"İzmir Kitap Fuarı 2017"
sonuçlandı, fuar öncesi yapılan açıklamada 400.000 civarında ziyaretçi tahmin
edilmiş ve bilahare de final ziyaretçi sayısı da 444.000 olmuştur, oysa aynı
günlere denk gelen süreçte "İstanbul
autoshow fuarı" hem de fiyatları el yakan cinsinden lüks otolar için 600.000'den
fazla ziyaretçinin bulunduğu açıklanmıştı. Canım Yurdumun insanı için, lüks araçlar
kitaptan daha önde, yapacak bir şey yok ama sonra biz bu hallere niye geldik
yakınmaları nedendir diye düşünmekten kendimi alamıyorum... Ve ilaveten burası
İzmir Kitap Fuarı, varın siz Yozgat'ı ve Gümüşhane'yi düşünün gayri, bu
kentlerden olanlar beni affetsinler gayri...
Binlerce
saatlik, belgelik araştırma yapıp,
farklı farklı kentlerde kütüphaneler gezmiş, belge ve bilgi peşinde koca bir
hayat geçirmiş yazdığı belgeli ve bilgi dolu yazılar yüzünden başı sürekli
şekilde ağrımış, üzülmüş, mahkeme kapılarında zaman harcamış, ömrü kitap yazmakla geçmiş, koca yazar
kitaplarının dizilmiş olduğu masanın arkasına geçmiş, arkasına da kitaplarını
basan yayınevinin reklamını almış ve bekliyor.... Bekliyor ki kitap severler,
okuma aşkını bitirmemiş insanlar gele de kitabını ala ve o da imzalaya... Vay
ki vay... Abim be domateste satmıyorsun ki, kitap bu kitap, bilim, bilgi,
araştırma, düşünme, gözleme, izleme, tecrübe, emek, bilgi teri var o eserde...
Hay Allah.. Bu konu gerçekten nasıl değerlendirilmeli, bilmiyorum ama bana
düşündürdükleri bunlar, aksi görüşte olanlar varsa ve beni bu konuda ikna
ederlerse asla üzülmem tam tersine memnun olurum...Aziz Nesin'e benzer bir
konuda eleştirel bir soru soran kişiye "ne yapayım vakfın paraya ihtiyacı
var" demiş... Nokta...
80'li
yılların ortaları Barış Manço Çeşme'ye gelmiş ve gerekli reklam çalışması yapan
arkadaşım, yinede ödediği paranın geriye dönüşümü konusunda endişeli, birlikte
gittik ziyaret ettik ünlü şarkıcıyı, Çeşme ana cadde ve sahilde bir dolaşıp
gerçekten burada olduğunu göster ve gelmedi, konseri iptal etti gibi
söylentilerin önüne geç dediğimizde, adam; "ben
sanatçıyım öyle sokakta dolaşıp reklam yapamam" demişti, bende adamın
dediğini saygıdeğer bulmuştum... Şimdi aklıma geldi bu hikaye, fuarlar, kitap
tanıtımları ve yazar imza günleri bu hale gelince... Oysa kitabın reklama
ihtiyacı olmalı mı, zinhar, bilgi ve okuma ihtiyacı duyan kişi kitaba ulaşma
çabası göstermelidir ve kitabın kolay ulaşacağı yer de, kitap satılan dükkanlar
olmalı benim düşünceme göre... Artık kapitalist dünya, fikir üretimi azalmasına
rağmen satış çok düşünce bu kabil bir reklam yöntemi tutturmuş gidiyor, Allah
selamet versin...
Peki
bazı yazarlarda yoğunluk yok mu idi, şüphesiz vardı, mesela Canan Karatay, hani
lahmacun yemeyin diyerek çaktırmadan lahmacun yediği fotoğrafları basına sızan
hanımefendi, onun önünde bir yığılma gördüm, ciddi bir sıra ve yer yer sıra
ihlalleri var ve özel güvenlikçi oldukça kilolu hatun bağırıyor, azarlıyor ve
ne yazık ki kimse "ne bağırıyorsun
be kadın" demiyor, o da sıradan atarıma kadar konuyu geriyor da
geriyor... Canım Yurdumun insanı, biraz da Emre Kongar Hocada bir kalabalık
oluşturmuştu... Gerisi, kitaplar dizilerek sergileniyor masalarda, arkada
imzaya hazır yazarlar ve en arkada kitapevi reklamları...
Yine
de 2 yazar, arkadaşım Hande Baba ve arkadaşımın arkadaşı Hamide Yiğit kitapları
için gitmiş idim özelde ama genele de baktık, yine yüklendik bir çanta kitap
geldik... Bilge Umar'ın "Börklüce" kitabını yine bulamadım. Bir çanta
kitabı gören bir tanıdık, yine masrafa girmişsin dedi, bende, masrafımız kitap
olsun dedim, bunlar masraf değil, harcamamız para hederi değil, fikrin kederi
hiç değil... Keşke tek harcamamız bu anlamda kitaplar olsa... Ama gazeteyi
kahvede kahvehanenin gazetesinden okuyan bir neslin afadı olunca sonuç ve
değerlendirme böyle oluyor maalesef...
Bazen
duyuyorum, zaman yok, kitap pahalı, para yok benzeri yakınmaları, doğru, doğru
ama aynı iddia sahibi muhteremler TV önünde saatler geçirmekten sıkılmazlar, kitaptan
daha pahalı ABD menşeli cigara içmekten imtina etmezler, be adam ayda bir
günlük sigara paranı kitaba versen, iş çözülecek ama nerde.... Yıllar önce
evimi bir yerden bir yere, paketleme ve paketleri açma dahil evden eve taşıma
şirketi vasıtası ile taşıyorum, paketleri açma işinde çalışan çocuklar,
açıyorlar kitap, açıyorlar kitap, açıyorlar cam eşya, biri bana melül melül
bakmaya başladı ve bir şey soracak ya da diyecek ama ikircikli, neyse cesaret
ya Resulallah diyerek sordu; "abi, ev kendinin mi, kira mı?"... Hay
Allah, ne desem acaba, "kira" dedim... "Eee be abim, bu kadar
kitap alacağına, bu kadar cıncık alacağına, bir ev alsaydın ya"... Gülsem
mi ağlasan mı? Ben de ona; "Sen Yozgatlı mısın?" dedim... Nereden
bildin dedi, ben de çok kolay oldu demiş ve karşılıklı gülüşmüş idik... Hayat
işte...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder