Baba,
kimselerin bulunmadığı kasabanın meydanın küçük çocuğa kızıyor, bağırıyor hatta
birkaç ta tokat vuruyor, çocuk iki göz iki çeşme, hüngür hüngür ağlıyor. Derken,
karşıdan Banka ile Hükmet Binası arasından bir grup kadın kendilerine doğru
geliyor, gerçi ne ağlayan çocuk ne de ona bağıran adam onların umurunda ama
Adam hemen kendine çeki düzen veriyor ve “ne ağlıyorsun be çocuğum, neden,
bak 25’i aldın, karnın tok, ne ağlıyorsun” diyerek, kızgınlıktan eser
kalmayan bir ses tonu ile çocuğu sözde teskin ediyor. Burada kadınların bir
anda belirmesi babayı nasıl ve neden yumuşatıyor belli değil, belki rezil
olduğunu düşünüyor, belki ne kadar müşfik bir baba olduğunu göstermeye
çalışıyor, belki çocuğa kızdığına pişman olup bir anda nedamet getiriyor,
bilinmez. Bu yaşananlarda baba rolü, Çekirge namı ile maruf babamın arkadaşı,
arkadaşımın babası, Mehmet Çınar, oğul rolü ise arkadaşım ömrünün büyük
bir bölümünü “Kaptan” olarak tamamlayan arkadaşım Tufan. Babaya neden “Çekirge”
lakabı verilmiş, bilmiyorum, ama kasabamızın geleneği gibi duran baba lakabı
ile anılmaya devam etme, Tufan Kaptan’da pek oturmadı, Tufan
futbolculuğu döneminde kendi lakabı olan “kedi” lakabını yarattı ya da
aldı ve o lakap ile de yaşadı. Benden birkaç yaş büyük olmakla birlikte, çok
erken yaşlardan başlayan dostluğumuz, uzun yıllarca fasılasız devam etti.
Tufan
70’li yıllarda Çeşme Ilıcada babasının çalıştırdığı Ilıca Termal Otelde yaz
aylarında babasına yardım etmek amacı ile çalışırdı, mezkûr dönemde
arkadaşlığımız daha da ilerledi, bende hemen yanındaki Dayımın çalıştırdığı
Ankara Otelde yaz aylarında harçlığımı çıkarmak için çalışmakta idim. Dönem
itibari ile, Ilıca Çeşme’nin en tanınmış ve en fazla turist ağırlayan bölgesidir
ve ciddi miktarda da İzmirli yazlıkçılar vardır. Çok muhtemel geleneksel şifalı
su terapisinden faydalanma kapsamında “termal su” merkezli bir yoğunluk gibi
dururdu sanki. Geleneksel diyorum çünkü Çeşme Tarih okumalarında fazlalıkla
görüldüğü üzere, geçen 2 yüzyıl boyunca özellikle de hafta sonları Adalardan
şifalı sulardan faydalanma amacı ile gemi turları düzenlendiğini, bu nedenle
çok eski dönemlerde Otel işletmeciliğinin başladığı bilinmektedir. Hele ki
sonradan yıkılan ama hafızalarda hala dimdik duran “Topan Ilıcalar” efsanesi
hiç tükenmeyecek olup yıkım kararı alanların ve yıkanların yakasını hiç
bırakmayacak bir leke olarak durmaya devam edecektir. Yazlık sinemaları, sinema
sonrası mutlaka uğranılan “kumru” büfeleri, büyük Turban Oteli nedeni ile
yabancı turisti hiç eksik olmayan, şantiye evleri münasebeti ile de gerek İstanbul
gerek Ankara ve gerekse de İzmir’in sosyetesinin arz-ı endam ettiği bir
bölgedir, Ilıca. İşte böyle bir atmosferde arkadaşlık ettik Tufan Kaptan ile. Dönemin
en meşhur otellerinden biri de şimdiki Ilıca Plajının Şifne yolu köşesindeki
Balin Otel ve diskosu idi. Bir defasında çalıştığımız Otelden tanıştığımız kız
arkadaşlar ile bu diskoya gidişimiz, gençliğimizin ilk süslü ve şatafatlı
macerasının hatıralarını oluşturmaktadır. Sonra benim öğrencilik nedeni le
Adana yolculuğumun bir miktar mesafe oluşturdu ise de bilahare Kıbrıs hattında
çalışan Çeşme kökenli denizcilik işletmesine ait Ertürk adlı geminin kaptanlığı
ile tekrar yollar kesişmiş idi, ama bu sefer güneyde. Güneyli faaliyetler sonra
güneyli evliliklere kadar gitti.
İş
olarak kendisine “Kaptan” olmayı seçmiş olması adeta dönemin efsane
kadrosuna sahip “Çeşme Gençlik” futbol takımının kaptanlığını yapıyor
olması ile başlamış bir tutku idi sanki. Tufan, efsane oyuncu kadrosu, efsane
antrenör İsmail Denizli önderliği ve yönetiminde Çeşme Gençlik futbol
takımının bölgesel amatör liglerde fırtına gibi estiği yılların oyuncusudur,
kimine göre kesici kimine göre stoper kimine göre bek gibi isimlerle anılan iyi
bir savunma oyuncusu idi döneminin. Dönemin tüm efsane oyuncuları ile
arkadaşlığım ve Tufan Kaptanın takımdaşlığı son güne kadar devam etti. Takımın tüm
oyuncuları ile olan arkadaşlığım ve dostluğum nedeniyle futbol oynamayı mahalle
arasındaki saha dışına asla taşıyamamış birisi olmama rağmen Çeşme Gençlik antrenmanında
bir çift kale maçta bana İsmail Denizli’nin torpili, oyuncularında hoşgörüsü
neticesinde azıcık oynamama müsaade etmişler ve kısa sürede de saha kenarına
gönderilmiş idim (aslında kovulma), gerekçe futbolu bilmemek, sakatlamaya
yönelik faul yapıyor olmam, ama o kadro ile yaklaşık bir 10 dakika bile oynamanın
şerefine nail olmuştum, bu da yeterdi. Bunun üzerine bende iyi bir seyirci ve
taraftar olma konusunda irade beyan etmiştim. Büyük ölçüde Çeşmede bulunduğum
sürede idmanları bile izlemeye giderdim, benim için büyük bir keyif idi. Bu
vesile ile İsmail Denizli, Tokmak Ahmet, Somalı h-Hasan, Kedi Tufan, Ardızoğlu
Latif başta olmak üzere tüm yitirdiğimiz arkadaşlarımızı hasret ile anarken
halen görüştüğümüz Agili Ergun, Konsolos Nail, Kaleci Arif Çilek, efsane
forvetler Mehmet Erküçük ve Şerif Gün olmak üzere tüm dostlarıma buradan
selamlarımı iletiyorum.
Hey
gidi koca Kaptan Tufan, neler var neler hafızamda, seni ve seninle ilgili
olanları anlatmak ve yazmak üzere, 70’li yıllarda zor bela temin ettiğimiz
Drahmileri verip bize Sakız Adasından kot pantolon (bluejeans) getirmelerini
mi, Sakız adasından damla sakızı getirmelerini mi, Kıbrıs’a çalıştığın dönemde
Silifke’de tesadüfen karşılaşmamızı hemen inanılmaz içtenliğin ile haydi
arabanı da yükle seni Kıbrıs’a götüreyim demeni mi, Adana’dan evli olman nedeni
ile Adana’ya gelince ziyaretlerini mi, son dönemde Sakız Adasında kalışlarını
mı, neler neler…
Bir
süredir ortalıklarda görünmeyince kardeşi arkadaşım “Çekirge İbo’ya” sorunca,
öğrenmiştik acı gerçeği, cağın belası rahatsızlığa düçar olduğunu ve hızlı
ilerleyişini, bu nedenle artık evden dışarıya çıkamadığını… Ve ne yazık ki bu
bilgiyi aldığımızdan çok kısa bir süre sonra seni kaybettik ve o gün son
uğurlayışta tüm sevenlerinin ve dostlarının hatta azıcık dahi olsa tüm
tanıyanların ve de Çeşme Belediyespor’un tüm faal ve eski yönetici ve sporcuları ile uğurladık seni, kimimiz
kahrolarak, kimimiz ağlayarak, ama kalbimize gömerek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder