Nikaragua;
bir Orta Amerika ülkesi olup; 1900'lü yılların henüz başlarında ABD tarafından
işgal edilmiş ve Amerikan muhipleri ve onların siyasi temsilcilerinden ve
başını toprak ağalarının çektiği oligarşik yapı tarafından, 1933 yılına kadar "ali kıran-baş kesen"
yöntemleriyle yönetilmiştir. ABD, 1933 yılında; yaşanan deneme süresince,
kendisine en "muhip"
ailenin "Somoza ailesi" olduğu kanısına varıp, ülkeyi mezkur ailenin
insafına terk ederek, açık işgali sonlandırmıştır. Somoza ailesi, ülkeyi
kendisi ve bir avuç diğer iktidar ortağı yapının çıkarları uğruna, önce baba
Anastasio Somoza Garcia, sonra büyük oğul Luis Somoza Debayle ve daha sonra
küçük oğul Anastasio Somoza Debayle
marifetiyle 1979 yılına kadar inim inim inleterek kanlı bir despotik yönetimle
adeta zapturapt altına almıştır. Yazıya konu teşkil eden, Somoza ailesinin
başkanlık gören son ferdi, Anastasio Somoza Debayle, 2 bölümde 1967 den 1979 a
kadar başkan kalmış, hatta yeni bir anayasa yaptırarak görev süresini birkaç
yıl daha uzatmıştır. 1972 yılında Nikaragua'da yaşanan büyük deprem felaketi
üzerine, tüm dünya tarafından gönderilen yardımlara, ailesi ve yakınları el
koyunca, ilaveten adeta uçan kuştan rüşvet alıyor olması, kamu kaynaklarını yağma
etmesi, tüm ihaleleri yakınlarına ve yandaşlarına dağıtması, aile servetlerinin
fahiş biçimde ve izah edilmekten azade bir biçimde artması neticesi, geniş
yoksul halk kitleleri tarafından da büyük tepkilere neden olmuş, kara
propagandaların ve yandaş basının her fırsatta, yok efendim kişi başına milli
gelir yükseldi, yok efendim işsizlik çok azaldı, yok efendim Nikaragua'nın
Nikaragua'dan başka dostu yoktur, gibi palavraların da artık sökmediği bir
noktada, düşük yoğunluklu ve lokal yaşanan iç savaş, tüm ülke sathına
yayılarak, ülkeyi "tutan tuttuğunu boğazlar" noktasına getirerek,
kaosa gark etmiştir. Despotik yönetimini sürdüren Anastasio Somoza Debayle; iç savaş koşullarının ortadan
kaldırılmasının yolları çok sarih iken, ülke dahilinde sahip olduğu gücün
kendisinde yarattığı kontrolsüz davranış ve sarhoşluğu neticesinde, her geçen
gün biraz daha yok oluş sarmalına girdiğinden habersiz, dış dünyadan gelen her
türlü eleştiri ve öneriyi de elinin tersi ile iter, her birine sert tepki
gösterir ve zanneder ki, tercih ettiği bu barbarca yöntemlerce ilanihaye ülkeyi
yönetebilecektir. Despotik yönetimin, bu kadar uzun süreli yürütülemeyeceğinin,
yürütülür ise de neler olabileceğinin, uygulamalı izahını, hayat burada da her
despota yaptığı üzere, yapmıştır. Yoksul halkın baskıcı sisteme kendiliğinden
ve lokal geliştirdiği ayaklanmaların, FSLN'nin sürdürdüğü direniş ile örgütlü
hale gelmesi neticesi, despotik yönetimin en büyük ve yılmaz destekçisi ABD'yi
bile desteğini çekme noktasına getirir, ABD'nin dünyanın her yerinde olduğu
üzere, hiç bir diktatöre ilanihaye sahip çıkmadığının ve çıkmayacağının bilmem
kaçıncı örneği gibi, Somoza ailesinden de desteğini çeker ve hatta ABD'ye
sığınma isteği bile reddedilir ve Paraguay'a sürgüne gönderilir ve 1980 yılında
Arjantin Devrimci Halk Ordusu adlı örgüt tarafından suikastla öldürülür.
Yaşanan
kanlı iç savaş sürecinde; büyük katliamlar yapan, asi diye nitelendirdiği
köyleri basarak, omuz üstünde baş, taş üstünde taş bırakmayan, evler basarak
toplu katliamlar yapan, muhaliflerini öncelikle yandaş basın marifetiyle,
itibarsızlaştıran ve arkasından infaz ettiren özel ekipler türemiştir. Bu
ithamların baş hedefi ise, ülkede ABD tarafından tesis edilmiş düzeni korumak
adına ABD subayları denetiminde Nikaragua ordusunun merkezini ve en önemli
nüvesini teşkil eden, Nikaragua Ulusal Muhafızları olmuştur. Nikaragua Ulusal
Muhafızları alayları, ABD'nin işgaline karşı duruş sergileyen ve savaşan
direniş ordusu önderlerinden ve ABD'nin açık işgale son vermesiyle birlikte
savaşa son veren Augusto Cesar Sandino ve taraftarlarını; gerek hile ve desise
ile gerekse de tuzak ve pusularla, set edilmiş bir plan çerçevesinde yok
etmişlerdir. Bu tuzak ve pusulardan kurtulmayı başaran direnişçileri de ilan
edilen yalandan bir af yasası ile geri çağırıp daha şehirlere girmeden infaz
etmişlerdir.
İktidarlarının
ilk başlarda Somoza ailesi, çeşitli reformlar yaparak yoksul halkın gözünü
boyayarak yarattığı ortam üstüne mutlak bir kanlı diktatörlük kurmuş, ülkeyi
adeta babasının mülkü gibi yönetmiş, büyük bir kişisel servet edinmiş, ülkenin
topraklarının büyük bir kısmını kendi mülkiyetine geçirmiş, ülkenin madencilik
ve tarım işletmelerinin neredeyse tamamı ya kendi ailesinin ya yandaşlarının
mülkiyetine geçmiş,kendisine yönelen her türlü muhalefeti, ya yok etmiş, ya
ülkeden sürmüş, demokrasi diye diye kendisinden olmayan herkesin başan büyük
sorunlar açılmış, tarafsız basın diyerek tüm basın yandaş yapılmış, bağımsız
yargı diyerek tüm mahkemeler memur haline getirilmiştir.
Anastasio
Somoza Debayle, kanlı ve acımasız bir diktatör olsa bile, ABD onun yönetimini,
Nikaragua'yı bir antikomünist karakol yapması nedeniyle hep desteklemiştir ve
hatta ABD Başkanlarından biri Somoza'yı çevresine şu sözlerle anlatır.
"Somoza may be a son of a bitch, but he's our son of a bitch" (Somoza
bir orospu çocuğu olabilir, ama o bizim orospu çocuğumuzdur). Aslında Somoza
ailesi de, yapılan seçimler neticesinde iş başına geliyordu ama seçimlere seçim
denilebilme imkanı varsa şüphesiz, bu haliyle de uzaktan bakınca demokrasi
görüntüsü verebiliyordu ama bu durum bir büyük devrimci önderin söz ile tam da
bir demokrasicilik oyunuydu. Nikaragua'da her kriz ertesinde reform yapılıyor
adına, kamudaki önemli kadrolara arkadaş, hizmetkar ve akrabalarını atayarak,
durumu idare ediyor, hele hele "yargı bağımsızlığı" hikayeleri ise,
özellikle yandaş ve sözde tarafsız basın tarafından en fazla tefrika edilen
bölüm idi, reformların...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder