1954
yılında ABD ile girilen ilişkiler çerçevesinde, başta Türkiye olmak üzere, tüm
Ortadoğu’yu kapsar biçimde “şehircilik
ve planlaması, bölge planlaması, konut sorunu” üstüne araştırmalar yapmak
üzere Pensilvanya Üniversitesinden bir Profesör, BM’nin görevlendirmesiyle
canım Yurduma gelir, araştırma ve incelemelerinin sonucunda geniş bir rapor
hazırlar ve mezkûr raporda özetle Türkiye’de “mimarlık, mühendislik ve planlama”
eğitimi verecek bir enstitünün kurulmasını önerir. BM (Birleşmiş Milletler) 1956
tarihinde yine Pensilvanya Üniversitesinden Holmes Perkins’i mimar, mühendis ve
planlamacıları yetiştirecek, Türkiye Millî Eğitim Bakanlığına bağlı ve
İngilizce dilde öğretim yapacak “Orta
Doğu İleri teknoloji Enstitü”sünü kurmak üzere görevlendirir. Türkiye ve
diğer Orta Doğu ülkelerinin kalkınmalarına katkıda bulunmak, özellikle fen
bilimleri ve sosyal bilimler alanlarında çalışan yetiştirmek üzere kurulan
enstitünün açılışından önce dönemin Milli Eğitim Bakanı Ahmet Özel “Meclise
sunulan tasarının kanunlaşması sonunda enstitü, Orta Doğu'nun en büyük teknik üniversitesi hâline
getirilecektir.” diyerek enstitünün bir süre sonra üniversiteye dönüşeceğini
beyan etmiştir. Ve bilinen meşhur ve Canım Yurdumun yüz akı üniversitelerinden
birinin temeli atılmış olur böylece. Kuruluşu ABD tarafından gerçekleştirilen,
zaman içerisinde gerek akademik kadro gerekse de öğrenci kitlesi tarafından ABD’nin
isteklerine aykırı sonuçların ortaya çıkmasına yol açan Üniversitenin, kaliteli
bir öğrenimle donanmış ve zeki öğrencilerin mezuniyetleri sonrası ABD’nin
eleman ihtiyacına cevap vermiş ise de, son tahlilde ABD Emperyalizmi karşıtı
insanların kümeleştiği bir yer olmuştur. Günümüzde de genellikle mezuniyet
törenlerinde “orantısız zeka” örneği pankartlarla fakülte ya da bölüm tanıtımı ile
muhalefetine devam eden bir öğrenci hakimiyeti söz konusu olup takdire şayan
bir karine i haldedir. Türkiye sağının dönemsel farklılıklar göstermesine
karşın açık ve gizli gündemi ve hedefi hep ODTÜ olmuştur. Varsa yoksa ODTÜ,
yıkalım dese biri hemen eline kazmayı alır bu güruh… Şüphesiz burada en önemli
etken ODTÜ’nün temsil ettiği değerler, hala ve çok şükür ki Canım Yudumun
muhalif yönünü öne çıkarır olması onu hedef yapmaktadır, bunu olumlamak ya da
olumsuzlamak manasında demiyorum, bu bir tespittir. Canım Yurdumun muhalif
yanını temsil etmesi hasebiyle de “ne
yapılsa azdır” yaklaşımlı hedeftir, ÖTK’sı ile katılımcılık, birlikte
yönetim, karar alma süreçlerine katılım gibi bazılarının söylemeye bile dili
varmayan bir gelenek tutturmuştur ya…
Bazılarına
göre muhalefetin kıblesini oluşturan ODTÜ; ününü, tarihe Vietnam kasabı olarak
geçen, ABD’nin Ankara Büyükelçisi, lakabı Hanço (kasap) ve bir CIA uzmanı olan Robert
Komer’in, Üniversiteyi ziyareti sırasında, büyük bir protesto gösterisine neden
olmuştur. Komer’in Üniversiteye geldiğini gören devrimci öğrenciler, Komer’in
arabasını ters çevirip, arabanın deposundan aldıkları benzinle, arabayı ateşe
verirler. Bu eylem devrimci öğrenciler tarafından unutulmaz atfedilirken,
eyleme katılanları da iyi saatte olsunlar asla unutmadılar, kanlı takip sonunda
bir kısmı öldürüldü bir kısmı da hapis cezalarına çarptırıldı. 1975 yılında ise
Hasan Tan’ın rektör olarak atanması ile muktedirlerin açıktan ve direk hedefi
haline gelmesine, Hasan Tan yönetiminde şeytanın bile aklına gelmeyecek hile,
hurda ve desise çevrilerek Canım Yurdumun gündemine oturtturularak yok edilmek
istenişi ve devrimci-demokrat öğrenci ve akademik kadronun bir direniş destanı
yazdığı dönemdir. ODTÜ-ÖTK önderliğinde verilen amansız direniş ve mücadele
tarihteki yerini almış, yaşanan kayıpların müsebbipleri de unutulmamak üzere
tarihe kaydedilmişlerdir. ODTÜ yurtlarının devrimciler tarafından üs olarak kullanılmasını
bahane ederek çok çeşitli askeri operasyonların hedefi olmuştur aynı zamanda…Her
zaman bir genel arama seferberliği düzenlenmiş, öğrenciler “polisin” aramalara
katılmasına direnirken “askerin” aramayı sürdürmesine rıza göstermişlerdir. Çünkü
yaşanan provokasyonların ve olayların sorumlusu olarak siyasi iktidarların yönlendirmesi
ile emniyet güçlerinin çok büyük rolü olduğu düşünülmektedir, öğrenciler
tarafından. Stadında “devrim” yazar ya bunu asla kabullenememektedirler, bu üniversitenin
adı; Deniz, Mahir, Hüseyin, Sinan, Ertuğrul ile anılmaktadır ya, vur beline
kazmayı, her daim suni gündemler ile hedef tutulmaya çalışılmıştır. Öğrenciliğimiz
döneminde ODTÜ’den mezun olan kızların hepsinin bekaret sorunu olduğu,
tuvaletlerin bile kadın-erkek ayrımı yapılmadan kullanıldığı, yurtlarda
kadın-erkek bir arada kaldığı, ahlakın bitirildiği yer gibi gösterilmeye
çalışılarak tarihe “kara propaganda” şaheserleri kaydedildiğini hatırlıyorum.
Hatta bir yarışma programında “Ot Derleme Toplama Ünitesi” diye taammüden
adlandırıldığını hatırlıyorum. Bu kabil yaklaşımlara zamanın başta Tercüman
olmak üzere tüm basını bir şekilde açık ya da gizli destek veriyorlar idi.
Oysa
adam gibi kampüs ve üniversite ile canım Yurdum ODTÜ ile tanışmıştır, üniversite
sözcüğü de bilindiği üzere Latince “universus=tüm, genel” sözcüğünden “itas” sonekiyle
türetilmiş ve genel manada evrensellik ifade etmektedir ama kimin umrunda.
Şimdilerde
bakıyorum da; Uluslararası güçlerin yerli ve yeni mümessilleri, bazı kanaat
önderleri, gazeteciler, ODTÜ devlete memur yetiştirir, plan yapan eleman
yetiştirir, gibi aptallık şaheserleri dizmekteler. Tam teşekküllü “uzanamadığı
ciğere mundar” deme hali… Ama emin olun ki dert sadece buradan hareketle, memleketini
seven, istikrarlı kalkınmayı, adil paylaşımı hedefleyen herkesi hedef tutuyor
bu gafiller. ODTÜ ye neden genellikle Solcu öğrenciler giriyor idi emin
olunmalı ki oraya sadece zeki çocuklar girebiliyorlar idi neden solcu olmayanlar
giremiyorlardı ve neden ancak 1980’lerin sonundan itibaren girebilmeye
başladılar, iddialar çok açık, ancak sorular çalınmaya başladığı andan itibaren
girebildiler
Tabip
Odalarında, Mühendis ve Mimar Odalarında, Barolarda hep demokrasiyi, ileriyi,
çağdaşlığı, muasır medeniyeti temsil söz konusu iken diğer esnaf ve sanatkârlar
odalarında ise sağ temsiliyet söz konusu, bu bile bir kez daha; “Ben her zaman cahil halkın ferasetine
güveniyorum” diyen profesörün iddiasının neden bu olduğunun kanıtıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder