Canım yurdumun her
daim yol göstericileri, baba rolünü iyi oynayan tavizsizleri olmuştur ve bundan
sonra da olacaktır, kendi amaçlarına uygun karamsar tablolar çizip, buradan kurtuluş
yolları gösterip, peşine insanları takacak bedhahları, sürekli kafaları
karıştıranları olacaktır, bu nedenle herhangi bir yeise kapılmanın ne alemi ne
de manası var. Bu bedhahları, geçici sevgi ve sevdaları ile avuçları patlayana
kadar alkışlayarak baş tacı edecekler de olacaktır. Ahir ömrümün en önemlisi tavizsizi
diktatör Kenan Evren olmuştur, şimdilerde halini görünce sevinçten içim içime
sığmamakta beraber, arkadan gelenler için de gülüp duruyorum, tıpkı “hicvin büyük üstadı Neyzen Tevfik’in” bir beytinde buyurduğu üzere;
Bay Hitler'e
yaralandı, dediler.
Menhus yıldız çabuk
doğar dulunur; Sen köpeğe kuduz de de geçiver,
Nasıl olsa bir öldüren bulunur.
70’li yılların ilk
yarısı lise dönemi, yatılı okuyoruz ve sigarayı sanki ekmek arasına koyup
yiyecek kadar severek içiyoruz, ancak okul disiplini hele hele de yatılı
olmanın disiplini bir başka idi, soyadını anımsamadığım müdür muavinlerinden
Özkan Hoca diye biri vardı, ki kendisini hiçbir öğrencinin iyilikle yad
edebileceğini düşünmüyorum, yatılı öğrencilerin akşam ders çalışmalarına
(mütalaalarına) gözetmen olarak kaldığı zamanlarda terör estirir idi. Değme röntgencilere
taş çıkartacak şekilde pusuya yatar hangi öğrenci sigara içecek, hemen “canına okumak” üzere fırlar avına atlayan
pars misali, tuvaletleri ya da banyoları basar, sigara duman izler, yakalarsa
eğer nihayetinde de tabiri caizse “eşek sudan gelene
kadar” döver idi. Aslında Özkan Hoca, bir tokatlık canı
olan, kısa boylu, yerden bitme bir pigme adam idi ama elinde yetkisi var ya, yanında
bodyguard misali sadece iaşe ve ibate karşılığı görev yapan birkaç tane
üniversite öğrencisi var ya, disipline sevk edip, oradan sonrada okuldan
atılmaya kadar gidecek bir yetkisi var ya, dibine kadar kullanırdı bu
yetkisini, kinini iyi beslemiş biri idi anlayacağınız… Bir keresinde tam da 15
tatile hazırlandığımız dönemde, banyoda sigara içer iken maalesef bu gaddar, Hitler
kılıklı sadist hocaya tüm dikkatime rağmen yakalandım ve “yandı gülüm keten helva” vaziyeti. O
kısacık boyunu uzatacakmış gibi ayak başparmaklarının üstüne bir horoz gibi dikilerek,
el başparmaklarını boynumdaki şah damarına basıp, bilahare serbest bırakır
bırakmaz çift taraftan çift elle kulaklarıma, Allah ne verdi ise, vurmaya
başladı, esasında bir kafa ve bir yumrukluk canı vardı ama o kısacık sürede
ailem ne der, okuldan atarsa ne yaparım, üniversiteli abilerle birlikte daha
fazla dayak atarlarsa, gibi korkularla donatılmışlığın korkularının ağır
basması neticesi, el ayak bağlanıyor. Tıpkı her gücü bu kabil kullanan
muktedirlere karşı el ayak bağının oluşması gibi, yedim dayağı oturdum yerime,
hırsımdan ağlıyor olmam bir kenara yediğim dayağın şiddetini gören
arkadaşlarımın çok üzgün bakışları altında ezildim kaldım. Mezkûr dayaktan
sonra o okulda okumama kararı aldım ve bunu 15 tatil için eve gelince ilk iş
olarak anneme söyledim, gerekçesini de uzun uzun anlattım ama bunu babam ile
paylaşmasını da istemediğimi kendisine söylemiş idim. Ancak ve ne yazık ki
babam ile paylaşılan bu konu babamı harekete geçirmiş ve derhal okula gidip
ilgili Müdür Muavini bulunmuş, “neden çocuğumu dövdün?”
“Neden hemen bana haber vermedin ki bir cezası olacaksa ben vereyim kaldı ki bu
yüzden cezalandırma olmaz” gibisinden gayet esaslı bir
fırça neticesinde, idarenin daha doğrusu Özkan Hocanın tavrı bir hayli yumuşamış
idi. Bende okula devam ettim, liseyi bu okulda tamamladım. Ancak bu olan bitenden
hiç haberim olmadı sadece babam okul değiştirmemin mantıklı olmadığı konusunda
beni ikna etmiş idi, yani ben öyle zannetmişim, yıllar sonra bir gün otomobilini
park eder iken dibinde bittiğim Özkan Hoca, tüm olan bitenleri anlatınca, konu anlaşılmış
idi. Özkan Hoca babamın karşısında yaşadığını tahmin ettiğim korkunun benzerini
yaşamış idi yeniden beni görünce ama kendisini dövmeye çok kararlı olmama
rağmen, gözünde ve yüzünde oluşan korkudan ötürü de acımış idim kendisine…
Demek ki bu kabil sadistler bir gün yetkilerinin biteceğini, hayatta yalnız ve
korumasız kalacaklarını hiç hesaplamıyorlar. Sürekli güçlü kalacaklarını
zannediyorlar demek ki… Ya da düşünmekte çok haklı oldukları bir sonuç
bekliyorlar, insanlar ya “Allaha havale ediyorlar” ya da hafıza kısalığına
bağlı “unutuyorlar” … Aslında kimsenin yanına yaptığı sadistlikler ya da
haksızlıklar kalmamalı, çağdaş hukuk çalışmalı ve gereğini yapmalı…
Yıllar sonra, çok
şükür ki, herhangi bir zorlama ya da sağlık dayatması olmadan “sigara içmeyi sonlandırdım” ve ne iyi yapmışım anlatılamaz, bu iyilik ancak yaşanır, çünkü domatesin
ya da zeytin yağının tadını ben nasıl anlatayım, hala ısrarla ve kararlılıkla sigara
içene… Çok zor… Domatesin, zeytin yağının, peynirin ve kavunun ve de rakının
sigarasız gidişini bana ballandıra ballandıra anlatan ve imrendirme ve
özendirme yaratan arkadaşıma da bu arada teşekkür ediyorum… Çok şükür ki sigarayı
bırakmışım…. Ama rakı içerken yakalanırsam ne olur, belki “bu zındıklar
aksırana tıksırana kadar içiyorlar” sözünü duyarak durumdan sıyırabiliriz… En
azından şimdilik… Çok şükür devlet büyüklerimi şahsıma “bak zararlı iş
yapıyorsun”, “bak cezai müeyyidesi var” gibi sözler söyleyip lüzumsuz söz
sarfiyatından da kurtarmış oldum böylece… Bu kadar meşguliyetleri arasında
kalksın bir de bizimle uğraşsın, çok şükür çok şükür kurtardım onları bu
meşguliyetten… Babam sigara içtiğimi öğrendiği zaman artık benim ciddi manada
bilgi sahibi birisi olduğuma kanat getirmiş olmalı ki asla ve kat’a bana
bilgiçlik taslayarak “senin sağlığını düşünüyorum” gibi kelam ederek pespaye
durumlara düşmedi… Babam babalık iddiasının nerelerde yapılacağını Allahtan ki
bilebilen birisi idi… Allahtan benim babam bana hiçbir zaman “neden sigara
içiyorsun”, “babanın karşısında sigara içilmez, utanmıyor musun”, “orada sigara
içilmez, terbiyesiz herif, baban söylüyor”, gibi kelamları zinhar etmemiştir.
Çünkü babamın hayata ve bana karşı bir ispat iddiası taşıdığına asla tanık
olmadım, benim babam son derece anlayışlı olup asla ve kat’a bana sigara nedeni
ile hiçbir kızgınlık göstermemiştir, ilk öğrendiğinde kızabileceği ihtimalinden
epey ürkmüş idim… Evet, sonuçta iyi ki sigarayı bırakmışım, benim babama hiç
benzemeyen eli sopalı başka babaların bana tahammülü olmayabilirdi de…
Şimdi kızıma da ben aynı yaklaşımı gösteriyorum,
gerçi asla sigara içiyor olmasını istemiyorum ama bu çocuk benden daha mı
cahil, benden daha mı az düşünür sağlığını, ben onun düşündüğü şeyleri bilirim
ve tam da bu yüzden karışmam, çünkü bana da kimse karışmamış idi sigarayı
bırakır iken ne öğretmen ne baba ne anne ne vali ne devlet büyüğü, tamamen
kendi isteğimle bıraktım…
Bir de ben sigaranın sağlığa bu kadar zararlı
olduğunu köpürterek söyleyenlere fazlaca itibar etmem hele bunlar bir de devlet
büyüğü ve yetkilisi olurlar ise, sanki sigara zararlı da, asbestli borulardan
su içmek zararsız ya da zehir soluduğumuz çevre faciaları, tarımsal ilaçlara
gark olmuş vücutlarımızın iflası, hormonlu gıdalar, atıksuların arıtılmasındaki
özensizlik, trafik kazaları karşısındaki aymazlık… Hele bir de sigara paketinin
üstüne “sigara içmek öldürür” ibaresinin konması iradesini buyurup ta
sigara üretimi konusunda hassas olun(a)mamasını hiç anlamam, efendim hür
teşebbüs, tüketim özgürlüğü gibi ucuz yaklaşımlara da güler geçerim, özgürlük
ise dert, bırakın insanlar özgürce ifade etsinler asıl düşündüklerini, tam bir
taşları bağlayıp köpekleri serbest bırakmışlar durumu. Allah selamet versin…
Doğu toplumlarının
karakteristik özelliğidir bilindiği üzere yani “pederşahilik”, baba yanında asla ve kat’a, hatta diğer büyüklerin yanında bile sigara
içilmez, içilirse de bunun adı “düpedüz terbiyesizliktir” diye bir düşünüş
vardır. Düşünsenize böyle bir babam olmamış olsa idi o zaman, düşünsenize
sigarayı bırakmamış olsaydım şimdi, ne olurdu halim, maazallah…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder