Cumartesi, Temmuz 06, 2019

ODTÜ’YE EFELENMENİN HAFİFLİĞİ


1954 yılında ABD ile girilen ilişkiler çerçevesinde, başta Türkiye olmak üzere, tüm Ortadoğu’yu kapsar biçimde “şehircilik ve planlaması, bölge planlaması, konut sorunu” üstüne araştırmalar yapmak üzere Pensilvanya Üniversitesinden bir Profesör, BM’nin görevlendirmesiyle canım Yurduma gelir, araştırma ve incelemelerinin sonucunda geniş bir rapor hazırlar ve mezkûr raporda özetle Türkiye’de “mimarlık, mühendislik ve planlama” eğitimi verecek bir enstitünün kurulmasını önerir. BM (Birleşmiş Milletler) 1956 tarihinde yine Pensilvanya Üniversitesinden Holmes Perkins’i mimar, mühendis ve planlamacıları yetiştirecek, Türkiye Millî Eğitim Bakanlığına bağlı ve İngilizce dilde öğretim yapacak “Orta Doğu İleri teknoloji Enstitü”sünü kurmak üzere görevlendirir. Türkiye ve diğer Orta Doğu ülkelerinin kalkınmalarına katkıda bulunmak, özellikle fen bilimleri ve sosyal bilimler alanlarında çalışan yetiştirmek üzere kurulan enstitünün açılışından önce dönemin Milli Eğitim Bakanı Ahmet Özel “Meclise sunulan tasarının kanunlaşması sonunda enstitü, Orta Doğu'nun en büyük teknik üniversitesi hâline getirilecektir.” diyerek enstitünün bir süre sonra üniversiteye dönüşeceğini beyan etmiştir. Ve bilinen meşhur ve Canım Yurdumun yüz akı üniversitelerinden birinin temeli atılmış olur böylece. Kuruluşu ABD tarafından gerçekleştirilen, zaman içerisinde gerek akademik kadro gerekse de öğrenci kitlesi tarafından ABD’nin isteklerine aykırı sonuçların ortaya çıkmasına yol açan Üniversitenin, kaliteli bir öğrenimle donanmış ve zeki öğrencilerin mezuniyetleri sonrası ABD’nin eleman ihtiyacına cevap vermiş ise de, son tahlilde ABD Emperyalizmi karşıtı insanların kümeleştiği bir yer olmuştur. Günümüzde de genellikle mezuniyet törenlerinde “orantısız zeka” örneği pankartlarla fakülte ya da bölüm tanıtımı ile muhalefetine devam eden bir öğrenci hakimiyeti söz konusu olup takdire şayan bir karine i haldedir. Türkiye sağının dönemsel farklılıklar göstermesine karşın açık ve gizli gündemi ve hedefi hep ODTÜ olmuştur. Varsa yoksa ODTÜ, yıkalım dese biri hemen eline kazmayı alır bu güruh… Şüphesiz burada en önemli etken ODTÜ’nün temsil ettiği değerler, hala ve çok şükür ki Canım Yudumun muhalif yönünü öne çıkarır olması onu hedef yapmaktadır, bunu olumlamak ya da olumsuzlamak manasında demiyorum, bu bir tespittir. Canım Yurdumun muhalif yanını temsil etmesi hasebiyle de “ne yapılsa azdır” yaklaşımlı hedeftir, ÖTK’sı ile katılımcılık, birlikte yönetim, karar alma süreçlerine katılım gibi bazılarının söylemeye bile dili varmayan bir gelenek tutturmuştur ya…

Bazılarına göre muhalefetin kıblesini oluşturan ODTÜ; ününü, tarihe Vietnam kasabı olarak geçen, ABD’nin Ankara Büyükelçisi, lakabı Hanço (kasap) ve bir CIA uzmanı olan Robert Komer’in, Üniversiteyi ziyareti sırasında, büyük bir protesto gösterisine neden olmuştur. Komer’in Üniversiteye geldiğini gören devrimci öğrenciler, Komer’in arabasını ters çevirip, arabanın deposundan aldıkları benzinle, arabayı ateşe verirler. Bu eylem devrimci öğrenciler tarafından unutulmaz atfedilirken, eyleme katılanları da iyi saatte olsunlar asla unutmadılar, kanlı takip sonunda bir kısmı öldürüldü bir kısmı da hapis cezalarına çarptırıldı. 1975 yılında ise Hasan Tan’ın rektör olarak atanması ile muktedirlerin açıktan ve direk hedefi haline gelmesine, Hasan Tan yönetiminde şeytanın bile aklına gelmeyecek hile, hurda ve desise çevrilerek Canım Yurdumun gündemine oturtturularak yok edilmek istenişi ve devrimci-demokrat öğrenci ve akademik kadronun bir direniş destanı yazdığı dönemdir. ODTÜ-ÖTK önderliğinde verilen amansız direniş ve mücadele tarihteki yerini almış, yaşanan kayıpların müsebbipleri de unutulmamak üzere tarihe kaydedilmişlerdir. ODTÜ yurtlarının devrimciler tarafından üs olarak kullanılmasını bahane ederek çok çeşitli askeri operasyonların hedefi olmuştur aynı zamanda…Her zaman bir genel arama seferberliği düzenlenmiş, öğrenciler “polisin” aramalara katılmasına direnirken “askerin” aramayı sürdürmesine rıza göstermişlerdir. Çünkü yaşanan provokasyonların ve olayların sorumlusu olarak siyasi iktidarların yönlendirmesi ile emniyet güçlerinin çok büyük rolü olduğu düşünülmektedir, öğrenciler tarafından. Stadında “devrim” yazar ya bunu asla kabullenememektedirler, bu üniversitenin adı; Deniz, Mahir, Hüseyin, Sinan, Ertuğrul ile anılmaktadır ya, vur beline kazmayı, her daim suni gündemler ile hedef tutulmaya çalışılmıştır. Öğrenciliğimiz döneminde ODTÜ’den mezun olan kızların hepsinin bekaret sorunu olduğu, tuvaletlerin bile kadın-erkek ayrımı yapılmadan kullanıldığı, yurtlarda kadın-erkek bir arada kaldığı, ahlakın bitirildiği yer gibi gösterilmeye çalışılarak tarihe “kara propaganda” şaheserleri kaydedildiğini hatırlıyorum. Hatta bir yarışma programında “Ot Derleme Toplama Ünitesi” diye taammüden adlandırıldığını hatırlıyorum. Bu kabil yaklaşımlara zamanın başta Tercüman olmak üzere tüm basını bir şekilde açık ya da gizli destek veriyorlar idi.

Oysa adam gibi kampüs ve üniversite ile canım Yurdum ODTÜ ile tanışmıştır, üniversite sözcüğü de bilindiği üzere Latince “universus=tüm, genel” sözcüğünden “itas” sonekiyle türetilmiş ve genel manada evrensellik ifade etmektedir ama kimin umrunda.

Şimdilerde bakıyorum da; Uluslararası güçlerin yerli ve yeni mümessilleri, bazı kanaat önderleri, gazeteciler, ODTÜ devlete memur yetiştirir, plan yapan eleman yetiştirir, gibi aptallık şaheserleri dizmekteler. Tam teşekküllü “uzanamadığı ciğere mundar” deme hali… Ama emin olun ki dert sadece buradan hareketle, memleketini seven, istikrarlı kalkınmayı, adil paylaşımı hedefleyen herkesi hedef tutuyor bu gafiller. ODTÜ ye neden genellikle Solcu öğrenciler giriyor idi emin olunmalı ki oraya sadece zeki çocuklar girebiliyorlar idi neden solcu olmayanlar giremiyorlardı ve neden ancak 1980’lerin sonundan itibaren girebilmeye başladılar, iddialar çok açık, ancak sorular çalınmaya başladığı andan itibaren girebildiler

Tabip Odalarında, Mühendis ve Mimar Odalarında, Barolarda hep demokrasiyi, ileriyi, çağdaşlığı, muasır medeniyeti temsil söz konusu iken diğer esnaf ve sanatkârlar odalarında ise sağ temsiliyet söz konusu, bu bile bir kez daha; “Ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum” diyen profesörün iddiasının neden bu olduğunun kanıtıdır.

Hiç yorum yok: