Cumartesi, Haziran 29, 2019

İSTANBUL YENİ HAVALİMANI


Seviyoruz büyük şeyleri ve sahip olduğumuz şeyleri büyütmeyi ve büyük şeylerle öğünmeyi, nereden ve nasıl peydahlandı bu zillet bizde bilemiyorum. Büyük olsun yeter… En büyük Klüp, en büyük Takım, en uzun ve geniş Yol, en büyük Plaj, en büyük Otel, en büyük Uçak, en büyük Havaalanı, en büyük Hastahane, en büyük Adliye Sarayı, vs vs… Gerçi konunun mazrufa rağmen hala zarf odaklanması itibariyle tamamen ve esasen psikologların bilgi ve ilgi alanına girdiğini biliyorum ama olsun yine de görüşlerimi yazayım diyorum. Küçük ama işlevi önemli diyenlerin sesi ne yazık ki büyük ama işlevi küçük diyenlerin yanında bir hayli cılız kalmaya başladı ve daha da kalacak gibi sanki. Tam da bu yüzden işleve önem veren biri olarak tavrımı açık koyacağım. Oysa bu büyüklükler hayatın diğer önemli alanları ile birlikte değil ise, sosyolojideki karşılığı nedir bilmiyorum ama bizdeki karşılığı görgüsüzlüktür, tıpkı ayranı olmayanın tuvalet safahatı üzre söylenen söz misali… Gelir paylaşımınız, yarattığınız ekonomik değer, ürettiğiniz saman, vs vs ile mütenasip durum oluşturmuyorsa havalimanınız, hastahaneniz, ne önemi var ki.

Geçenlerde ilk defa İstanbul’un yeni Havalimanını görmek lütfuna nail oldum, ilk izlenimim devasa bir alan, insanı kucaklamaktan ziyade ezen bir yapısı var sanki, vay be biz nelerde yaparmışız duygusu gark oluyor insanın yüreğine. Ne bir eksik ne bir fazla, tam da öyle. “Hayatın 10’da 9’u ticarettir” havası her hali ile yerleştirilmiş merkezine. Teknolojinin son imkanları ile üretilen her türlü malzeme kullanılmış, gerekli gereksiz, tıpkı Arap’ın malzemeyi bol bulması hali gibi, müteahhitin umurunda mı? Nasıl olsa, yatırım maliyeti, işletme maliyeti, para maliyeti, kâr hatta ayva var nar var misali, vs vs hepsi Euro ya da Dolar cinsinden yolcu sayısı ve işletme süresi münasebetinin münasebetsiz hesabı mucibince şahsi hesaba rücu edecek, sorun yok, kredi dersen Avrupa Bankaları kasalarında temerküz etmiş bu kabil paraları en yüksek “riba”dan pazarlama konusunda pek bir mahirdirler, kalü beladan beri. Geriye ne kalıyor, kocaman bir hiç, “derenin taşı ile derenin kuşunu” güzelce torbalarına indiriyorlar… Havalimanı devasa, doğru ama bu büyüklükleri aşmak için alan içinde bir yerden bir yere yolcu taşımacılığı için ilave araçlar kullanıyorsanız, “uzun lafın lüzumunu alakadar etmez” derler mazallah. Aman kimse çıkıp, efendim, Singapur’da ki havalimanında da bu kabil araçlar çalışmaktadır, bazı havalimanlarında raylı sistem bile var demesin, hepsine cevap var… Ama dedim ya, merkeze ticareti koy, bir kanattan bir kanata giden ablaların, abilerin gözü hep ticaretin üstünde olsun… Bu projenin ciddi öngörü hesap hataları ile diyeceğim ama dilim varmıyor, siz anladınız, yapıldığı ya da “fizibıl” olmadığı pek bir açıktır. Peki bu iddia doğru mu, eee basit “yolcu garantisi” faslından “beyt-ül mal”dan ne kadar ödeme yapıldığına bakılıyor olması yeterlidir, cevabı bulmak için. Durup dururken yüzbinlerce ağacın yok edilmesi, su havzalarının tahrip edilmesi, Bulgaristan hava sahasının lüzumsuz kullanılması, rüzgâr faktörünün göz önünde bulundurulmaması, şehre bağlantısının sadece otobüs ile yapılıyor olması gibi ilave olumsuz detayları yazmaya gerek yok sanırım.

Bir klasik daha gerçekleşti, görevde iken görevde kalabilmek adına susan, ayrılınca ya da işten uzaklaştırılınca konuşan bürokrat, hep olduğu gibi, gözünün önünde, hem de kendisi marifeti ile gerçekleştirilen “yanlışları” birden fark edip anlatmaya başlarlar ya; aha da bizim konumuzda, eski THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu “Yerel’den Global’e THY’nin Yükseliş Dönemi” adlı bir kitap yazarak, o gün sustuklarını bugün konuşur hale gelmiş ya. Kitabı henüz okumadım ama okuma planım var ancak konumuzu ilgilendiren bölümü ulusal basında ziyadesi ile yer aldı. Yeni havalimanı planlamasında yer seçiminden başlayarak yapılan tüm tercihler ve oluşan büyük mali külfet için ne diyor Başkan; “THY’nin agresif büyümesi sonucu, Atatürk Havalimanı artan hava trafiğini kaldıramıyordu. Sürekli iyileştirmelerle durumu kurtarıyorduk. Havalimanında bir paralel pist ve ek bir terminal işi kurtarabilirdi. Üç alternatif hazırlandı. İki versiyonda THY yönetim binası ve cami minaresinin uçlarının yıkılması gerekiyordu. Kamulaştırmaya da ihtiyaç yoktu. Atatürk Havalimanı’na inen 100 uçaktan yaklaşık 70 kadarı dar gövde uçaklardı. Bu da 2030’a kadar ihtiyacı karşılıyordu. DHMİ tarafına “işin nasıl olmayacağını anlatın” talimatı verilmiş, katılanlar tembihlenmişti. DHMİ yeni bir pist yapılma maliyetinin 15 milyar doları bulacağını anlattı. Binali Bey’e “2 milyar doları verin yapayım (yeni pist) THY’de hatırı sayılır bir para kazansın” dedim. Binali Bey “Yeni havalimanının ilk bölümünü biz 2015’in ilk çeyreğinde teslim edeceğiz” dedi. Cemal Şanlı’da “Atatürk Havalimanı’ndaki iş de aynı sürede bitecekse, yeni havalimanı daha mantıklı dedi. “İmkânsız” dedim. Binali Yıldırım “Biz, Bakanlık olarak söylediğimizden önce bitiririz” dedi. Sn. Topçu görevden neden uzaklaştırıldığını bilemediğini, ama Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakan’a kırgın ve kızgın olduğunu bir şekilde tebarüz ettirmekte, anlaşılan o.

Burada, kim haklı kim haksız gibi bir tespit benim haddim de değil, harcım da değil lâkin geçenlerde uğradığım havalimanı üstüne aklıma gelen ve hissettiğim şeyleri yazayım dedim, mesela bir yerden bir yere gitmenin bir hayli zaman aldığını söyledim ya, bu yürüyüşte yanımda havalimanı üstüne yapılan konuşmaların bir bölümüne kulak misafiri oldum, kimileri çok beğenmiş kimileri ise büyüklükten şikayetçi idi, ama belli ki ilk gelenlerin konusu mutlaka havalimanı. Gerek işim gerekse de gezikolik olmam hasebiyle birçok ülkede birçok havalimanı gördüm, bu konu ile başta Gündüz Vassaf’ın “Yol arkadaşım” adlı havaalanlarını konu alan kitabı olmak üzere birkaç kitap okudum ve bu yüzden söyleyebilecek şeyim olduğunu düşünüyorum. Ancak bu kapsamdan olmak üzere sadece inşaat ve işletme faaliyeti açısından canımız yanmıyor, “kapitalizm” üzerimizden her türlü kazanmanın yolunu buluyor ve de itiraz olmadığı sürece daha da bulacağından maada… Korku yaratır, sigorta satar, hastalık yaratır, ilaç satar, hayaller yaratıp havalimanı, enerji santralları, yol yaptırıyor… Bu konu ile ilgili olmak üzere, planlar üstünden hayaller kurmanın ne menem bir şey olduğunu merak edenlere de, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, IMF, ABD Hazine Departmanı gibi kurumlar adına, Afrika, Asya, Latin Amerika ve Orta Doğuda birçok ülkeye nasıl hayal kurulacağını, hayallerin nasıl projelere dönüşeceğinin bilgisini satan John Perkins’in “bir ekonomik tetikçinin itirafları” adlı birkaç ciltlik kitap dizisini öneririm.

Hiç yorum yok: