Pazar, Mart 19, 2017

HİTLER'İN DESTEKÇİSİ THULE CEMİYETİ ve BÜYÜK SERMAYE


Bir önceki yazımda, detayları ile verilmiş Adolf Hitler portresi üstüne çok ta fazla kelam etmeye gerek olmadığı aşikardır, kendisi, egemenlerinin 1. dünya savaşı ile çözemediği sorunlarının dayatmasıyla ortaya çıkan kapitalizmin "büyük buhran"ının aşılabilmesi umudu ile, Avrupa'nın büyük sermayesi ve yedeğindekilerin iktidara taşıdığı, "Ein Volk, ein Reich, ein Führer" (tek millet, tek devlet, tek lider) sloganı ile somutlaşan, rafine ve dayatma çılgınlık projesi "nazizm", karizmatik bir dil ile yapılan propaganda, yalan ve dolana dayanan, yer yer din ve milliyetçilik, yer yer sosyalizm sosu, yer yer anti-semitizm, yer yer anti-komünizm, yer yer anti-kapitalizm yaklaşımı ile her şeye karşı, her şeye yandaş görünen kokteyl bir politika ile kafaları karıştırarak alınan destek ile yol alıyordu. Avrupa büyük sermayesinin önemli temsilcilerinden olan, Alman soylusu ve Bankacısı Baron Kurt von Schröder liderliğindeki, Köln merkezli "kartel krallarının bankası", Bankhaus JH Stein, her türlü melanetin planlayıcısı ve uygulayıcısı konumunda, tam da bir katiller sürüsü icraatı görüntüsü veren Himler'in SS'lerinin Thule Cemiyeti üzerinden savaş finansörü olarak, faşizmin asıl art planını oluşturan büyük sermayenin adeta konsorsiyum lideri gibiydi. Schröder, bunlarla yetinecek mi, şüphesiz hayır, "finans kapitalin" sözcülüğünü ve arabuluculuğunu, Londra'daki J. Henry Schröder ve New York'ta J. Henry Schröder Banking Corporation adlı bankacılık ve finans kuruluşları aracılığı ile de enternasyonal boyuta taşımış biridir. Uluslararası olmasının da en önemli tespit, ispat ve istinatı da, savaş sonrası başını savaştan muzaffer çıkan ABD'nin finans kuruluşlarının çektiği grubun bu gerçeği örtmek için harcadıkları sonsuz çabadır. Mezkur zatın, Almanya'daki birçok büyük şirketin yönetim kurulu başkanlığı ve üyeliği ise, ekonomik liderliğin, siyasi liderliğe ve nihayetinde de savaşa yapılan liderliğe evrilmesinin hedaya-yı şahanesidir, adeta.

Sermaye için; aslolanın kendileri adına oluşan "sermayenin güvenli ortamıdır" bundan gerisinin asla ve kat'a bir önemi yoktur ve olamaz da, peki bu sadece devr-i Hitler ile mi sınırlı, zinhar, mesela, günümüz Türkiye'si için bakın Canım Yurdumun büyük sermaye sözcülerinden Bülent Eczacıbaşı'nın mart 2015 teki bir açıklamasına, ne diyor muhterem; "Yatırımcının güven duyduğu ve parasını güvenle getirdiği, yerli ve yabancı sermayenin önünü gördüğü bir ortamın sunulması en önemli konu, sermaye rejimin ne olduğu ile ilgili değildir”. Nokta... Yıl 1935, yıl 2015, yer Almanya, yer Türkiye, yıl ve yer değişik ama fikriyat aynı ya zikriyat... Nokta...

Ferdinand Hugo Boss; bugün artık çok büyük bir organizasyon haline gelen Hugo Boss markasını 1924'te kurduktan sonra 1931’de Nazi partisine üye olur, Hitler’in 1933’te iktidara gelmesinden sonra 1945’in sonuna kadar Alman ordusunun üniformalarını yapar, önemli ve kendisine yol bulduran ve aldıran tasarımları arasında SS’lerin, Hitler gençliğinin ve Wehrmacht’ın üniformaları bulunmaktadır.

Diğer taraftan, otomotiv sektörünün dünya çapında markası BMW’nin kurucusu Günther Quandt'da Nazi partisi üyesi olup, firmasında savaş döneminde Nazi rejimi için silah ve askeri teçhizat üreten firma, fabrikalarında boğaz tokluğuna 50.000 savaş esiri ve toplama kamplarından getirilen Yahudi işçileri çalıştırarak, hem rejime destek olmuş hem de kendi gücüne güç katmıştır.

Geçtiğimiz yıllarda, Hugo Boss ve BMW’nin temsilcileri, kurucularının Nazi rejimiyle olan ilişkilerinden dolayı kamuoyundan özür dilemiştir ama bu onların sahip oldukları sermayenin içindeki yoksulların ve esirlerinin kanının bulunuyor olmasına engel olamamaktadır. Gerçi özür dilenmesinin de azımsanmaması gerekir ve bunu yapmayıp ta hala devam edenlerin cesaretlerinin devamına destek olmayalım da diyebiliriz, bu da ayrıca yanlış sayılamayacak bir yaklaşım olmakla birlikte fiili durumun değişmesine bir katkı yapmamaktadır.

Yavaş yavaş açılmakta olan Nazi arşivleri, Nazi geçmişi olan markaların ya da kurumların sadece Hugo Boss ve BMW’yle sınırlı kalmadığını göstermektedir.

1936’da Nazilerin yabancı markaların Almanya’ya ithalatını yasaklamasıyla, Nazi rejimiyle pazarlığa girerek anlaşma sağlayan Coca Cola'nın soda markası, reklam afişlerinde kola içen Nazi gençliğinin ve gamalı haçın, arka yüzünde de Führer’in fotoğrafının yer almasını kabul eder ancak bu seferde, ABD hükümeti günlük siyasi mülahazalarla Coca Cola'nın Almanya’ya olan ihracatını engeller, Coca-Cola’nın Almanya temsilcisi, sermayenin enternasyonal zekası ile devreye girer ve "Fanta" markası ortaya çıkar, Coca Cola Nazi gençliğine hitap eden bu içecek ile bu yasağı deler.

Renault’un kurucusu Louis Renault’un, Nazilerle yaptığı işbirliği neticesinde, üretilen kamyonların Nazi Almanya'sına verilmesi kendisinin sonunu getirse de, ortaya çıkmış belgelere rağmen, mirasçıları bu işbirliğini hala ret etmektedirler.

Diğer taraftan, hem kişiye kişisel bağışları, hem de Almanya'da elde edilen gelirin Nazilere bağışları gibi ahlaksız tutumları açıklanan belgelerle açığa çıkmasına rağmen, şiddetli reddedişle Henry Ford'un markası Ford, bu cürm-ü meşhuttan azade olabileceğini zannetmektedir.

Evet, yine bana ayrılan yerin sonuna geldik, say say bitmiyor bu ahlaksızlık ve ahlaksız tutumlar... Çelik devi Krupp ve Thule Cemiyeti ile devam etmek üzere...  

Hiç yorum yok: