Pazar, Mart 25, 2018

ÇEŞME SALHANE BURNU


Eski yoldan Çiftlik yönüne gidilir iken deniz seviyesinden yaklaşık 10 mt. yükseklikten, ilçenin içinden kıvrılarak adeta denizin üstünden gidilircesine geçen dar yoldan bakılınca ne kadar da lacivert idi deniz, tarifi kabil değildir. Çeşme merkezde, sahilde yer alan “pandofilya’da” bulunan kesimhane (salhane), mezkûr körfezin tam karşısında yer alan “telgrafhane”ye bakan bölümüne, taşınmış fi tarihinde… Bizlerin yaşı bu 2 kesimhanenin de faal olduğu günleri görmeye uygun değil tabii ki, bunlar çok büyüklerimizden yıllar önce merak nedeniyle sorularımızın cevaplanmasına istinaden öğrendiğimiz bilgilerdir. Ancak Çeşme’nin büyük limanı içindeki 2 bölümün böleni olarak adına üzerindeki “Salhane” den alan burnun üstündeki kemerli yapısı ile yer alan faal olmasa da “salhane” binasının kalıntılarına tanıklık ettik. Bulunduğu alanın bir hayli derin olan denizinin yer aldığı kayalıklarda poyraz rüzgârları ile birlikte coşan dalgaların kırılışı daha dün gibi gözümün önünde idi, kayalara çarpan dalganın dönüştüğü köpükler… Dalgaların sık ve güçlü darbelerine direnen kayalıklar… Evet; artık, kayalıklar, denizin mavi ve yüksek dalgalarının kayalıkları döverken beyaz köpük tarlasına dönüşmesi, hanoz balıkları, ahtapot, çipura, paragat, lacivert rengi suyun kayalarda çarparak çıkardığı güzel ve ahenkli müzik yok… Hemen karşısında heyyula gibi oluşan rezil görüntüsü ile yürek burkan büyük bir oyuk gibi kalan taş ocağının tüm taşları ile burası dolduruldu, liman yapacak başka yer kalmamış gibi, binalar da yapıldı, uzun yol gemileri bağlanmaya başladı, haydi şimdi geçin bakalım oralardan sabah saatlerinde, artık o iyot kokusundan eser var mı? Eser kalmadığı gibi kanalizasyon kokusundan geçilmiyor… Emeği geçenlere teşekkür ediyor, tarihin kendilerini asla efsane ya da kahraman diye anmayacağını hatta yandaşlarının bile anmaya cesareti olamayacağını açıklıkla ve rahatlıkla söyleyebiliriz. Geride kalan dağdaki kocaman boşluk nasıl örtülecek diye, ayıbını örtmeye çalışan bebeler gibi, olamayacağı biline biline ağaçlarla kapatalım denildi, olmadı, koca bir ayıp olarak orada duruyor. Belki de bir yerel yönetim tarafından orada tasarlanacak bir “Osmanlı – Rus Deniz Savaşı” temalı ışıklı canlandırmalar için altyapı olacak röliyef çalışmaları ya da daha başka bir temalı ışıklı gösteriler alanı yaratılması için bekliyor olabilir… Belki de, Çiftlik Köyüne Kuşyeri üzerinden açılacak yeni bir yolun, mezkûr alanda oluşturacağı sessizlik ortamında faaliyet gösterecek adam gibi amfi tiyatro… Bakalım neler olacak… Ama bunların asla geri getiremeyeceği bir güzellik artık yok…

Deniz doldurmanın bu kadar tercih edilir bir davranış olduğunun arkasında nasıl bir ruh hali yatar acaba? Acaba, siyasi tercihlerinin hayatlarının her saniyesini şekillendiren bu insanların dostları ve düşmanları üzerinden, dostluk ve düşmanlık icra ettikleri birer manevra alanından ileri gidilemeyen bir durum mudur? Acaba, dostlara para kazandırmanın en etkili yolu olarak mı tercih edilir? Acaba akla gelen ve gelmeyen her türlü şık geçerli olup, bir taş ile birkaç kuş avlama sevdası mıdır? vs vs.. Mesele bana göre, hiçte Çiftlik Köyüne yol açmak gibi safiyane ve masumane bir izah ile geçiştirilir değildir… Yol açılacaksa mevcut yol çok daha ucuza mal edilecek şekilde, genişletilerek çözülebilirdi…

Amatör balıkçılık yönünden de verimli bir bölgenin kaybı olduğunu, yerli olan ya da Çeşme’nin son 50 yılını bilen herkes anımsayabilir kolaylıkla… Örneğin, babamdan dinlemiş idim, bir keresinde bugünkü gibi misinanın daha kullanılmadığı dönemde, Yunanistan Sakız adasından naylon misinanın yeni getirildiğinde yaptıkları bir paragat ile boş iğnesiz yakaladıkları çipuraların kalite ve lezzetini ve de sattıklarında elde ettikleri geliri anlatışındaki canlılığı ve heyecanı kesinlikle aktaramam şimdilerde…

Bizler, Çeşme’yi sevenler yani, Çeşme’nin o zaman ki denizinin doldurulmamış hali ile çok sevdik, gözümüzde tüter haldedir, ama bu kabil icraatlar gayri dönüşü olmayan icraatlardır, kentin “Ruhuna Fatiha” ettirir.

Diğer taraftan; limanın su sirkülasyonu açısından da sorunlar oluştuğunu, hemen yakındaki “Fener Plajındaki” sonuçları itibari ile anlıyoruz. Artık küçük ama pırıl pırıl bir plaj olan mezkûr alan kendini koruyamamış durumdadır, neyse ve şükür ki, Telgrafhane önünde planlanan açık deniz balıkçılığı barınağının oluşan haklı ve güçlü tepkiler neticesinde inşaatı ötelendi ya da iptal edildi… Aksi takdirde nasıl ki, Çeşme Marina artık kendini temizleyemez ve koruyamaz durumda ise burası için de ayni akıbet söz konusu idi… Fener Plajı bu vartayı küçük sıyrıklarla atlattı gibi görünüyor, ama bu seferde etrafında planlanan otel görünümlü rezidanslarla başı belada… Devlette tek başlılık denile denile her konuda olduğu üzere imar uygulamalarında da çok başlılık ve yaratılan inşaat kirliliği üzerine yazı yazmaktan bıkıldı ama konu da mümbit valla, yaz yaz bitmez… Sahipsize yerel yönetimden imar, sahipliye merkezden, ya da duruma göre tam tersi…

Hiç yorum yok: