Karadeniz’de
önce Rize sonra Ordu ve yine Rize sel felaketi ile sarsıldı, büyük acılar ve
kayıplar yaşandı… İnsanın yüreği kaldırmıyor tüm bu yaşananları… Gördükçe
insanın çaresizliğini doğa karşısında, göz yaşları sel oluyor bu tarafta da… Yaşanan
bu olaylar karşısında çaresiz kalan insanoğlunun siyasi temsilcisi ne diyor; “Allah'ım yardım et batıyoruz”… Yahu, Allah’ı felaket anında mı
hatırlıyorsunuz derler adama… Evet Allah’tan yardım istemeyi anlıyoruz ama
mefhumu muhalifinden de bakınca çıkan mana aynen şu olmuyor mu? “Artık bizim
yapacağımız bir şey yok, elimizden bir şey gelmez, buraya kadar, bundan sonrası
takdir-i ilahi”… Maalesef gelinen nokta bu, hani “siz mühendisler karışmayın yol
yapmak bizim işimiz” diye afişler bastırtıp otobüslerin, minibüslerin ve
taksilerin arkasına astırmıştınız ya, ihale yaparken, nema-mama ilişkileri
kurulurken özgüven patlaması yaşıyordunuz ya, işte bu yaşanan felaketlerin
sorumlusu olarak ilk akla bunlar geliyor… Kimse yanlış anlamasın, bu yalnız Karadeniz’i
tehdit eder bir durum değildir, aynı şeyler İzmir, İstanbul gibi büyük kentler
başta olmak üzere canım Yurdumun her karışında yaşanabilir… Allah muhafaza
Çeşme’de 1960’lı, 1970’li yıllardaki yağmurlar olsun da… Seyreyle vaveylayı… İmar
uğruna, Türkçesi rant uğruna kapattığımız dereler, en büyük felaketimiz
olabilir.
Mühendis
Odalarının yanlışı olmadı mı sefil yaklaşımını bırakın; konu o değil, ne yazık
ki Karadeniz Sahil Yolunun ihale duyurusunun ve ihalesinin yapıldığı günden
itibaren, Mühendis Odalarınca yazılan makaleleri ya da hazırlanan raporları
dikkate almayanlardır bu işin sorumluları… Türkiye çok hızlı gelişecekmiş ama
bu Mühendis Odaları var ya, her şeye engelmiş, sevsinler sizin mantığınızı…
Peki
durum böyle iken; yaşanan ikinci Rize sel felaketinden sonra, bir İnşaat
Mühendisi olan Sn. Bakanımız ne diyor, “Altyapılar
hiçbir zaman bu yağışlara göre hesap edilemez” … Hay Allah, şimdi ne
diyeyim bu meslektaşım olan Sn. Bakana… Hani Rize Belediye Başkanını tam yeni ve
zor kabullenebilmiş yani unutabilmiş iken, bir kocaman gaf daha… Bir inşaat
mühendisi nasıl böyle diyebilir, anlaşılır bir şey değil, akıllara zarar…
Düşündüm, düşündüm ve dedim ki “olsa olsa bilimi, aklı duygularının arkasına
saklayan bir durumdur bu”, çünkü mühendisliğin temeli “en gayri müsait durumlara göre” öngörüler oluşturmak ve hesap
yapmaktır. Hani bireysel olarak bir mühendis diyelim ki bu altın kuralı unuttu,
atladı ya da göz ardı etti, Devlet kurumsal olarak böyle bir şeyi yapabilir mi,
zinhar… Neyse biz yine de Sn. Bakanın yaşanan felaketinin üzerinde yaşattığı
üzüntü içerisinde ve sehven bu kelamı ettiğini düşünelim… Düşünelim ki hem ruh
sağlığımıza hem de canım Yurdumun geleceğine ilişkin sıkıntılar yaşamayalım. Azıcık
lütfedilip te bakılsa, DSİ (Devlet Su İşleri) rasat raporlarına, su izleme
raporlarına, sel sellap kayıtlarına, ama nerde… İstatistiğin bilime
katkılarının, milletin siyasi nabzının tutulmasından öte bir anlamı olduğunu
bir anlayabilse idik, neler değişirdi hayatımızda, neler… Efendim, denilebilir
ki, yahu bu işi bilimsel ve teknolojik gelişmelere uygun takip eden ülkeler de
benzer şeyleri yaşıyorlar, evet yaşıyor olmuş olabilirler ama hiçbirisi “benim
oğlum bina okur döner döner tekrar okur” modunda değildir, tekerrür sıklığı da
gözden kaçırılmaması gereken önemli bir detaydır. Düşünün ki; Netherlands’ta
(anlamı da deniz seviyesinden alçak topraklardır) böyle bir şey yaşanacak, afet
3-5 kelime ile geçiştirilecek, zinhar olamaz… Anladık, istatistik, rasat, etüt
ve rapor gibi şeyler önemli değil bari en ilkel öğrenme yolu “dene-yanıl” ı da layıkıyla yapalım da,
bu tekrar tekrar yaşananlara önlem alalım. Sürekli “doğa korunmalı” diye avaz
avaz bağıran mühendisleri tahkir, tehdit ve hedef etmekten behemehâl
vazgeçilmeli ve doğa elma gibidir, eğer kabuğunu soymazsan uzun süre
saklayabilirsin yok kabuğu soyarsan hemen bozulmaya başlayacaktır ilkesine sıkı
sıkıya tutunulmalıdır. Melih Gökçek yaklaşımı göstermeyin diye yalvaran bu
ülkenin Mühendis Odalarının anayasal önemli bir kurum olduğunu ve yönetimlerinin
de hukuk denetimi ile demokratik seçimlerle geldiğini asla ve kat’a unutulmadan
ve yapılan ikaz ve itirazları teknik ikazlar olmasına rağmen sürekli siyasi ve
ideolojik yaklaşımdır mütalaası ile kenara ile itelemeden hareket edilmelidir,
aksi taktirde daha çok sıkıntı yaşanır Canım Yurdumda… Halk arasında bir söz
vardır; “bu kafa ile gidersen askere vallahi alamazsın tezkere”…
Canım
Yurdumun Mühendis Odaları bu ülkenin milli ve yerli değerleri ile donatılmış
kurumlar olup tereddütsüz herşeyi ile sahip çıkılmalıdır, yaptıkları çalışmalar
ve neticesinde hazırlanan analiz ve raporlar önyargıdan azade ve tereddütsüz
göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü Mühendislik, pozitif bilimlerden ve doğadan
ilham alarak, bilimsel yorumlama, analitik yaklaşımların neticesinde ortaya
çıkan bir yaratıcılık biçimidir adeta. Tüm hesaplamalar, en gayri müsait durumlara
göre yapılır ve icra edilir, yoksa Allah muhafaza düşünsenize hayatınız boyunca
bir defa evinize 20 adet çok şişman akrabanız geldi, bilesiniz ki bu son defa
gelişleri olur…
“Mühendis Yemini”
ederek meslek yaşamına başlayan Mühendislerin de yemininin, tıpkı siyasi ve yasa
yapıcıların yemini kadar kutsal olduğu bilinci ile yemini bir kez daha
hatırlatmak istiyorum. “Bana verilen Mühendislik ünvanlına daima layık olmaya; onun
bana sağladığı yetki ve yüklediği sorumluluğu bilerek, hangi şartlar altında
olursa olsun, onları ancak iyiye kullanmaya; yurduma ve insanlığa yararlı
olmaya, kendim ve mesleğimi maddi ve manevi alanlarda yükseltmeye çalışacağıma namusum
ve şerefim üzerine yemin ederim.” Haaa bu yemine sadık olmayanlar var mıdır
bireysel olarak, şüphesiz var, hem de yeminine sadık kalmayan siyasiler kadar,
bundan eminim yoksa, nasıl izah ederiz bir depremde resmi rakamlara göre
19.500, gayri resmi rakamlara göre 40.000 insanın yitirilişini… Hadi diyelim
Karadeniz’de sel felaketi oluştu, yeni havaalanındaki pist çökmeleri neden idi?
Neden neden…
Bu
vesile ile herkesi bir kez daha meslek ilke ve yeminlerine sadık kalmaya davet
ediyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder