Biz
karpuz kabuğu denize düşsün diye bekler iken, Kasım Hoca’nın oğlu, babamın arkadaşı,
çocuklarımın Bayram Dedesi, Bayram Abim; yaz, kış, soğuk, rüzgârlı, fırtınalı,
yağmurlu tefriki yapmadan, her sabah yaklaşık 1 saatlik yüzmesini
gerçekleştiriyor. Yüzme disiplininin, hayat ve yaşam disiplinine evrilmesini
her daim konuşma ve edasından kolayca görülebileceği Bayram Abi, herkes ile bir
iletişim kanalı tesis edilebileceğinin örnek teşkil ettiği ilk insanlardandır,
nezdimde. Arkadaşım Cumhur’un babası, uzun boyu, kara yağız ve atletik vücudu
ve fazlaca güleç olmayan yüzü ve de yaşananların her birinden yeterince ders
çıkarmış edası ile susarak “sus ki
derviş bellesinler”, konuşarak “Konuşma,
aklı kullanma sanatıdır” sözleri mucibince sözün ilaç gibi, gereğince sarf
edilince faide, gereğinden fazlasının hasara sebep olması düsturunu ispatlamaya
çalışırdı. Kendisini bu veçhe ile değerlendirenlerin başka anlam, değerlendirmeyenlerin
ise daha başka anlamlar yüklediği eda, kendisini seven bizler için adeta bir “sireti surete yansımanın” canlı örneği
idi. Bilginin derinliğinden alınan feyz’in nasıl olması ve nasıl olabileceğinin
en önemli abilerindendir Bayram Abi… Bilgi sığlığının bilgi derinliğine nasıl
dönüşebileceğinin ender örneklerindendir ve başkalarına nazire, bilgi
edinebildiği kadardır düsturu şahsında tezahürdür vallahi. Öyle ne olur, böyle “abi”
her yerde vardır yaklaşımını devam ettirmeyelim, onun kuşağının ve de özellikle
kendisinin aleyhine bir durum oluşturması hasebi ile ciddi bir haksızlık
oluşturacağı da aşikardır.
Çiftçilik
ve hayvancılık ile uğraşır iken, Arka Deniz’in (Altın kum) başta ve ağırlıklı
Almanlar olmak üzere tüm yabancılar tarafından keşfedilmesi ile yepyeni bir
dünya çıkar önüne, işin hiç de kolayına kaçmadan, asli işini savsaklamadan,
önüne çıkan yepyeni dünyada, kendine düşen rolü iyi oynamanın peşine düşer,
rolünü oynar ve iyi hatırlanır olarak rolünü tamamlar. Çiftlik Köy’ün en önemli
hayvan yetiştiricisi bayağı geniş bir ailenin çocuğudur, Balkan göçmenidirler, yeni
vatana iyi ve sıkı tutunanlardandır. Artık yeni vatan burasıdır, burada
başarılı olmak vardır kaderin dayatması olarak, Balkanlarda bıraktıkları kadar
olmasa bile genç Cumhuriyet kendilerine ev, tarla ve arsa tahsis etmiştir. Bildikleri
hem de iyi bildikleri, tarım ve hayvancılık burada da devam ettirilecektir.
Başta buğday olmak üzere, arpa, yulaf, mısır, anason, tütün, kavun ve karpuz,
başta koyun olmak üzere her türlü küçük baş hayvan yetiştirilecektir. Köyün,
miktar olarak amca çocuklarınla adeta yarışırcasına bir büyüklükte koyun ve
keçi sürülerine ulaşılır, Çeşme’nin timsali olacak, başta “Sakız Koyunu” ve “Malta Keçisi”
olmak üzere sahip olunan sürüler dağda, bayırda serbest olarak otlatılır ve
yayılır idi, dağda bayırda küçük kardeş Eşref ile zaman zaman yollar kesişir, kendi
imalatları güzelim peynir ve ekmeklerden oluşan azıklardan birlikte karın
doyurulduğunu da hatırlamaktayım. Ticaretin bu yaygınlığa ulaşmadığı dönem olması
hasebiyle üretimin yerele ve özele hitabı söz konusudur ve kendin üret kendin tüket
ağırlıklıdır adeta.
Bayram
abi; neredeyse tüm akranları gibi, öğretimi ilkokulla sınırlıdır, ancak azmi
hiç tükenmeyecek kadar geniştir, kendisine açılan yeni dünyanın farkındadır,
içinde bulunduğu dar ortamı genişletme karar ve azmindedir. Mezkûr dönemin ve yerin
mutat ziyaretçileri Alman Hippiler olunca, “Almanca” öğrenmek ve yaşamı bir
seviye daha arttırmak kararı kendiliğinden oluşur, kısa zamanda Almanca
öğrenilmiş ve Çiftlik’in ilk turizmcisi “Ayran Dayı” ve Altınkum’un ilk
işletmecisi Turgut’un yerine ilave gelir, “Baba’nın
Yeri” … Artık bugünlerde Altınkum’un önemli işletmesinin temelleri o
yıllarda atılmıştır işte. Bayram Abi; öğrenmeye ve gelişime açıktır, şekle çok
yansımasa da öze işlemiştir bu haslet… Artık yurt dışı bağlantısı vardır bu
Almancı kampingciler ve çadırcılar sayesinde. Peki sadece Almanca mı
öğrenilmiştir, hayatı ve işi yönetecek kadar İngilizce ve Fransızca da vardır…
Sağlığında;
Çeşme dışında çalışıyor olunca sadece tatil dönemlerinde görüşmeye başlamış
idik, çocuklarımın adeta sevgilisi olan “Bayram
Dede” deniz ve plaj denince sadece onun yeri akla gelir ve mutlaka oraya
gidilir idi. Çocukların plajdaki haylazlığına verdiği inanılmaz hoşgörülü tepki
ve tavrı ile çocuklarımın gözünde kolayca “dede”
mertebesine ulaşmıştır. Şimdilerde tıpkı Kâmil Karagöz’ün oraya ayaklarım beni
götürmüyorsa, Bayram Abinin oraya da götürmemektedir, onu kaybettiğimizden beri
ancak birkaç kez gidebilmişimdir. Demek ki ben de kaybettiklerimin yarattığı
ruh hali ile yüzleşebilecek cesaret yok. Bu da benim hallerim herhalde.
Daha
dün gibi sanki; genellikle öğlen vakitlerinde geldiği Çeşme merkezde çalıştığım
yere uğrar, ama 5 dakika ama 10 dakika mutlaka sohbet edilir, çay, kahve
içilirdi. Gerçekleşen ya da gerçekleşmeyi bekleyen planlar, beklentiler,
hedefler üstüne anlattıklarını dinleyince çok işler gerçekleştireceği izlenimi
vermesine rağmen anladım ki “yeter” demesini bilen tarafı daha ağır basarmış, “onu
da başkaları yapsın” fikriyatı kendisine ayrı bir dinginlik ve vakar hal
katmış. Gerçi bu hal turizmde gelişmenin önüne geçmiştir ama tüketme ve yetinme
konusunda olgun bir hal oluşturmuştur kendisinde, kendisine mütenasip olarak. Başkası
ne der ne demez bilemem, ilgilenmem de benim taraftan budur Bayram Abi, ve de
öyle kalacaktır hatıralarımda. Gerçi sadece Bayram Abi’mi böyle idi, nerdeyse
tüm akranlarının istisnalar hariç hepsi benzer haslet ve özelliklerle dolu olduğunu
biliyoruz.
Denize
girişlerin “karpuz kabuğunun suya düşmesinin” beklendiği tarihlerdir ama onun
için böyle bir şey yok demiştik ya, o ister kabuk düşsün ister düşmesin
yüzerdi, gerçi şimdilerde 12 ay, her mevsim karpuz da bulmak mümkün ama.
Şimdi
de cennettedir ve oradaki arka denizde, “Altınkum”da
kulaç atmaya devam ediyordur, buradaki Altınkum’u seyrederek, inanıyorum… Bu
vesile ile kendisini bir kez daha hayırlarla anıyorum… Cennet mekan Bayram abi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder