Geçen
yazımda kaldığım yerden devam ediyorum, Kırgızistan üzerine… Bishkek demiş idim
etrafında “başı duman pare pare”nin kar ile de kaplı versiyonu Tien Shan (Tanrı)
Dağları, baktığınız yere göre değişmekle birlikte harika manzaralar
oluşturmaktadır, kâh kar kaplı tepeleri kâh yeşile kesmiş ormanları ile. Hiç
bilinmez ya da sadece ilgilileri bilir “Dağcılık sporu” için en az, bilinen
dağlar kadar, dağcılar tarafından tercih edilen bir bölgedir. Gerçi bu
seyahatimizde zaman olmaması nedeni ile gidememiştik ama oralarda çalıştığım dönemlerden
bilirim dağcılık sporunun fazla bilinmeyen ama önemli merkezlerinden biri
olduğunu mezkûr dağların. Bir tarafı ile taaa Everestlere kadar ulaşan, Kunlun
ve Karakunlun, Mug dağları ki dağcıların bir kısmı tarafından buzulların babası
olarak bilinen buzulu ile tanınır ve Pamir platosu ile Afganistan Savaşından
bilinen meşhur Fergana vadisi ile Hazreti Muhammed’in de ziyaret edip dua
ettiğine inanılan Süleyman Dağı ilaveten inanç turizmine açıktır. İlgililerine
ve meraklılarına tarihi bilgiler ile birlikte harika bir atmosfer
oluşturacağına çok eminim, bu coğrafyanın. Jengish Chokusu (Cengiz
Çıkışı) Tien Shan (Tanrı) Dağlarının en yüksek tepesi olup 7.439 mt dir ve
Issık Kul’un güney doğusunda bulunur ve 8.848 metre yükseklikte olan Everest
Dağı ile yarışır.
Kırgızistan;
Orta Asya’dan gelen atalarımız için, Doğusunda Uygur Bölgesi, Kuzeyinde ve
Batısında Türkistan olmak üzere bir merkez oluşturmaktadır, neredeyse tüm bölgenin
ne kadar su potansiyeli olduğunu bilen birisi olarak bize anlatılan ve yaşanıldığı
söylenen büyük kuraklık nedeniyle büyük göçler olmuştur hikayesine oldum olası
hep gülümseyerek bakmışımdır. Tamam, bugün Türkmenistan neredeyse tamamen çöl,
Kazakistan’ın Güneybatısı çöllerle kaplı bulunmakta olup mezkûr iddiaları
sadece buralar desteklemektedir. Anlayacağınız benim açımdan atalarımızın Orta
Asya’yı su kıtlığından terk etmiş olma fikri çok doğru görünmemekte, tüm dünyadaki
kavimlerin daha çok yeni yerler fethetme hülyalarının gerçek kılınması
isteğinin ön planda olmasıdır. Çünkü “su kıtlığı başladı, kalk gidelim” tarzı
bir göç söz konusu değildir, yüzyıllarca süren bir göç söz konusudur. Nereden
mi bu kanıya kapıldım; her tarafın nehir, dere ve göllerle dolu olmasının
yanında, Divan-ı Lügati’t-Türk’teki bir haritaya göre Bishkek’e 70 km mesafede
bulunan ve Karahanlı’ların başkenti olan ve son derece sulak ve verimli ovanın
tam ortasında yer alan “Balasagun” kenti aynı zamanda Orta Asya Türk illerinin
de başkentidir. Diğer taraftan Özbekistan’ı adeta bir ovaya çeviren ve boydan
boya sulayan “Pamir ve Hindukuş Dağlarından” doğan Amuderya (Ceyhun) ve Siriderya
(Seyhun) nehirlerinin arasındaki “Mavera-ün nehir” adlı mümbit
topraklarının bulunuşunu izah etmekte müşkülata düşeriz ki bu bölge bugün
Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan sınırları içinde kalmaktadır. Neyse bu
konu yine çok iyi bilebileceğim bir konu olmadığından işin izah ve tarifini
uzmanlarına bırakarak yine gördüğüm yerleri anlatma işine döneyim.
Evet,
Orta Asya Türk illerinin merkezi sayılan “Balasagun” kenti, bugün için maalesef
sadece gözetleme kulesi ve minare olarak kullanılmış “Burana Kulesi”nden
ibaret durumdadır. Orta Asya mimari özelliklerini ve malzeme tercihini tam
manası ile yansıtan mezkûr kulenin ana malzemesi kerpiç (klasik tuğla) olup
cephede labirent desenler kullanılmış ve yer yer de süs kemerleri
yerleştirilmiştir. Kulenin yazılı bilgilere göre orijinali 46 metre iken
depremler ve diğer sebepler ile yaklaşık 20 metresi yıkılmış ve günümüze 25
metrelik bölümü ulaşmıştır. Kulenin tepesine çıkabilmek için yerden yaklaşık 12
metrelik bir metal döner merdiven yapılmış, merdivenin çıktığı yükseklikten
kule gövdesine beton bir platformdan ulaşılmakta olup böylesine değerli bir anıta
hiç de yakışmayan hatta karamizah bir görüntü oluşmuştur. Kuleye girilen yerden
itibaren kule içinde çok dar ve basamak yüksekliği bir hayli fazla olan ve genişliği
ise bir hayli dar olan ve inen ile çıkan birilerinin karşılaşması halinde yol
vermede büyük zorluk yaşanan bir merdivenden çıkılmakta olup çekilen tüm zorluk
zirveye varınca Tien Shan Dağlarının muhteşem manzarası ile bir anda
unutuluyor. Tıpkı Selçuklu İmparatorluğunun başkenti Merv’de (Türkmenistan Mary
kenti) olduğu üzere kentin eski halinden geriye bir şey kalmamış burada da, şehrin
geçmişine yönelik olarak arkeologların ve tarihçilerin görüşlerine bağlı kalarak
tasvirler ve görüşler oluşturulmaktadır. Gerçi Merv’de Türkiye Cumhuriyeti’nin
büyük katkı ve destekleri ile Sultan Sencer medresesi restore edilmiş
durumdadır ama duvarın kerpiç olunca sonucun da bu oluyor işte. Balasagun kompleksi
içerisinde oluşturulan bir küçük müze bulunmakta olup gerek buradan gerekse de
başka yerlerde bulunmuş kalıntı ve parçalar da burada sergilenmektedir. Türkçenin
gelişimi ve bugünlere kadar aktarılması konusunda en önemli eserlerden biri
olan “Divan-ı Lügat’it Türk” burada yaşayan Kaşgarlı Mahmut tarafından
kaleme alındığı bilinmektedir. Ayrıca devlet adamlarının niteliği, birey,
toplum ve devlet ilişkileri ve bunların düzenlenmesi üzerine kaleme alınmış “Kutadgu
Bilig” adlı eser Balasagunlu Yusuf Has Hacip’e ait bir eser olup Müzede
farklı dillerde basılmış birkaç nüshası sergilenmekte olup benzerleri ise
yandaki satış ofisinden temin edilebilmektedir. Yine kompleks içerisinde eski Türklerin dini “Şamanizm”
öğretisi uyarınca ölen savaşçıları ya da öldürdüğü savaşçıları sembolize eden
mezar taşlarının ki o dönem adları “balbal” olarak bilinirdi yüzlerce
örneği sergilenmektedir. Gerçi Kırgızistan’ın diğer bölge ve dönemlerine ait
başta Arapça olmak üzere çeşitli dillerde yazılmış ya da çeşitli figürlerin
bulunduğu taşlarda sergilenmekte ama asıl dikkat çeken “kadın balballarının”
da bulunmasıdır.
Evet
Kırgızistan ile ilgili yazamadığım birkaç konu daha var, bunları da yazmaya
devam edeceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder