Seviyoruz
büyük şeyleri ve sahip olduğumuz şeyleri büyütmeyi ve büyük şeylerle öğünmeyi,
nereden ve nasıl peydahlandı bu zillet bizde bilemiyorum. Büyük olsun yeter… En
büyük Klüp, en büyük Takım, en uzun ve geniş Yol, en büyük Plaj, en büyük Otel,
en büyük Uçak, en büyük Havaalanı, en büyük Hastahane, en büyük Adliye Sarayı, vs
vs… Gerçi konunun mazrufa rağmen hala zarf odaklanması itibariyle tamamen ve
esasen psikologların bilgi ve ilgi alanına girdiğini biliyorum ama olsun yine
de görüşlerimi yazayım diyorum. Küçük ama işlevi önemli diyenlerin sesi ne
yazık ki büyük ama işlevi küçük diyenlerin yanında bir hayli cılız kalmaya
başladı ve daha da kalacak gibi sanki. Tam da bu yüzden işleve önem veren biri
olarak tavrımı açık koyacağım. Oysa bu büyüklükler hayatın diğer önemli
alanları ile birlikte değil ise, sosyolojideki karşılığı nedir bilmiyorum ama
bizdeki karşılığı görgüsüzlüktür, tıpkı ayranı olmayanın tuvalet safahatı üzre
söylenen söz misali… Gelir paylaşımınız, yarattığınız ekonomik değer,
ürettiğiniz saman, vs vs ile mütenasip durum oluşturmuyorsa havalimanınız, hastahaneniz,
ne önemi var ki.
Geçenlerde
ilk defa İstanbul’un yeni Havalimanını görmek lütfuna nail oldum, ilk izlenimim
devasa bir alan, insanı kucaklamaktan ziyade ezen bir yapısı var sanki, vay be
biz nelerde yaparmışız duygusu gark oluyor insanın yüreğine. Ne bir eksik ne
bir fazla, tam da öyle. “Hayatın 10’da 9’u
ticarettir” havası her hali ile yerleştirilmiş merkezine. Teknolojinin son imkanları
ile üretilen her türlü malzeme kullanılmış, gerekli gereksiz, tıpkı Arap’ın
malzemeyi bol bulması hali gibi, müteahhitin umurunda mı? Nasıl olsa, yatırım
maliyeti, işletme maliyeti, para maliyeti, kâr hatta ayva var nar var misali, vs vs hepsi Euro
ya da Dolar cinsinden yolcu sayısı ve işletme süresi münasebetinin münasebetsiz
hesabı mucibince şahsi hesaba rücu edecek, sorun yok, kredi dersen Avrupa
Bankaları kasalarında temerküz etmiş bu kabil paraları en yüksek “riba”dan pazarlama konusunda pek bir
mahirdirler, kalü beladan beri. Geriye ne kalıyor, kocaman bir hiç, “derenin taşı ile derenin kuşunu”
güzelce torbalarına indiriyorlar… Havalimanı devasa, doğru ama bu büyüklükleri
aşmak için alan içinde bir yerden bir yere yolcu taşımacılığı için ilave araçlar
kullanıyorsanız, “uzun lafın lüzumunu alakadar etmez” derler mazallah. Aman
kimse çıkıp, efendim, Singapur’da ki havalimanında da bu kabil araçlar
çalışmaktadır, bazı havalimanlarında raylı sistem bile var demesin, hepsine
cevap var… Ama dedim ya, merkeze ticareti koy, bir kanattan bir kanata giden
ablaların, abilerin gözü hep ticaretin üstünde olsun… Bu projenin ciddi öngörü
hesap hataları ile diyeceğim ama dilim varmıyor, siz anladınız, yapıldığı ya da
“fizibıl” olmadığı pek bir açıktır.
Peki bu iddia doğru mu, eee basit “yolcu
garantisi” faslından “beyt-ül mal”dan
ne kadar ödeme yapıldığına bakılıyor olması yeterlidir, cevabı bulmak için. Durup
dururken yüzbinlerce ağacın yok edilmesi, su havzalarının tahrip edilmesi, Bulgaristan
hava sahasının lüzumsuz kullanılması, rüzgâr faktörünün göz önünde
bulundurulmaması, şehre bağlantısının sadece otobüs ile yapılıyor olması gibi
ilave olumsuz detayları yazmaya gerek yok sanırım.
Bir
klasik daha gerçekleşti, görevde iken görevde kalabilmek adına susan, ayrılınca
ya da işten uzaklaştırılınca konuşan bürokrat, hep olduğu gibi, gözünün önünde,
hem de kendisi marifeti ile gerçekleştirilen “yanlışları” birden fark edip
anlatmaya başlarlar ya; aha da bizim konumuzda, eski THY Yönetim Kurulu Başkanı
Hamdi Topçu “Yerel’den Global’e THY’nin Yükseliş Dönemi” adlı bir kitap
yazarak, o gün sustuklarını bugün konuşur hale gelmiş ya. Kitabı henüz okumadım
ama okuma planım var ancak konumuzu ilgilendiren bölümü ulusal basında ziyadesi
ile yer aldı. Yeni havalimanı planlamasında yer seçiminden başlayarak yapılan
tüm tercihler ve oluşan büyük mali külfet için ne diyor Başkan; “THY’nin agresif büyümesi sonucu, Atatürk
Havalimanı artan hava trafiğini kaldıramıyordu. Sürekli iyileştirmelerle durumu
kurtarıyorduk. Havalimanında bir paralel pist ve ek bir terminal işi
kurtarabilirdi. Üç alternatif hazırlandı. İki versiyonda THY yönetim binası ve
cami minaresinin uçlarının yıkılması gerekiyordu. Kamulaştırmaya da ihtiyaç
yoktu. Atatürk Havalimanı’na inen 100 uçaktan yaklaşık 70 kadarı dar gövde
uçaklardı. Bu da 2030’a kadar ihtiyacı karşılıyordu. DHMİ tarafına “işin nasıl
olmayacağını anlatın” talimatı verilmiş, katılanlar tembihlenmişti. DHMİ yeni
bir pist yapılma maliyetinin 15 milyar doları bulacağını anlattı. Binali Bey’e “2
milyar doları verin yapayım (yeni pist) THY’de hatırı sayılır bir para kazansın”
dedim. Binali Bey “Yeni havalimanının ilk bölümünü biz 2015’in ilk çeyreğinde
teslim edeceğiz” dedi. Cemal Şanlı’da “Atatürk Havalimanı’ndaki iş de aynı
sürede bitecekse, yeni havalimanı daha mantıklı dedi. “İmkânsız” dedim. Binali
Yıldırım “Biz, Bakanlık olarak söylediğimizden önce bitiririz” dedi. Sn.
Topçu görevden neden uzaklaştırıldığını bilemediğini, ama Cumhurbaşkanı,
Başbakan ve Bakan’a kırgın ve kızgın olduğunu bir şekilde tebarüz ettirmekte,
anlaşılan o.
Burada,
kim haklı kim haksız gibi bir tespit benim haddim de değil, harcım da değil lâkin geçenlerde uğradığım havalimanı
üstüne aklıma gelen ve hissettiğim şeyleri yazayım dedim, mesela bir yerden bir
yere gitmenin bir hayli zaman aldığını söyledim ya, bu yürüyüşte yanımda
havalimanı üstüne yapılan konuşmaların bir bölümüne kulak misafiri oldum,
kimileri çok beğenmiş kimileri ise büyüklükten şikayetçi idi, ama belli ki ilk
gelenlerin konusu mutlaka havalimanı. Gerek işim gerekse de gezikolik olmam hasebiyle
birçok ülkede birçok havalimanı gördüm, bu konu ile başta Gündüz Vassaf’ın “Yol arkadaşım” adlı havaalanlarını
konu alan kitabı olmak üzere birkaç kitap okudum ve bu yüzden söyleyebilecek
şeyim olduğunu düşünüyorum. Ancak bu kapsamdan olmak üzere sadece inşaat ve
işletme faaliyeti açısından canımız yanmıyor, “kapitalizm” üzerimizden her türlü kazanmanın yolunu buluyor ve de
itiraz olmadığı sürece daha da bulacağından maada… Korku yaratır, sigorta satar,
hastalık yaratır, ilaç satar, hayaller yaratıp havalimanı, enerji santralları, yol
yaptırıyor… Bu konu ile ilgili olmak üzere, planlar üstünden hayaller kurmanın
ne menem bir şey olduğunu merak edenlere de, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, IMF, ABD
Hazine Departmanı gibi kurumlar adına, Afrika, Asya, Latin Amerika
ve Orta Doğuda birçok ülkeye nasıl hayal kurulacağını, hayallerin nasıl
projelere dönüşeceğinin bilgisini satan John Perkins’in “bir ekonomik tetikçinin itirafları” adlı birkaç ciltlik kitap
dizisini öneririm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder