Zeytin;
biz Egeliler için çok önemlidir, bizim için savaş değil barış temsilcisidir, bizim
için imam hatip değil köy enstitüsüdür, bizim için tabu değil aklın ve
bilgeliğin sembolüdür, bizim için buyurganlığın ve saltanatın değil hoşgörü ve adaletin sembolüdür, bizim
için yokluğun ve kıtlığın değil bolluğun, refahın ve bereketin sembolüdür,
bizim için maraz değil sağlık işaretidir, bizim için yok oluşun değil yeniden
doğuşun ve güncellenmenin ifadesidir, bizim için cehaletin karanlığı değil
bilgeliğinin nurudur, bizim için bulanmanın değil arınmanın nefasetidir, bizim
için bayağılık ve çirkinlik değil efdal ve fazilettir, bizim için melamet değil
gönenmedir, hülasa hepsi olmasa bile birkaç değerlendirmenin hemen hemen herkes
için geçerli olduğunu düşündüğüm bir zirai üründür.
Tarihte
en önemli değerlerin sembolü olarak görünen “zeytin ağacı” dinler
açısından kutsaliyetini korumakla birlikte neredeyse tüm dini kitap ve yazılı
kaynaklarda ve yaratılış ve de kuruluş menkıbelerinde sitayişle bahsedilen yegane
ağaçtır. Okuduğum kaynaklarda; ittifakla bahsedilen Latince “Olea prima
omnium arborum est” gibi bir ibare bulunmakta ve “Zeytin bütün ağaçların
ilkidir” anlamına gelmektedir. Böyle bir söz gerçekten var mıdır, yoksa “zeytinyağı
tekellerinin” bir yanıltması mıdır gerçekten bilmiyorum ama kaynaklar zeytin
yetiştiriciliğinin ilk insanlarla birlikte başladığını kaydetmiş görünmektedir
ve kayda uygun da tarihsel ve kültürel manada her daim değerli ve derin
anlamlara haiz kabul edilmiştir. Yine kaynaklara göre batı dillerinin tamamında
değişik söyleniş biçimleri olmakla birlikte “oil” kelimesi, eski Yunancadan
mülhem, zeytin ağacı anlamına gelen “eleia” kelimesindendir. Efsaneye
göre ilk peygamber Âdem cennetten kovulduktan sonra hep Tanrı ile barışma
yollarını aramıştır, lakin ölene kadar muvaffak olamaz ve ne yazık ki barışamadan
ölür ve İsrail kuzeyindeki Tabor Dağı yakınındaki bir vadiye gömülür. Adem’in
gömüldüğü yerde üç ağaç yeşerir, bunlardan biri zeytin, biri sedir ve diğeri de
servidir. Bu yeşeren 3 ağacın tohumlarını ölmeden önce Âdem ağzında ıslatıp
bekletmiştir, ıslatma ve bekletmenin yüzü suyu hürmetine de tohumlar Tanrı
tarafından fide haline getirilmiştir. Tam da bu nedenle Tanrı ile Âdemoğlu
arasında barış sağlandığına inanılmıştır.
Zeytin
ve zeytinyağı için tarihte, muktedirler sürekli şu ya da bu nedenle koruma ya
da teşvik kararnameleri ve uygulamaları hazırlamışlardır. Ancak tarihte bilinen
zeytini korumaya yönelik ilk korumanın, eski Yunanda bilge kişi Solon’un
koyduğu kurallara göre zeytin ağacı kesenlere ağır cezalar uygulandı, bu
kurallarda “Solon Kanunu” adı ile tarihteki yerini almış oldu.
İnsan
oğlunun zeytin yağını; sağlık için, sırasıyla kas yumuşatmaya, cilt sağlığı ve
korunmasına, sindirim sistemi hastalıklarına karşı, kalp sağlığının korumasına,
antioksidan olmasına, safra kesesi sağlığına, kanser riskini azaltmaya yönelik
kullanırken, hijyen malzemesi olarak başlarda yıkanamayanlara vücuda sürme
tavsiye edilirken günümüzde kolonyasının üretimine kadar geniş bir kullanım
alanı bulmaktadır. Ancak tarihte karanlıkların aydınlatılması anlamında ilk
başlarda, kandil ve bilahare de lambalarda kullanılmasından meşalelerin
hazırlanmasına kadar kullanıldığı aynıyla vakidir. Tarihte olimpiyat kahramanları ve başarılı
sporcuların “zeytin dalından yapılan taçlarla” ödüllendirildiği de
bilinmektedir.
Zeytin,
Egeliler için önemlidir dedim ya, bunun en önemli nedenlerinden biri de, sadece
Çeşme Yarımadasına yani Karaburun ve Urla’yı da içine alacak şekilde bu yöreye
özgü hasat edilir edilmez tüketilebilen bir zeytin biçimi vardır; “hurma
zeytin”. Bu yörede ve sadece bu yöreye has çevre ve iklim şartlarından mütevellit
bazı zeytin ağaçları üzerinde bir tür mantarın enzimatik etkisi ile zeytin
acılığını kaybeder ve yine yöreye has nispi nemin ve de yöreye has poyraz
rüzgarlarının etkisi ile herhangi bir ilave işleme gerek kalmaksızın yenmeye
hazır bir zeytindir hurma zeytin. Egelilerin dışındakilerin ilk başlarda çürük
ya da çürümüş zeytin diye dudak büktükleri hurma zeytin şimdilerde sofralarda
has yerini almıştır gayri. Yukarıda; zeytin bize köy enstitüsüdür derken
geçmişte, köy enstitüsü mezunları ile hurma zeytinin metaforu üstünden, vicdanı
ve aklı hür nesilleri konu alan keyifli bir
yazı okumuş idim, tam da kastım odur.
Zeytin
hasadı ise üretici ve ağaç arasında bir başka ritüeldir zira kimi ağaca son
derece hoyrat davranır uzun sopalar ile zeytini çırpar, kimi de son derece
sevecendir tek tek elle toplar, biri hoyratlığının nedenini ağacın kırılan
filizlerinin bir saç traşı durumu oluşturması gibi anlatırken diğeri de ağacın
da en az insan kadar sevgiye ihtiyacı vardır diyerek durumu izah eder. Sonuçta hepsi ağaçlarını son derece sever ve
korur, bazen öğretme isteği sevginin önüne geçtiği durumlardaki gibi nasıl ki
çocuk “eşek sudan gelene kadar dövülürse” zeytin ağacı da son tanesi yere
düşüne kadar çırpılır. Necip milletimizin sevgi tezahürü, ne diyeceksiniz işte.
Arada 3 kuruş anlamsız ve kısa süreli çıkar ihtimalinin tezahürüne aldanıp saf
değiştirenler olsa da zeytin ağacı sahipleri nerdeyse ittifakla ve topyekûn
zeytin ağacı katliamlarına karşı durarak bu konudaki sevgi gösterilerini
sahnelemişlerdir. Ancak bir takım gafil, müptezel, münkir ve münafıkların sahne
alıp, zeytin ağacı özelinden hareketle tüm ağaçlara karşı taarruza geçtiklerine
bakmayın, hani “zeytin ağacı Yahudi ağacıdır” vs gibi muhakemat derc ettiklerine
bakarak yeise kapılmamak gerekir. Bunlar aslında gaflet, dalâlet ve hatta
ihanet içinde, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhit
etmiş olmadan yapılabilir işler olmaktan ıraktır. Biz; biz olarak başta zeytin
ağacı olmak üzere tüm ağaçlara sahip çıkarken asla ve kat’a “doğanın bize
atalarımızdan bir miras değil, çocuklarımıza aktaracağımız bir emanettir”
şiarını unutmamalıyız. Evet, zeytin biz Egeliler için çok önemlidir, tıpkı Doğu
Karadenizlinin fındığı gibi, çayı gibi… Karadenizlilerden de beklentimiz bizim
fındığa ve çaya sahip çıktığımız kadar, onlarından da zeytine sahip çıkmaları,
burası bizim ortak vatanımızdır demek kadar kolay olan sahiplenmeye de, evet…
Büyük
usta Nazım Hikmet’in “yaşamaya dair” şiirinde insan zeytin ağacını yetmişinde
bile dikmelidir der iken, duygularını anlamaya çalışıyoruz.
Yani,
öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde
bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder