Gençliğimizde;
sıkça duyduğumuz haliyle 68. ilimiz olarak anılırdı Berlin, müzeleri, tarihi
binaları, katedralleri, sarayları, geniş, büyük ve güzel düzenlenmiş parkları,
köprüleri, anıtları, geniş ve güzel düzenlenmiş meydanları başta olmak üzere
gezilmeye ve görülmeye değer, karakteri ve ruhu ile zırt-pırt değiştiriyoruz
adına oynanmamış bir kent... Berlin, kültür ve sanat alanında da dünyanın en
önemli şehirleri arasında bulunmakta olup, 3 opera, 1 filarmoni, sayısız tiyatro,
konser salonu ve kütüphanenin yanı sıra, sanatseverler, sinemacılar ve
sinemaseverler ve tiyatroseverler ve tiyatrocular için çok önemli olan "Berlin
Film Festivali", başta olmak üzere sayısız festival ve tiyatroya ev
sahipliği yapmaktadır. Sokaklarında sıkça Türkçe konuşmaların işitilebileceği,
bol miktarda Türkçe tabelanın ve tanıtımın görülebileceği, Türklere ait çok
sayıda restoranları, kebapçıları, dönercileri, fırınları, manavları ve
dükkanları, kuaförleri bulunan Kreuzberg
ise, size gurbet ellerde değil de sanki bir Çukurova kentinde imiş izlenimi
vermekte olup, hele de bölgenin girişinde sizi karşılayan "Kreuzberg Merkezi" yazısı hoş bir sürpriz
oluşturmaktadır.
Bilindiği
üzere; Emperyalizmin kısa vadeli jandarmalığı görevi üstlenen, Almanya'da, 1933
yılında seçimleri kazanarak, "Yeni
Almanya" yaratacağız iddiası ile iktidara gelen Nazi Partisi, seçim vaadi
üzere 3. Cumhuriyeti ilan eder. Artık, ayaklar baş olmuş ve Adolf Hitler ve
avaneleri, rüyalarında görse inanamayacakları bir kudret sahibi olmuş ve Yeni
Almanya yaratacağız derken, hem ülkelerini hem de tüm dünyayı kana bular bir
kanlı boğazlaşmanın başlatıcısı ve uygulayıcısı olurlar. 2. Dünya savaşı
yaşanmaktadır artık, 50.000.000 (dile kolay elli milyon) insanın ölümüne,
yüzmilyonlarcasının sakat kalmasına ve de Paris'ten Moskova'ya yıkılmış ve
adeta yok olmuş şehirler kalır geriye... Her diktatörün yaşayacağı hazin sondan
kurtulamaz Adolf Hitler ve avanesi, yaklaşık 5,5 yıl süren savaş arkasında
büyük ızdıraplar, sıkıntılar bırakarak sona erer, mezkur zevat intihar yolunu
seçerek terk-i dünya eyler... Artık Berlin, batılı ve doğulu savaş galiplerince
işgal altındadır, İngiliz, Amerikan, Fransa güçleri ve Sovyet Kızıl Ordusu
tarafından önce 4'e bölünür, sonra da batılı müttefikler birleşir ve Berlin
2'ye bölünmüştür. Bu 2'ye bölünüş zamanla, Demokratik Almanya diye bilinen
tarafın batılıları enterne etmek için kullandıkları duvar ile
taçlandırılır.(!!!!). Özgürlük ve eşitlik vaatleri ile yaşanılanların örtüşmemesi
sonucunda, daralan ve kahrolan insanlar, hiçte hesaplara uymaz bir biçimde,
"sosyalizm" yerine "kapitalizm" tercihinde bulunmaya
başlarlar ve ciddi bir kaçış yaşanır o yıllarda doğudan batıya ve bunun önüne
geçeceği planlanan ya da beklenen, sonraları adı "utanç duvarına" çıkacak olan, 46 km uzunluğunda ortalama 4,5 mt. yüksekliğinde bir duvar
yapımına 1961 yılında başlanır...
Doğu
Berlin ile Batı Berlin'in arasındaki duvar, aslında biri 3,5 diğeri 4,5
metrelik parçalardan oluşurmuş, Doğu Berlin'e bakan tarafı duvar kaçmaya
yeltenecek insanların kolay görünmesi için beyaza boyanmış ancak Batı Berlin'e
bakan taraf ise grafiti ve çizimlerle doluymuş. Doğu Berlin tarafında duvar boyunca
çelik kapanlar ve mayın tarlaları bulunur, 186 adet yüksek gözetleme kulesi ve
yüzlerce lamba ile de dikkatlice kontrolde tutulmaya çalışılırmış. Diğer
taraftan da yine aynı tarafta devriyeler sürekli gezerek kontrolü katmeşleştiriyorlarmış.
Tüm bunlara rağmen, kaçacak insanın azmi ve kararlılığı önüne
çıkılamayacağından, tıpkı daha önce ve sonrasında da olacağı gibi, binlerce
insan kaçmış ve maalesef yüzlerce kişi de bu denemeyi yaşamlarıyla
ödemişlerdir.
O
gün bu duvara "utanç duvarı" adını veren malum çevreler ve
temsilcileri ve ardılları bugün aynı nedenlerle, tıpkı Berlin'de olduğu üzere,
yakın zaman önce İsrail'de Filistinlileri, şimdilerde ise Türkiye'de
Suriyelileri sözde "güvenlik
gerekçeleri" ile enterne etmeye, benzer beton duvarlar örerek devam
etmektedir. Bu nasıl bir yaman çelişkidir, dün kaka dediğin bugün cici,
sevsinler sizi... Dün dündür, bugün bugün...
Ne
hazin ve acıdır ki; yasaklar ve engeller, insanlığın en büyük sıkıntısı olmaya
devam ediyor, kesinlikle aynı şey olmamakla birlikte, "yaşasın sosyalizm"
derken düşülen yanlışların, "huzur İslamda" denilirken yaşanan
rezaletlerin semeresi (!!!!), mezkur alanlardan kefereye yoğun ve kitlesel
kaçışların varlığı bir vakadır. Günümüzün en büyük çelişkisi olan özgürlükleri
kısıtlanan insanların tepkilerine ya da kaçışlarına bu kabil ölümcül bariyerler
yerleştirilmesi düşüncesini savunanların hal-i pürmelali belli olup, kadim akıbet
kaçınılmazdır... İster duvar, ister mayınlı arazi ve de ister dikenli tellerle
oluşturulan her duvar, elbet bir gün yıkılacaktır, ancak zapt-ı rapt satıcıları
ve uygulayıcıları da her daim yeni yöntemlerle karşısına çıkacaktır insanlığın,
meğer ki yaşananlardan doğru dersler çıkartmasın insanlık...
Büyük
usta Nazım Hikmet'ten bir şiir ile sonlanırıyorum...
o
duvar
o
duvarınızvız gelir bize vız!.
bizim kudretimizdeki hız,
ne bir din adamının dumanlı vaadinden,
ne de bir hülyanın gönlü yakışındandır.
o yalnız
tarihin o durulmaz akışındandır.
bize karşı koyanlar,
karşı koymuş demektir:
maddede hareketin,
yürüyen cemiyetin
ezelî kanunlarına.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder