Kimi
tahkir, kimi tenkit ve de kimisi de takdir ya da tasvip olsun diye “Gâvur İzmir” lafını sık sık
kullanmakta… Ancak İzmirliler cenahından da durum aynı şekilde algılanmakta
olup, kimi takdir, kimi tekdir edildiğini düşünmektedir. Kim ne demek istiyorsa
onu söylesin, kim neden ve ne kadar takdir ya da hakaret etmek istiyorsa etsin,
sorun yok bence… İlkel benlik sahibi olmadığımızdan, buradan hareketle “beni
takdir ediyorlar” da demem “bana hakaret ediyorlar da” demem… Kolayca
anlaşılacağı üzere, ne İzmir’liyim diye öğünür, ne de yerinirim, tıpkı milliyetim
konusunda olduğu üzere… Ama ben bu ülkeyi, bu vatanı çok seviyorum ama öyle
başkalarının tarifine benzemez bu sevgi, bugün böyle, yarın öyle değil, bana
ortaokulda “yurttaşlık bilgisi” dersindekine benzer saflıkta, ama katıksız ve
bitimsiz temiz duygularla öğretildiği hali ile… Aslolan insan olabilmek, aslolan iyi insan
olabilmek… Aslolan hırsız olmamak, aslolan sahtekâr olmamak… Şimdi, mesela,
benim çok yakın bir akrabam var, kendisini iyi bir milliyetçi ve iyi bir Müslüman
olarak tanımlar hatta kendisine göre de iyi bir siyasetçidir, ama hem tescilli hırsızdır,
hem de bu vatanı “Ahmet Altan” benzeri küçücük, hatta minicik çıkarları için gözünü
kırpmadan satabilme potansiyeline haizdir… Bu yazıyı okuyan nerdeyse herkes onu
tanır… Şimdi soru yine aynı ve değişmez, yüreğin kurum bağlamış ise, bu ülkeyi
sevsen ne olur, sevmesen ne olur… Yüreğin kurum bağlamış ise, ruhun fitne fücur
ise, Müslüman olsan ne olur, olmasan ne olur… Öyle hamaset yapmaya gerek yok ve
de hamaset ile peynir gemisi yürümüyor… Neyse bu kabil dürzülere etik ve ahlak
anlatmak bizim görevimiz değil ayrıca olsa da onların buradan alacağı ve
anlayacağı ilave bir ilim, irfan ve feyz de yoktur, olamaz da zaten, bunların
hamuru başka türlü yoğrulmuştur… Hamurun nasıl yoğrulduğunu merak edenler için,
Neyzen Tevfik şiirleri referans oluşturur… Ama asıl referansı ise Mustafa Kemal
Atatürk verir, “Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zaptedilmiş, bütün
tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi
bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim
olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve
hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi
menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet,
fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.” diyerek gençliğe
hitabesini, çok şükür ve neyse ki, gençliğimizde çok önemsediğimiz bu hedefe,
artık gençlik kalmaması nedeniyle, nöbeti gençlere devrederek yâd edelim. İlaveten
de Neyzen Tevfik’ten bu hedefe yönelik;
“Bay Hitler’e yaralandı, dediler.Menhus yıldız çabuk doğar dulunur;
Sen köpeğe kuduz de de geçiver,
Nasıl olsa bir öldüren bulunur.” beytini paylaşarak iktifa edelim.
Neyse konuyu dağıtmadan ve de tarihçi önder ve büyüklerimizden ve de onların bilebildiği kadarı ile konu üzerine edilen kelamlardan yola çıkarak “Gâvur İzmir” konusunda kalem oynatalım.
Şimdi
tarihte neden “Gâvur İzmir” denilmiş üstüne kısa bir hatırlatma yapalım…
Konu
ile ilgili okuduğum kaynaklarda, farklı tarif edilen birkaçından en anlamlı ve
mantıklı gördüğüm; İzmir’in, Aydınoğulları döneminde, yukarı İzmir yani Kadifekale
ile aşağı İzmir yani Liman Kalesi diye ikiye ayrıldığından bahis ile Kadifekale’nin
siyasi merkez görevi yapar iken, Liman Kalesinin ekonomik merkez görevi yaptığı
zikredilir. Bu tanım ve tarif “Osmanlı” döneminde de geçerli olmuş ve günümüze
kadar gelmiş günümüzde artık coğrafik tanım ötesine geçemeyen bir hale
gelmiştir. Aydınoğlu Mehmet Bey, Kadifekale’nin Cenevizliler tarafından
işgaline son verip siyasi ve idari merkezi ele geçirmesini müteakip söylenen ve
“Liman Kalesi” bölgesini hedef alan “Gâvur İzmir” tanımlaması artık dile
pelesenk olmuştur. Gâvur İzmir… Bu ihtiyari idari bölünme üstüne Aydınoğulları
döneminde yazılan bir beyit durumu ziyadesiyle teyit ve tespit etmektedir.
İki
kale idi İzmir ol zamanBirini Mehmet Bey almıştı nihan
Biri anın dopdoluydu Frenk
İşleri dün ü gün İslam ile cenk
Bahrdir üç yanı bir yanı kara
Kaleyi kılmışlar ana daire
Yanına bir kimse anun varamaz
Kuş olup uçarsa ana giremez
Bir
başka kaynakta ise; “Gâvur İzmir” ifadesinin veya yazılan metine sadık
kalınarak söylenecek biçimi ile “infidel smyrna”, 1874 tarihinde Amerika’nın
Mısır büyükelçisinin bir raporunda, dini bütün insanların İzmir’in kozmopolit
yapısına istinaden kullanıldığını tespit etmiştir. Diğer taraftan, gerçek
tarihçilik tercihi ile yola çıkıp popüler tarihçilik tercihine yükselen İlber
Ortaylı ise; “Girit, Bosna, Arnavutluk
ve Bulgaristan’dan göçlerle gelen insanlar belki ilk anda bereketli toprakta
Hıristiyan unsurun olmasına kızmış olabilirler. “Gâvur İzmir” lafı
başkalarından çok onların koyduğu bir ad olabilir.” diyerek başka bir yorum
yapmaktadır.
Durum
bundan mütevellit olup, isteyen öğünür, isteyen döğünür, keyfiyeti zat-ı
alilerinize arz…
Üstad-ı
münir Neyzen Tevfik’in Bakırköy Akıl
Hastalıkları Hastanesi’ndeki odasının duvarına yazdığı şiir ile veda…
ŞAHANE CEHALET39
Evet!... şu dünya dersi’ni verdi,Yeter artar bu hikmet; ihtiyara, kâhile, gence.
Kabul etti bunun tatbikini alkışla yardaklar,
Maarif zindanında ilme, tarihî bu işkence!
Huzurunda bu zatın intihar eylerdi Cebrail,
Bilinseydi ezelde hilkatin bu sırrı evvelce;
Yıkardı arşı, kürsiyi, eğer çıksaydı bu dâhi
Bu şahane cehalet uğratırdı Tanrı’yı felce!
Bilinseydi ezelde hilkatin bu sırrı evvelce;
Yıkardı arşı, kürsiyi, eğer çıksaydı bu dâhi
Bu şahane cehalet uğratırdı Tanrı’yı felce!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder