Bir
önceki yazımda, detayları ile verilmiş Adolf Hitler portresi üstüne çok ta
fazla kelam etmeye gerek olmadığı aşikardır, kendisi, egemenlerinin 1. dünya
savaşı ile çözemediği sorunlarının dayatmasıyla ortaya çıkan kapitalizmin "büyük buhran"ının
aşılabilmesi umudu ile, Avrupa'nın büyük sermayesi ve yedeğindekilerin iktidara
taşıdığı, "Ein Volk, ein Reich, ein
Führer" (tek millet, tek devlet, tek lider) sloganı ile somutlaşan,
rafine ve dayatma çılgınlık projesi "nazizm",
karizmatik bir dil ile yapılan propaganda, yalan ve dolana dayanan, yer yer
din ve milliyetçilik, yer yer sosyalizm sosu, yer yer anti-semitizm, yer yer
anti-komünizm, yer yer anti-kapitalizm yaklaşımı ile her şeye karşı, her şeye
yandaş görünen kokteyl bir politika ile kafaları karıştırarak alınan destek ile
yol alıyordu. Avrupa büyük sermayesinin önemli temsilcilerinden olan, Alman
soylusu ve Bankacısı Baron Kurt von Schröder liderliğindeki, Köln merkezli "kartel krallarının bankası",
Bankhaus JH Stein, her türlü
melanetin planlayıcısı ve uygulayıcısı konumunda, tam da bir katiller sürüsü
icraatı görüntüsü veren Himler'in SS'lerinin Thule Cemiyeti üzerinden savaş
finansörü olarak, faşizmin asıl art planını oluşturan büyük sermayenin adeta konsorsiyum
lideri gibiydi. Schröder, bunlarla yetinecek mi, şüphesiz hayır, "finans
kapitalin" sözcülüğünü ve arabuluculuğunu, Londra'daki J. Henry Schröder
ve New York'ta J. Henry Schröder Banking Corporation adlı bankacılık ve finans
kuruluşları aracılığı ile de enternasyonal boyuta taşımış biridir. Uluslararası
olmasının da en önemli tespit, ispat ve istinatı da, savaş sonrası başını
savaştan muzaffer çıkan ABD'nin finans kuruluşlarının çektiği grubun bu gerçeği
örtmek için harcadıkları sonsuz çabadır. Mezkur zatın, Almanya'daki birçok
büyük şirketin yönetim kurulu başkanlığı ve üyeliği ise, ekonomik liderliğin,
siyasi liderliğe ve nihayetinde de savaşa yapılan liderliğe evrilmesinin hedaya-yı
şahanesidir, adeta.
Sermaye
için; aslolanın kendileri adına oluşan "sermayenin
güvenli ortamıdır" bundan gerisinin asla ve kat'a bir önemi yoktur ve
olamaz da, peki bu sadece devr-i Hitler ile mi sınırlı, zinhar, mesela, günümüz
Türkiye'si için bakın Canım Yurdumun büyük sermaye sözcülerinden Bülent
Eczacıbaşı'nın mart 2015 teki bir açıklamasına, ne diyor muhterem; "Yatırımcının
güven duyduğu ve parasını güvenle getirdiği, yerli ve yabancı sermayenin önünü
gördüğü bir ortamın sunulması en önemli konu, sermaye rejimin ne olduğu ile
ilgili değildir”. Nokta... Yıl 1935, yıl 2015, yer Almanya, yer Türkiye, yıl ve
yer değişik ama fikriyat aynı ya zikriyat... Nokta...
Ferdinand Hugo Boss; bugün
artık çok büyük bir organizasyon haline gelen Hugo Boss markasını 1924'te kurduktan sonra 1931’de Nazi partisine
üye olur, Hitler’in 1933’te iktidara gelmesinden sonra 1945’in sonuna kadar
Alman ordusunun üniformalarını yapar, önemli ve kendisine yol bulduran ve aldıran
tasarımları arasında SS’lerin, Hitler gençliğinin ve Wehrmacht’ın üniformaları
bulunmaktadır.
Diğer
taraftan, otomotiv sektörünün dünya çapında markası BMW’nin kurucusu Günther
Quandt'da Nazi partisi üyesi olup, firmasında savaş döneminde Nazi rejimi
için silah ve askeri teçhizat üreten firma, fabrikalarında boğaz tokluğuna 50.000
savaş esiri ve toplama kamplarından getirilen Yahudi işçileri çalıştırarak, hem
rejime destek olmuş hem de kendi gücüne güç katmıştır.
Geçtiğimiz
yıllarda, Hugo Boss ve BMW’nin temsilcileri, kurucularının Nazi rejimiyle olan
ilişkilerinden dolayı kamuoyundan özür dilemiştir ama bu onların sahip
oldukları sermayenin içindeki yoksulların ve esirlerinin kanının bulunuyor
olmasına engel olamamaktadır. Gerçi özür dilenmesinin de azımsanmaması gerekir ve
bunu yapmayıp ta hala devam edenlerin cesaretlerinin devamına destek olmayalım
da diyebiliriz, bu da ayrıca yanlış sayılamayacak bir yaklaşım olmakla birlikte
fiili durumun değişmesine bir katkı yapmamaktadır.
Yavaş
yavaş açılmakta olan Nazi arşivleri, Nazi geçmişi olan markaların ya da
kurumların sadece Hugo Boss ve BMW’yle sınırlı kalmadığını göstermektedir.
1936’da
Nazilerin yabancı markaların Almanya’ya ithalatını yasaklamasıyla, Nazi
rejimiyle pazarlığa girerek anlaşma sağlayan Coca Cola'nın soda markası, reklam
afişlerinde kola içen Nazi gençliğinin ve gamalı haçın, arka yüzünde de
Führer’in fotoğrafının yer almasını kabul eder ancak bu seferde, ABD hükümeti günlük
siyasi mülahazalarla Coca Cola'nın Almanya’ya olan ihracatını engeller, Coca-Cola’nın
Almanya temsilcisi, sermayenin enternasyonal zekası ile devreye girer ve "Fanta" markası ortaya çıkar,
Coca Cola Nazi gençliğine hitap eden bu içecek ile bu yasağı deler.
Renault’un
kurucusu Louis Renault’un, Nazilerle
yaptığı işbirliği neticesinde, üretilen kamyonların Nazi Almanya'sına verilmesi
kendisinin sonunu getirse de, ortaya çıkmış belgelere rağmen, mirasçıları bu
işbirliğini hala ret etmektedirler.
Diğer
taraftan, hem kişiye kişisel bağışları, hem de Almanya'da elde edilen gelirin
Nazilere bağışları gibi ahlaksız tutumları açıklanan belgelerle açığa çıkmasına
rağmen, şiddetli reddedişle Henry
Ford'un markası Ford, bu cürm-ü
meşhuttan azade olabileceğini zannetmektedir.
Evet,
yine bana ayrılan yerin sonuna geldik, say say bitmiyor bu ahlaksızlık ve ahlaksız
tutumlar... Çelik devi Krupp ve Thule Cemiyeti ile devam etmek üzere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder