Kadri Gürsel’in “Ben
de sizin için üzgünüm” kitabını okuyorum, gazeteci olma ve kalma sürecini
bir hayli detaylı anlatıyor, enteresan anılar var, aslında hafızası olanlar
için çok ta yabancı olunamayacak şeyler ama, hani hep siyasi partilere ve
onları yöneten ekiplere fazlaca kızılır ya, senaryoyu yazan, filmi yöneten hep
arka planda olur ya, işte esas kızılacaklar listesini oluşturmaya ya da genişletmeye
yarayacak anılar da var. Bilindiği üzere; bir tarihlerde bu ülkenin kalburüstü
zengini ve iş adamı Eczacıbaşı Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Bülent
Eczacıbaşı; “Sermaye güvende olsun da rejimin adı önemli değil” demişti
ve ne yazık ki de öyle olmuştu ve ancak ve de sadece devrimci bir grup
tarafından protesto edilmiş idi, lakin genel manada genel “hop sen kim
oluyorsun da böyle laflar ediyorsun” dememiş idi… Şimdi Kadri Gürsel bir başka
iş adamı Erdoğan Demirören’in “Türkiye ancak otoriter rejimle kalkınır”
dediğini aktarıyor. Benim için sürpriz mi bu kelamlar, zinhar değil zaten en
iyi bildiğimiz işlerden sayılır bu kabil değerlendirmeler… Sermaye ne istiyor, neden
istiyor, sermaye istediği ortamın oluşması için ne tür siyasi faaliyet ve
girişimlerde bulunur, sermaye kâr için gözünü budaktan
esirger mi, vs vs. Bunlar gayet sarih, gören gözlere, duyan kulaklara ve orta
karar çalışan beyinlere…
Kadri Gürsel; Erdoğan
Demirören ile ilgili anılarında ilaveten “Görüşmemizin bir anında, öylesine,
durup dururken, gözlerimin içine bakarak, “Ben hayatımda hiç kitap okumadım”
dedi. Bu sırada yüzündeki bulanık tebessüm değişmedi. Neden hiç kitap okumamış,
okumamışsa niçin okumamış, anlatmadı ve bu okumamışlık halinin hayatına bir
faydası olmuş mu, onu da söylemedi.” diye aktarıyor… Adamlar çözmüşler işi,
okuma, düşünme, biat et zengin ol… Güç sahibi olmak bilgi sahibi olmak değil
ki, güç sahibi olmak para sahibi olmak demek, paran varsa gücün var, bu
muhteremlere göre… Sonra tutarsın birkaç danışman, çözersin işi… Allah bu
muhteremleri dinden imandan ayırmaya, ne diyeyim…
Güç ve para
dediklerinde hep aklıma basit ve ilk öğretilen fizik formülü gelir, bu muhteremlerin
davranışından mülhem… Bilindiği üzere, daha ilkokul ya da ortaokul sıralarında,
öğrencilere; “Güç = İş / Zaman” diye bir fizik formülü öğretirler… Hani,
gücü ya da işi zaman ile ilişkilendirip tarif etme, somuta indirgeme ve daha
anlaşılır kılma adına… Burada, günlük hayatımızda çok kullanılan tarifler üzerinden
mezkûr formülde küçük yer değiştirmeler yaparak, daha da kolay anlaşılır ve
derdimizi ve meramımızı ifade ederiz ya… Kolayca bilineceği üzere günümüz
insanının ne yazık ki ittifakla kabul ettiği, birkaç hipotez vardır, bilgi=güç,
zaman=nakit gibi… Şimdi bunu, mezkûr formülde yerlerine koyarak, yani güç eşiti
bilgi, zaman eşiti nakit şekli ile, “Bilgi = İş / Nakit” haline
dönüştürelim. Yine öğretilen gerekli değişikleri yaparak (çekerek), “Nakit =
İş / Bilgi” formülüne ulaşılır… Artık buradan ne anlaşılması gerektiğini
uzun uzun anlatmaya gerek yoktur sanırım, bilgi ne kadar az ise, nakit o kadar
çok olacaktır, yani bilginin fazla olması hiçbir işe yaramıyor, yani
bilgisizlik daha önemlidir, açıkçası bu yaklaşıma göre bilgiye de gerek yoktur…
Görüldüğü üzere ne kadar az bilgi o kadar fazla güç yani nakit… Yaşasın “bilgisizliğin
gücü”…
Moda ya uygun; “Cahilim
ama para (güç) bende…” sözü edilir ya, tam da durum bu. Bir tarihlerde bu
ülkede Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı yapmış, Turgut Özal’a soruyorlar; “kitap
okur musunuz?” sorusuna “ben sadece redkit okurum” diye cevap
veriyor ya, konunun manasına tam uygundur. Bilindiği üzere 1978 seçimlerinde
İzmir’den milletvekili adayı olur, hem de 1. sıradan ama millet kendisini
milletvekili yeterliliğine haiz görmez ve seçmez lakin kısa bir süre sonra 12
Eylül askeri darbesi ile önü açılır, peki ön neden açılır, çünkü akıl
kapalıdır, akıl angajedir ve biat etmiştir, sırası ile başbakan ve
cumhurbaşkanı yapılır. Aynı dönemde parlar Demirören’in durumu, Kadri Gürsel
anılarında anlatır, mezkûr zatın yanaşmalığını…Dönem itibari ile utanılmasa; “bilgi
batılılar tarafından zaten üretiliyor, neden biz de üretelim, hazırını ithal
ederiz daha ucuz olur” açıktan ilan edilecek ama Allah var yine de utanılıyor,
uygulanıyor ama itiraf edilmiyor. Gerçi lafı bu keskinlikte söyleyince de kimse
kabul etmiyor hatta kızıyor ya da üstüne alınmıyor ama bütçe yapma kudretinde olan
muktedirlerin kavli beladan beri bilim üretimine ayırdıkları bütçelere de
bakınca, sırları dökülüveriyor hemencecik. Nedense bilim ve bilgi hep, hotzot
ile iktidar sürdürmeye niyeti ve eğilimi olanlara uzak durmuştur ya da bu kabil
muktedirler bilim ve bilgiyi kendilerinden hep uzaklaştırmışlardır. Onlar için
varsa yoksa hurafe, menkıbe, safsata vs. vs. Tam bir bekçi Murtaza, portresi ve
şablonu…
Aaaa diğer taraftan;
bilgi le donatılıp etik yoksunu hamurdan yoğrulmuşsa da, bir işe yaramıyor,
ahlak ve etik ile edinilen bilgi, sahibine yarar getiriyor. Bu manada en önemli
anı da şu oluyor. Görüldüğü üzere adam olmak kolay değil, olmamak ise çok
kolay. Almanya’da bir lise müdürü, her öğretim dönemi başında, öğretmenlere şu
mektubu gönderirmiş. “Bir toplama kampından kurtulanlardan biriyim. Gözlerim
hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. Bilgi ile donatılmış ve iyi
yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, çok bilgili doktorların
zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekleri,
lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar. Öğretimin çok iyi
olmasından kuşku duyuyorum bu yüzden. Sizlerden istediğim ve beklediğim şudur.
Öğrencilerinizin çok bilgili olmaları yanında, eğitimli ve vicdan sahibi iyi
birer insan olarak yetiştirilmeleridir, bu yönde hiçbir çabayı esirgemeyin.
Çabalarınız bu anlamda eksik olursa, öğrencilerinizin bilgili canavarlar ve
becerikli psikopatlar haline dönüşmesi kaçınılmazdır. Matematik, tarih, kimya,
din ve ahlak bilgisi, öğrencilerinizin daha iyi insan olmasına yardımcı olursa,
önemlidir yoksa hiçbir önemi yoktur.”
Kapitalizm; katmerli
kazıklı ve kalitesiz, özensiz ve ahlaksız servise devam ediyor. Kapitalistler de
sadece kârlarına bakıyor, millet te onlara avel avel bakıyor, bakışıyorlar…
Konu dağıldı biraz ama toparlamaya yer kalmadı. Anlayan anladı diyelim
anlayanlar da anlamayanlara anlatır, ihtiyaç oluşursa…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder