Pazar, Eylül 01, 2019

İYİ Kİ SİGARAYI BIRAKMIŞIM


Canım yurdumun her daim yol göstericileri, baba rolünü iyi oynayan tavizsizleri olmuştur ve bundan sonra da olacaktır, kendi amaçlarına uygun karamsar tablolar çizip, buradan kurtuluş yolları gösterip, peşine insanları takacak bedhahları, sürekli kafaları karıştıranları olacaktır, bu nedenle herhangi bir yeise kapılmanın ne alemi ne de manası var. Bu bedhahları, geçici sevgi ve sevdaları ile avuçları patlayana kadar alkışlayarak baş tacı edecekler de olacaktır. Ahir ömrümün en önemlisi tavizsizi diktatör Kenan Evren olmuştur, şimdilerde halini görünce sevinçten içim içime sığmamakta beraber, arkadan gelenler için de gülüp duruyorum, tıpkı “hicvin büyük üstadı Neyzen Tevfik’in” bir beytinde buyurduğu üzere;

Bay Hitler'e yaralandı, dediler.
Menhus yıldız çabuk doğar dulunur;
Sen köpeğe kuduz de de geçiver,
Nasıl olsa bir öldüren bulunur.

70’li yılların ilk yarısı lise dönemi, yatılı okuyoruz ve sigarayı sanki ekmek arasına koyup yiyecek kadar severek içiyoruz, ancak okul disiplini hele hele de yatılı olmanın disiplini bir başka idi, soyadını anımsamadığım müdür muavinlerinden Özkan Hoca diye biri vardı, ki kendisini hiçbir öğrencinin iyilikle yad edebileceğini düşünmüyorum, yatılı öğrencilerin akşam ders çalışmalarına (mütalaalarına) gözetmen olarak kaldığı zamanlarda terör estirir idi. Değme röntgencilere taş çıkartacak şekilde pusuya yatar hangi öğrenci sigara içecek, hemen “canına okumak” üzere fırlar avına atlayan pars misali, tuvaletleri ya da banyoları basar, sigara duman izler, yakalarsa eğer nihayetinde de tabiri caizse “eşek sudan gelene kadar” döver idi. Aslında Özkan Hoca, bir tokatlık canı olan, kısa boylu, yerden bitme bir pigme adam idi ama elinde yetkisi var ya, yanında bodyguard misali sadece iaşe ve ibate karşılığı görev yapan birkaç tane üniversite öğrencisi var ya, disipline sevk edip, oradan sonrada okuldan atılmaya kadar gidecek bir yetkisi var ya, dibine kadar kullanırdı bu yetkisini, kinini iyi beslemiş biri idi anlayacağınız… Bir keresinde tam da 15 tatile hazırlandığımız dönemde, banyoda sigara içer iken maalesef bu gaddar, Hitler kılıklı sadist hocaya tüm dikkatime rağmen yakalandım ve “yandı gülüm keten helva” vaziyeti. O kısacık boyunu uzatacakmış gibi ayak başparmaklarının üstüne bir horoz gibi dikilerek, el başparmaklarını boynumdaki şah damarına basıp, bilahare serbest bırakır bırakmaz çift taraftan çift elle kulaklarıma, Allah ne verdi ise, vurmaya başladı, esasında bir kafa ve bir yumrukluk canı vardı ama o kısacık sürede ailem ne der, okuldan atarsa ne yaparım, üniversiteli abilerle birlikte daha fazla dayak atarlarsa, gibi korkularla donatılmışlığın korkularının ağır basması neticesi, el ayak bağlanıyor. Tıpkı her gücü bu kabil kullanan muktedirlere karşı el ayak bağının oluşması gibi, yedim dayağı oturdum yerime, hırsımdan ağlıyor olmam bir kenara yediğim dayağın şiddetini gören arkadaşlarımın çok üzgün bakışları altında ezildim kaldım. Mezkûr dayaktan sonra o okulda okumama kararı aldım ve bunu 15 tatil için eve gelince ilk iş olarak anneme söyledim, gerekçesini de uzun uzun anlattım ama bunu babam ile paylaşmasını da istemediğimi kendisine söylemiş idim. Ancak ve ne yazık ki babam ile paylaşılan bu konu babamı harekete geçirmiş ve derhal okula gidip ilgili Müdür Muavini bulunmuş, “neden çocuğumu dövdün?” “Neden hemen bana haber vermedin ki bir cezası olacaksa ben vereyim kaldı ki bu yüzden cezalandırma olmaz” gibisinden gayet esaslı bir fırça neticesinde, idarenin daha doğrusu Özkan Hocanın tavrı bir hayli yumuşamış idi. Bende okula devam ettim, liseyi bu okulda tamamladım. Ancak bu olan bitenden hiç haberim olmadı sadece babam okul değiştirmemin mantıklı olmadığı konusunda beni ikna etmiş idi, yani ben öyle zannetmişim, yıllar sonra bir gün otomobilini park eder iken dibinde bittiğim Özkan Hoca, tüm olan bitenleri anlatınca, konu anlaşılmış idi. Özkan Hoca babamın karşısında yaşadığını tahmin ettiğim korkunun benzerini yaşamış idi yeniden beni görünce ama kendisini dövmeye çok kararlı olmama rağmen, gözünde ve yüzünde oluşan korkudan ötürü de acımış idim kendisine… Demek ki bu kabil sadistler bir gün yetkilerinin biteceğini, hayatta yalnız ve korumasız kalacaklarını hiç hesaplamıyorlar. Sürekli güçlü kalacaklarını zannediyorlar demek ki… Ya da düşünmekte çok haklı oldukları bir sonuç bekliyorlar, insanlar ya “Allaha havale ediyorlar” ya da hafıza kısalığına bağlı “unutuyorlar” … Aslında kimsenin yanına yaptığı sadistlikler ya da haksızlıklar kalmamalı, çağdaş hukuk çalışmalı ve gereğini yapmalı…

Yıllar sonra, çok şükür ki, herhangi bir zorlama ya da sağlık dayatması olmadan “sigara içmeyi sonlandırdım” ve ne iyi yapmışım anlatılamaz, bu iyilik ancak yaşanır, çünkü domatesin ya da zeytin yağının tadını ben nasıl anlatayım, hala ısrarla ve kararlılıkla sigara içene… Çok zor… Domatesin, zeytin yağının, peynirin ve kavunun ve de rakının sigarasız gidişini bana ballandıra ballandıra anlatan ve imrendirme ve özendirme yaratan arkadaşıma da bu arada teşekkür ediyorum… Çok şükür ki sigarayı bırakmışım…. Ama rakı içerken yakalanırsam ne olur, belki “bu zındıklar aksırana tıksırana kadar içiyorlar” sözünü duyarak durumdan sıyırabiliriz… En azından şimdilik… Çok şükür devlet büyüklerimi şahsıma “bak zararlı iş yapıyorsun”, “bak cezai müeyyidesi var” gibi sözler söyleyip lüzumsuz söz sarfiyatından da kurtarmış oldum böylece… Bu kadar meşguliyetleri arasında kalksın bir de bizimle uğraşsın, çok şükür çok şükür kurtardım onları bu meşguliyetten… Babam sigara içtiğimi öğrendiği zaman artık benim ciddi manada bilgi sahibi birisi olduğuma kanat getirmiş olmalı ki asla ve kat’a bana bilgiçlik taslayarak “senin sağlığını düşünüyorum” gibi kelam ederek pespaye durumlara düşmedi… Babam babalık iddiasının nerelerde yapılacağını Allahtan ki bilebilen birisi idi… Allahtan benim babam bana hiçbir zaman “neden sigara içiyorsun”, “babanın karşısında sigara içilmez, utanmıyor musun”, “orada sigara içilmez, terbiyesiz herif, baban söylüyor”, gibi kelamları zinhar etmemiştir. Çünkü babamın hayata ve bana karşı bir ispat iddiası taşıdığına asla tanık olmadım, benim babam son derece anlayışlı olup asla ve kat’a bana sigara nedeni ile hiçbir kızgınlık göstermemiştir, ilk öğrendiğinde kızabileceği ihtimalinden epey ürkmüş idim… Evet, sonuçta iyi ki sigarayı bırakmışım, benim babama hiç benzemeyen eli sopalı başka babaların bana tahammülü olmayabilirdi de…

Şimdi kızıma da ben aynı yaklaşımı gösteriyorum, gerçi asla sigara içiyor olmasını istemiyorum ama bu çocuk benden daha mı cahil, benden daha mı az düşünür sağlığını, ben onun düşündüğü şeyleri bilirim ve tam da bu yüzden karışmam, çünkü bana da kimse karışmamış idi sigarayı bırakır iken ne öğretmen ne baba ne anne ne vali ne devlet büyüğü, tamamen kendi isteğimle bıraktım…

Bir de ben sigaranın sağlığa bu kadar zararlı olduğunu köpürterek söyleyenlere fazlaca itibar etmem hele bunlar bir de devlet büyüğü ve yetkilisi olurlar ise, sanki sigara zararlı da, asbestli borulardan su içmek zararsız ya da zehir soluduğumuz çevre faciaları, tarımsal ilaçlara gark olmuş vücutlarımızın iflası, hormonlu gıdalar, atıksuların arıtılmasındaki özensizlik, trafik kazaları karşısındaki aymazlık… Hele bir de sigara paketinin üstüne “sigara içmek öldürür” ibaresinin konması iradesini buyurup ta sigara üretimi konusunda hassas olun(a)mamasını hiç anlamam, efendim hür teşebbüs, tüketim özgürlüğü gibi ucuz yaklaşımlara da güler geçerim, özgürlük ise dert, bırakın insanlar özgürce ifade etsinler asıl düşündüklerini, tam bir taşları bağlayıp köpekleri serbest bırakmışlar durumu. Allah selamet versin…

Doğu toplumlarının karakteristik özelliğidir bilindiği üzere yani “pederşahilik”, baba yanında asla ve kat’a, hatta diğer büyüklerin yanında bile sigara içilmez, içilirse de bunun adı “düpedüz terbiyesizliktir” diye bir düşünüş vardır. Düşünsenize böyle bir babam olmamış olsa idi o zaman, düşünsenize sigarayı bırakmamış olsaydım şimdi, ne olurdu halim, maazallah…

Hiç yorum yok: