Cumartesi, Nisan 02, 2016

NİKARAGUA ve ANASTASİO SOMOZA DEBAYLE


Nikaragua; bir Orta Amerika ülkesi olup; 1900'lü yılların henüz başlarında ABD tarafından işgal edilmiş ve Amerikan muhipleri ve onların siyasi temsilcilerinden ve başını toprak ağalarının çektiği oligarşik yapı tarafından, 1933 yılına kadar "ali kıran-baş kesen" yöntemleriyle yönetilmiştir. ABD, 1933 yılında; yaşanan deneme süresince, kendisine en "muhip" ailenin "Somoza ailesi" olduğu kanısına varıp, ülkeyi mezkur ailenin insafına terk ederek, açık işgali sonlandırmıştır. Somoza ailesi, ülkeyi kendisi ve bir avuç diğer iktidar ortağı yapının çıkarları uğruna, önce baba Anastasio Somoza Garcia, sonra büyük oğul Luis Somoza Debayle ve daha sonra küçük oğul Anastasio Somoza Debayle marifetiyle 1979 yılına kadar inim inim inleterek kanlı bir despotik yönetimle adeta zapturapt altına almıştır. Yazıya konu teşkil eden, Somoza ailesinin başkanlık gören son ferdi, Anastasio Somoza Debayle, 2 bölümde 1967 den 1979 a kadar başkan kalmış, hatta yeni bir anayasa yaptırarak görev süresini birkaç yıl daha uzatmıştır. 1972 yılında Nikaragua'da yaşanan büyük deprem felaketi üzerine, tüm dünya tarafından gönderilen yardımlara, ailesi ve yakınları el koyunca, ilaveten adeta uçan kuştan rüşvet alıyor olması, kamu kaynaklarını yağma etmesi, tüm ihaleleri yakınlarına ve yandaşlarına dağıtması, aile servetlerinin fahiş biçimde ve izah edilmekten azade bir biçimde artması neticesi, geniş yoksul halk kitleleri tarafından da büyük tepkilere neden olmuş, kara propagandaların ve yandaş basının her fırsatta, yok efendim kişi başına milli gelir yükseldi, yok efendim işsizlik çok azaldı, yok efendim Nikaragua'nın Nikaragua'dan başka dostu yoktur, gibi palavraların da artık sökmediği bir noktada, düşük yoğunluklu ve lokal yaşanan iç savaş, tüm ülke sathına yayılarak, ülkeyi "tutan tuttuğunu boğazlar" noktasına getirerek, kaosa gark etmiştir. Despotik yönetimini sürdüren Anastasio Somoza Debayle; iç savaş koşullarının ortadan kaldırılmasının yolları çok sarih iken, ülke dahilinde sahip olduğu gücün kendisinde yarattığı kontrolsüz davranış ve sarhoşluğu neticesinde, her geçen gün biraz daha yok oluş sarmalına girdiğinden habersiz, dış dünyadan gelen her türlü eleştiri ve öneriyi de elinin tersi ile iter, her birine sert tepki gösterir ve zanneder ki, tercih ettiği bu barbarca yöntemlerce ilanihaye ülkeyi yönetebilecektir. Despotik yönetimin, bu kadar uzun süreli yürütülemeyeceğinin, yürütülür ise de neler olabileceğinin, uygulamalı izahını, hayat burada da her despota yaptığı üzere, yapmıştır. Yoksul halkın baskıcı sisteme kendiliğinden ve lokal geliştirdiği ayaklanmaların, FSLN'nin sürdürdüğü direniş ile örgütlü hale gelmesi neticesi, despotik yönetimin en büyük ve yılmaz destekçisi ABD'yi bile desteğini çekme noktasına getirir, ABD'nin dünyanın her yerinde olduğu üzere, hiç bir diktatöre ilanihaye sahip çıkmadığının ve çıkmayacağının bilmem kaçıncı örneği gibi, Somoza ailesinden de desteğini çeker ve hatta ABD'ye sığınma isteği bile reddedilir ve Paraguay'a sürgüne gönderilir ve 1980 yılında Arjantin Devrimci Halk Ordusu adlı örgüt tarafından suikastla öldürülür.

Yaşanan kanlı iç savaş sürecinde; büyük katliamlar yapan, asi diye nitelendirdiği köyleri basarak, omuz üstünde baş, taş üstünde taş bırakmayan, evler basarak toplu katliamlar yapan, muhaliflerini öncelikle yandaş basın marifetiyle, itibarsızlaştıran ve arkasından infaz ettiren özel ekipler türemiştir. Bu ithamların baş hedefi ise, ülkede ABD tarafından tesis edilmiş düzeni korumak adına ABD subayları denetiminde Nikaragua ordusunun merkezini ve en önemli nüvesini teşkil eden, Nikaragua Ulusal Muhafızları olmuştur. Nikaragua Ulusal Muhafızları alayları, ABD'nin işgaline karşı duruş sergileyen ve savaşan direniş ordusu önderlerinden ve ABD'nin açık işgale son vermesiyle birlikte savaşa son veren Augusto Cesar Sandino ve taraftarlarını; gerek hile ve desise ile gerekse de tuzak ve pusularla, set edilmiş bir plan çerçevesinde yok etmişlerdir. Bu tuzak ve pusulardan kurtulmayı başaran direnişçileri de ilan edilen yalandan bir af yasası ile geri çağırıp daha şehirlere girmeden infaz etmişlerdir.

İktidarlarının ilk başlarda Somoza ailesi, çeşitli reformlar yaparak yoksul halkın gözünü boyayarak yarattığı ortam üstüne mutlak bir kanlı diktatörlük kurmuş, ülkeyi adeta babasının mülkü gibi yönetmiş, büyük bir kişisel servet edinmiş, ülkenin topraklarının büyük bir kısmını kendi mülkiyetine geçirmiş, ülkenin madencilik ve tarım işletmelerinin neredeyse tamamı ya kendi ailesinin ya yandaşlarının mülkiyetine geçmiş,kendisine yönelen her türlü muhalefeti, ya yok etmiş, ya ülkeden sürmüş, demokrasi diye diye kendisinden olmayan herkesin başan büyük sorunlar açılmış, tarafsız basın diyerek tüm basın yandaş yapılmış, bağımsız yargı diyerek tüm mahkemeler memur haline getirilmiştir.

Anastasio Somoza Debayle, kanlı ve acımasız bir diktatör olsa bile, ABD onun yönetimini, Nikaragua'yı bir antikomünist karakol yapması nedeniyle hep desteklemiştir ve hatta ABD Başkanlarından biri Somoza'yı çevresine şu sözlerle anlatır. "Somoza may be a son of a bitch, but he's our son of a bitch" (Somoza bir orospu çocuğu olabilir, ama o bizim orospu çocuğumuzdur). Aslında Somoza ailesi de, yapılan seçimler neticesinde iş başına geliyordu ama seçimlere seçim denilebilme imkanı varsa şüphesiz, bu haliyle de uzaktan bakınca demokrasi görüntüsü verebiliyordu ama bu durum bir büyük devrimci önderin söz ile tam da bir demokrasicilik oyunuydu. Nikaragua'da her kriz ertesinde reform yapılıyor adına, kamudaki önemli kadrolara arkadaş, hizmetkar ve akrabalarını atayarak, durumu idare ediyor, hele hele "yargı bağımsızlığı" hikayeleri ise, özellikle yandaş ve sözde tarafsız basın tarafından en fazla tefrika edilen bölüm idi, reformların...

Hiç yorum yok: