Kahve
insanoğlunun keşfettiği en enteresan bitkidir, kimi sabah, kimi akşam, kimi aç
karnına, kimi tok karnına, kimi köpüklü, kimi köpüksüz, kimi telveli, kimi
telvesiz, kimi sütlü, kimi sade, kimi sessizce, kimi höpürdeterek, kimi fal
için, kimisi zevk için, kimi sabah erken kendine gelmek, kimi akşam geç
saatlerde sindirim kolaylaşsın, kimi sinirlenince, kimi sakinleşince, kimi
sıcak, kimi filtre ederek, kimi telvesinin sonuna kadar, kimi soğuk ve buzlu, kimi
kafeini için, kimi kafeinsiz, kimi mistisizm, kimi çağdaşlık, kimi kahvaltının
ayrılmaz parçası, kimi içki sonrası likör ile zevkin doruğu için, kimi
fincanda, kimi çay bardağında (süvari-tarsusi), özetle kimi ayılmak, kimi
bayılmak için içer görünüyor, tam da bu yüzden enteresan bitki oluyor zaten.
Kahve;
Arapça kökenli bir kelime olup, “Coffea arabica” denilen kök boyasıgillerden,
sıcak iklimlerde yetişen bir ağaç ve mezkûr ağacın meyve çekirdeği ve bu çekirdeklerin
kavrulup uygun değirmenlerde çekilmesiyle elde edilen toz ve de bu tozdan
farklı usullerde hazırlanan içecektir. Arapçada “bün” adı verilen kahve bitkisinin bu çekirdeği, mezkûr dilde ilk
ne zaman kullanıldığına dair bir ize rastlamak mümkün olmamakla birlikte kullanımdaki
ilk anlamlarının iştah kesici manasında “kahy”
olması hasebiyle bugün kahve denilen içeceğe bu adın “ehl-i keyf” kimselerce verildiği de rivayet edilmektedir, bazı
kaynaklarda. Ancak ciddi kaynaklarda; Kahve ağacının ilk keşfedildiği yer olan
Habeşistan’ın “Kaffa” yöresinin
Arapçadaki karşılığı “gahwah”
kelimesinin önceleri keyif veren içecek veya şarap benzeri bir içecek olarak
kullanılır iken, bugünkü terkibini 14. Yüzyılda kazanmış olduğu
belirtilmektedir. Avrupa’da; cafe, caffe, koffie, coffee, koffie, kaffee gibi
adlar almış olmakla birlikte Türkçemize de “kahve” olarak yerleşmiştir.
Kahve’nin
anavatanı olan Habeşistan (bugünkü Etiyopya) olup, ülkenin yüksek yaylalarında
yetişmekte ve önceleri yerli halk, doğal olarak yetişen yabani kahve bitkisinin
tanelerini un haline getirip bir çeşit ekmek yapar iken, meyvelerini ise tıbbi
amaçlı kaynattıktan sonra suyunu içmek suretiyle kullanarak ve "sihirli
meyve" olarak adlandırıyordu. Kahve, keyf vermesi yönü ile ünlenince hızlı
şekilde Arap Yarımadası'na yayılır ve yaklaşık 300 yıl boyunca Habeşistan'da
keşfedilen yöntem ile içilmeye devam edilir. 14. yüzyılda ise yeni bir keşif
ile kahve çekirdekleri ateşte kavrulup, un haline getirilmek sureti ve elde
edilen unun kaynatılarak içimine başlanır. Yemen, Arabistan, Mısır ve derken Türkiye ve
oradan Avrupa kapıları önünde açılır. Yani “kahve
Yemen’den gelir”, muhabbeti biraz tarih kısaltması ile elde edilmiştir,
görüldüğü üzere…
Osmanlının
Mısır’ı topraklarına dahil etmesi ile artık kahvenin de İstanbul yolculuğunun
önü açılır. Saray mutfağının itibarlı ve tercih edilen içeceği olarak hemen
sahne alır, tıpkı tüm diğer önemli yiyecek ve içeceklerin başına geldiği gibi,
önce saray, sonra ayaktakımı… Sarayda büyük ilgiye mazhar olması hasebi ile
saray hiyerarşisine “kahvecibaşı”
diye bir makam veya rütbe ihdası gerçekleşir. Padişahın ya da bağlı olduğu
devlet büyüğünün kahvesini pişirmekle görevli olan “kahvecibaşı”, sadık ve sır
tutmasını bilenler arasından seçilir hatta Osmanlı tarihinde kahvecibaşılıktan
sadrazamlığa yükselenler bile olduğu yazılır. Sarayda başlayan yolculuk, önce
konaklara ve oradan da evlere ve sokaklara yayılır ve ahalinin sevgisini
kazanır, artık kahve içmek bir statüdür, devr-i Osmani’de… Kahvehaneler de
sahne almıştır, kahve hazırlama da gelişim gösterir, çiğ kahve tanecikleri,
özel tavalarda güzelce kavrulan kahve çekirdekleri, dibeklerde ehven şekilde
dövülür ve cezvelerde kömürde pişirilir hale gelmiştir. Bu bağlamda, ilk
kahvehane İstanbul Tahtakale’de 2 Suriyeli Arap tarafından 1544 açılmış. Zaman
zaman kahve haram olduğu gerekçesi ile yasaklanmış olmasına rağmen, kahve
saltanatı genel manada hiç sarsılmamıştır. Ticaret için İstanbul’a gelen Venedik
tacirleri, kahveyi Avrupa’ya taşır, önceleri sokak satıcıları tarafından
satılan kahve, kahvehane saltanatına önce İtalya, sonra da sırası ile Paris ve
Londra’da erişir. Kahvehaneler; kısa sürede sayıları hızla çoğalır ve diğer pek
çok ülkede olduğu gibi özellikle sanatçıların, öğrencilerin ve her kesimden
halkın bir araya gelerek sohbet ettikleri en gözde mekanlar olur. Türk Kahvesi,
Mırra, Espresso, Cappuccino, Caffe Lungo, Caffe Americano, Ethipion Yırgacheff,
Santos, Sumatran, Supremo, Wiennese, Macchiato, Caffe Latte, Latte Macchiato, Mocha
Viennese, Filtre Kahve, French Press, Cafe au lait gibi çeşitli şekillerde
hazırlanıp sunulan kahve, muhabbetlerin önemli bir parçasını oluşturmaya devam
etmektedir
Başta
Hollandalılar ve Fransızlar olmak üzere Avrupalılar dünyanın çeşitli yerlerinde
kahve plantasyonları kurarlar, Endonezya, Doğu Hint Adaları derken,
Brezilyalılar kendi çabaları ile bu işi geliştirirler, 1800’li yılların başında
yaygın üretime geçilir ama ne geçiş ve geliştirme artık dünya hakimiyetini ele
geçirecek kadar.
Diğer
taraftan, dünyanın en pahalı kahvesi olarak bilinen Kopi Luwak, bilindiği üzere “Paradoxurus”
adlı bir tür misk faresi sadece kahve çekirdekleri ile beslenir ve yedikleri
bu kahveleri dışkıları ile dışarı atar, daha sonra işlenen kahveler
paketlenerek dünyaya ihraç edilir. Bir de canım yurdumda kahvenin yokluğu
dönemlerinde keşfedilen ve şimdilerde yeniden mode olan “menengiç kahvesi” vardır, dar günlerin eğlencesi kabilinden…
Kahveye nohut ilavesi edilerek yapılan sahtekarlıklar da vardır canım yurdumda,
ama neyse ona girmeyelim...
“Bir fincan kahvenin, kırk yıl
hatırı vardır” gibi müthiş derinliği olan bir laf yarat ama
müthiş bir küskünler toplumu oluştur, bu da canım yurdumun insanına nasip
olmuştur, bu ne tezattır, rabbim. Kahveyi konu alan, “bana kara diyen dilber, ağalar, beyler içer kahve de kara değil mi?” Karacaoğlan’dan
harika bir şiir bile bulunmaktadır. “Kahve
Yemenden gelir” diye yine kahveye dokunan bir Urfa türküsü de vardır. Bu
konu üstüne yazdığım bilgilerin çoğu tur rehberi kardeşimiz, Gökhan Gelibolu’ya ait, kendisinden bu
ve başka konular üstüne çok şey öğrendik, sağ olsun… Laf çok ama yer bitti…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder