Pazar, Eylül 08, 2019

ZEYTİN EGELİLER İÇİN ÇOK ÖNEMLİDİR


Zeytin; biz Egeliler için çok önemlidir, bizim için savaş değil barış temsilcisidir, bizim için imam hatip değil köy enstitüsüdür, bizim için tabu değil aklın ve bilgeliğin sembolüdür, bizim için buyurganlığın ve saltanatın  değil hoşgörü ve adaletin sembolüdür, bizim için yokluğun ve kıtlığın değil bolluğun, refahın ve bereketin sembolüdür, bizim için maraz değil sağlık işaretidir, bizim için yok oluşun değil yeniden doğuşun ve güncellenmenin ifadesidir, bizim için cehaletin karanlığı değil bilgeliğinin nurudur, bizim için bulanmanın değil arınmanın nefasetidir, bizim için bayağılık ve çirkinlik değil efdal ve fazilettir, bizim için melamet değil gönenmedir, hülasa hepsi olmasa bile birkaç değerlendirmenin hemen hemen herkes için geçerli olduğunu düşündüğüm bir zirai üründür.

Tarihte en önemli değerlerin sembolü olarak görünen “zeytin ağacı” dinler açısından kutsaliyetini korumakla birlikte neredeyse tüm dini kitap ve yazılı kaynaklarda ve yaratılış ve de kuruluş menkıbelerinde sitayişle bahsedilen yegane ağaçtır. Okuduğum kaynaklarda; ittifakla bahsedilen Latince “Olea prima omnium arborum est” gibi bir ibare bulunmakta ve “Zeytin bütün ağaçların ilkidir” anlamına gelmektedir. Böyle bir söz gerçekten var mıdır, yoksa “zeytinyağı tekellerinin” bir yanıltması mıdır gerçekten bilmiyorum ama kaynaklar zeytin yetiştiriciliğinin ilk insanlarla birlikte başladığını kaydetmiş görünmektedir ve kayda uygun da tarihsel ve kültürel manada her daim değerli ve derin anlamlara haiz kabul edilmiştir. Yine kaynaklara göre batı dillerinin tamamında değişik söyleniş biçimleri olmakla birlikte “oil” kelimesi, eski Yunancadan mülhem, zeytin ağacı anlamına gelen “eleia” kelimesindendir. Efsaneye göre ilk peygamber Âdem cennetten kovulduktan sonra hep Tanrı ile barışma yollarını aramıştır, lakin ölene kadar muvaffak olamaz ve ne yazık ki barışamadan ölür ve İsrail kuzeyindeki Tabor Dağı yakınındaki bir vadiye gömülür. Adem’in gömüldüğü yerde üç ağaç yeşerir, bunlardan biri zeytin, biri sedir ve diğeri de servidir. Bu yeşeren 3 ağacın tohumlarını ölmeden önce Âdem ağzında ıslatıp bekletmiştir, ıslatma ve bekletmenin yüzü suyu hürmetine de tohumlar Tanrı tarafından fide haline getirilmiştir. Tam da bu nedenle Tanrı ile Âdemoğlu arasında barış sağlandığına inanılmıştır.  

Zeytin ve zeytinyağı için tarihte, muktedirler sürekli şu ya da bu nedenle koruma ya da teşvik kararnameleri ve uygulamaları hazırlamışlardır. Ancak tarihte bilinen zeytini korumaya yönelik ilk korumanın, eski Yunanda bilge kişi Solon’un koyduğu kurallara göre zeytin ağacı kesenlere ağır cezalar uygulandı, bu kurallarda “Solon Kanunu” adı ile tarihteki yerini almış oldu.

İnsan oğlunun zeytin yağını; sağlık için, sırasıyla kas yumuşatmaya, cilt sağlığı ve korunmasına, sindirim sistemi hastalıklarına karşı, kalp sağlığının korumasına, antioksidan olmasına, safra kesesi sağlığına, kanser riskini azaltmaya yönelik kullanırken, hijyen malzemesi olarak başlarda yıkanamayanlara vücuda sürme tavsiye edilirken günümüzde kolonyasının üretimine kadar geniş bir kullanım alanı bulmaktadır. Ancak tarihte karanlıkların aydınlatılması anlamında ilk başlarda, kandil ve bilahare de lambalarda kullanılmasından meşalelerin hazırlanmasına kadar kullanıldığı aynıyla vakidir.  Tarihte olimpiyat kahramanları ve başarılı sporcuların “zeytin dalından yapılan taçlarla” ödüllendirildiği de bilinmektedir.  

Zeytin, Egeliler için önemlidir dedim ya, bunun en önemli nedenlerinden biri de, sadece Çeşme Yarımadasına yani Karaburun ve Urla’yı da içine alacak şekilde bu yöreye özgü hasat edilir edilmez tüketilebilen bir zeytin biçimi vardır; “hurma zeytin”. Bu yörede ve sadece bu yöreye has çevre ve iklim şartlarından mütevellit bazı zeytin ağaçları üzerinde bir tür mantarın enzimatik etkisi ile zeytin acılığını kaybeder ve yine yöreye has nispi nemin ve de yöreye has poyraz rüzgarlarının etkisi ile herhangi bir ilave işleme gerek kalmaksızın yenmeye hazır bir zeytindir hurma zeytin. Egelilerin dışındakilerin ilk başlarda çürük ya da çürümüş zeytin diye dudak büktükleri hurma zeytin şimdilerde sofralarda has yerini almıştır gayri. Yukarıda; zeytin bize köy enstitüsüdür derken geçmişte, köy enstitüsü mezunları ile hurma zeytinin metaforu üstünden, vicdanı ve aklı hür nesilleri konu alan  keyifli bir yazı okumuş idim, tam da kastım odur.

Zeytin hasadı ise üretici ve ağaç arasında bir başka ritüeldir zira kimi ağaca son derece hoyrat davranır uzun sopalar ile zeytini çırpar, kimi de son derece sevecendir tek tek elle toplar, biri hoyratlığının nedenini ağacın kırılan filizlerinin bir saç traşı durumu oluşturması gibi anlatırken diğeri de ağacın da en az insan kadar sevgiye ihtiyacı vardır diyerek durumu izah eder.  Sonuçta hepsi ağaçlarını son derece sever ve korur, bazen öğretme isteği sevginin önüne geçtiği durumlardaki gibi nasıl ki çocuk “eşek sudan gelene kadar dövülürse” zeytin ağacı da son tanesi yere düşüne kadar çırpılır. Necip milletimizin sevgi tezahürü, ne diyeceksiniz işte. Arada 3 kuruş anlamsız ve kısa süreli çıkar ihtimalinin tezahürüne aldanıp saf değiştirenler olsa da zeytin ağacı sahipleri nerdeyse ittifakla ve topyekûn zeytin ağacı katliamlarına karşı durarak bu konudaki sevgi gösterilerini sahnelemişlerdir. Ancak bir takım gafil, müptezel, münkir ve münafıkların sahne alıp, zeytin ağacı özelinden hareketle tüm ağaçlara karşı taarruza geçtiklerine bakmayın, hani “zeytin ağacı Yahudi ağacıdır” vs gibi muhakemat derc ettiklerine bakarak yeise kapılmamak gerekir. Bunlar aslında gaflet, dalâlet ve hatta ihanet içinde, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhit etmiş olmadan yapılabilir işler olmaktan ıraktır. Biz; biz olarak başta zeytin ağacı olmak üzere tüm ağaçlara sahip çıkarken asla ve kat’a “doğanın bize atalarımızdan bir miras değil, çocuklarımıza aktaracağımız bir emanettir” şiarını unutmamalıyız. Evet, zeytin biz Egeliler için çok önemlidir, tıpkı Doğu Karadenizlinin fındığı gibi, çayı gibi… Karadenizlilerden de beklentimiz bizim fındığa ve çaya sahip çıktığımız kadar, onlarından da zeytine sahip çıkmaları, burası bizim ortak vatanımızdır demek kadar kolay olan sahiplenmeye de, evet…

Büyük usta Nazım Hikmet’in “yaşamaya dair” şiirinde insan zeytin ağacını yetmişinde bile dikmelidir der iken, duygularını anlamaya çalışıyoruz.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
           hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
           ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
                                      yaşamak yanı ağır bastığından.

Hiç yorum yok: