Cuma, Nisan 08, 2016

BERLİN DUVARI


Gençliğimizde; sıkça duyduğumuz haliyle 68. ilimiz olarak anılırdı Berlin, müzeleri, tarihi binaları, katedralleri, sarayları, geniş, büyük ve güzel düzenlenmiş parkları, köprüleri, anıtları, geniş ve güzel düzenlenmiş meydanları başta olmak üzere gezilmeye ve görülmeye değer, karakteri ve ruhu ile zırt-pırt değiştiriyoruz adına oynanmamış bir kent... Berlin, kültür ve sanat alanında da dünyanın en önemli şehirleri arasında bulunmakta olup, 3 opera, 1 filarmoni, sayısız tiyatro, konser salonu ve kütüphanenin yanı sıra, sanatseverler, sinemacılar ve sinemaseverler ve tiyatroseverler ve tiyatrocular için çok önemli olan "Berlin Film Festivali", başta olmak üzere sayısız festival ve tiyatroya ev sahipliği yapmaktadır. Sokaklarında sıkça Türkçe konuşmaların işitilebileceği, bol miktarda Türkçe tabelanın ve tanıtımın görülebileceği, Türklere ait çok sayıda restoranları, kebapçıları, dönercileri, fırınları, manavları ve dükkanları, kuaförleri bulunan Kreuzberg ise, size gurbet ellerde değil de sanki bir Çukurova kentinde imiş izlenimi vermekte olup, hele de bölgenin girişinde sizi karşılayan "Kreuzberg Merkezi" yazısı hoş bir sürpriz oluşturmaktadır.

Bilindiği üzere; Emperyalizmin kısa vadeli jandarmalığı görevi üstlenen, Almanya'da, 1933 yılında seçimleri kazanarak, "Yeni Almanya" yaratacağız iddiası ile iktidara gelen Nazi Partisi, seçim vaadi üzere 3. Cumhuriyeti ilan eder. Artık, ayaklar baş olmuş ve Adolf Hitler ve avaneleri, rüyalarında görse inanamayacakları bir kudret sahibi olmuş ve Yeni Almanya yaratacağız derken, hem ülkelerini hem de tüm dünyayı kana bular bir kanlı boğazlaşmanın başlatıcısı ve uygulayıcısı olurlar. 2. Dünya savaşı yaşanmaktadır artık, 50.000.000 (dile kolay elli milyon) insanın ölümüne, yüzmilyonlarcasının sakat kalmasına ve de Paris'ten Moskova'ya yıkılmış ve adeta yok olmuş şehirler kalır geriye... Her diktatörün yaşayacağı hazin sondan kurtulamaz Adolf Hitler ve avanesi, yaklaşık 5,5 yıl süren savaş arkasında büyük ızdıraplar, sıkıntılar bırakarak sona erer, mezkur zevat intihar yolunu seçerek terk-i dünya eyler... Artık Berlin, batılı ve doğulu savaş galiplerince işgal altındadır, İngiliz, Amerikan, Fransa güçleri ve Sovyet Kızıl Ordusu tarafından önce 4'e bölünür, sonra da batılı müttefikler birleşir ve Berlin 2'ye bölünmüştür. Bu 2'ye bölünüş zamanla, Demokratik Almanya diye bilinen tarafın batılıları enterne etmek için kullandıkları duvar ile taçlandırılır.(!!!!). Özgürlük ve eşitlik vaatleri ile yaşanılanların örtüşmemesi sonucunda, daralan ve kahrolan insanlar, hiçte hesaplara uymaz bir biçimde, "sosyalizm" yerine "kapitalizm" tercihinde bulunmaya başlarlar ve ciddi bir kaçış yaşanır o yıllarda doğudan batıya ve bunun önüne geçeceği planlanan ya da beklenen, sonraları adı "utanç duvarına" çıkacak olan, 46 km uzunluğunda  ortalama 4,5 mt. yüksekliğinde bir duvar yapımına 1961 yılında başlanır...

Doğu Berlin ile Batı Berlin'in arasındaki duvar, aslında biri 3,5 diğeri 4,5 metrelik parçalardan oluşurmuş, Doğu Berlin'e bakan tarafı duvar kaçmaya yeltenecek insanların kolay görünmesi için beyaza boyanmış ancak Batı Berlin'e bakan taraf ise grafiti ve çizimlerle doluymuş. Doğu Berlin tarafında duvar boyunca çelik kapanlar ve mayın tarlaları bulunur, 186 adet yüksek gözetleme kulesi ve yüzlerce lamba ile de dikkatlice kontrolde tutulmaya çalışılırmış. Diğer taraftan da yine aynı tarafta devriyeler sürekli gezerek kontrolü katmeşleştiriyorlarmış. Tüm bunlara rağmen, kaçacak insanın azmi ve kararlılığı önüne çıkılamayacağından, tıpkı daha önce ve sonrasında da olacağı gibi, binlerce insan kaçmış ve maalesef yüzlerce kişi de bu denemeyi yaşamlarıyla ödemişlerdir.

O gün bu duvara "utanç duvarı" adını veren malum çevreler ve temsilcileri ve ardılları bugün aynı nedenlerle, tıpkı Berlin'de olduğu üzere, yakın zaman önce İsrail'de Filistinlileri, şimdilerde ise Türkiye'de Suriyelileri sözde "güvenlik gerekçeleri" ile enterne etmeye, benzer beton duvarlar örerek devam etmektedir. Bu nasıl bir yaman çelişkidir, dün kaka dediğin bugün cici, sevsinler sizi... Dün dündür, bugün bugün...

Ne hazin ve acıdır ki; yasaklar ve engeller, insanlığın en büyük sıkıntısı olmaya devam ediyor, kesinlikle aynı şey olmamakla birlikte, "yaşasın sosyalizm" derken düşülen yanlışların, "huzur İslamda" denilirken yaşanan rezaletlerin semeresi (!!!!), mezkur alanlardan kefereye yoğun ve kitlesel kaçışların varlığı bir vakadır. Günümüzün en büyük çelişkisi olan özgürlükleri kısıtlanan insanların tepkilerine ya da kaçışlarına bu kabil ölümcül bariyerler yerleştirilmesi düşüncesini savunanların hal-i pürmelali belli olup, kadim akıbet kaçınılmazdır... İster duvar, ister mayınlı arazi ve de ister dikenli tellerle oluşturulan her duvar, elbet bir gün yıkılacaktır, ancak zapt-ı rapt satıcıları ve uygulayıcıları da her daim yeni yöntemlerle karşısına çıkacaktır insanlığın, meğer ki yaşananlardan doğru dersler çıkartmasın insanlık...

Büyük usta Nazım Hikmet'ten bir şiir ile sonlanırıyorum...

o duvar
o duvarınız
vız gelir bize vız!.
bizim kudretimizdeki hız,
ne bir din adamının dumanlı vaadinden,
ne de bir hülyanın gönlü yakışındandır.
o yalnız

tarihin o durulmaz akışındandır.
bize karşı koyanlar,
karşı koymuş demektir:
maddede hareketin,
yürüyen cemiyetin
ezelî kanunlarına.
 

Hiç yorum yok: