Cumartesi, Temmuz 11, 2020

ÇEŞME EŞEK ADASI

Eşek; insanoğlunun doğasından koparıp, haydi ehlileştirdiği diyerek durumun vahametini küçültelim, çok amaçlı olarak başta da tarım, taşıma gibi alanlarda kullanmaya başladığı yegâne hayvandır, bilindiği üzere. Tek başlarına üzerlerine konulan semerler vasıtası ile taşımacılıkta kullanıldıkları gibi, “arabaya koşularak” daha organize taşıyıcı rolü üstlenirken bazı yerlerde de nadiren “çift sürmede” kullanılırlar. Yani kolayca hayal edilebileceği üzere, “eşek gibi” her şeye koşturulurlar. Daha önce “eşek metaforuna katkılar” başlıklı yazımda “eşek” deyip burun kıvıranların birçoğunun “aslan” dediklerinde müthiş gururlandıklarını yazarak konuya girip, insanoğlunun çok geniş kullanımı olan atasözlerine ilham kaynağı olduğunu yazmıştım. “Eşek sudan gelene kadar dayak”, “acemi nalbant gâvur eşeğinde öğrenir”, “aksak eşekle yüksek dağa çıkılmaz”, “anasını eşek kovalasın!”, “eşeği kulaklarından, aptalı konuşmalarından anlarım”, “eğer üç kişi sizin eşek olduğunuzu söylüyorsa, bir semer kuşanın”, “geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye” başta olmak üzere derin manalı onlarca atalar sözü yanında “eşek kadar adam oldun” diyerek çocuklarının büyümesini ve akıllı davranmasını kast ederek söyledikleri bir sözün olduğunu da unutmamak gerekir. Hülasa eşeklerin davranışları ve hafızaları üzerine yapılan uzun ve ciddi araştırmalar sonucunda, eşeklerin oldukça zeki, dikkatli, arkadaş canlısı, rol yapma kabiliyeti yüksek, duygusal ve öğrenmeye meraklı ve yatkın oldukları anlaşılmıştır. Peki bunun yanında insanoğlu mütenasip bir yaklaşım gösterir mi mezkûr hayvanlara, nerde… Bazen eşeklerin semerlerinden bile kıymetsiz olduklarına rastlıyoruz bazı aktarımlarda. 1914 – 1918 tarihlerinde Çeşme Kaymakamlığı yapmış Hilmi Uran’ın “Hatıralarım” adlı kitabında; “Rumlar Çeşme’yi terk ederlerken birlikte götürecekleri eşyalarını eşekleriyle deniz kenarına kadar götürüyorlar ve kayığa binerken de eşeğin semerini sırtından alıp semeri de birlikte kayığa aldıktan sonra eşeği başıboş bırakıveriyorlardı. Sokaklarda başıboş sahipsiz dolaşmaya başlayan bu eşekleri toplatarak kalenin burcu altındaki muhafazalı bir avluya hapsettirmiştim. Fakat yüzlerce eşeğin bir araya gelmesi onları huysuzlaştırdığından vaveylalarından o civarda durulmaz olmuştu.” denilerek terk edilmiş eşek sayısının ne kadar fazla olduğunun altını çizmiştir. Demek ki zor durumda ilk terk edilecek hayvan “eşek” oluyormuş. Peki halen Anadolu’da bu terk edilme devam ediyor mu? Evet ne yazık ki, hayvanseverlik payesi tahtında kedisini, köpeğini çok seven halkımız eşeğini kışın bakım masrafı ağır geldiğinden doğaya terk ediyor. Gerçi bu terk edilişin tarihsel kökenleri de vardır, deyim yerinde ise “ekonomik ömrü” dolan at ve eşek gibi hayvanların doğaya serbest bırakılması bir gelenektir. Bu gelenek ağırlıklı olarak bakım masraflarından yırtmak içindir çünkü necip milletimizin ahde vefası ve kadirşinaslığı böyle tecelli etmektedir, köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek vukuat-ı adiyedendir ne de olsa. Tam da bu nedenle kullanılan çok güzel bir sözcük vardır; “yılkı”, bir anlamı da at ya da eşek sürüsü olsa da esasen çalışma ve faydalı olma ömrünü tamamlamış hayvanın doğaya salıverilmesidir. Sahibinin, bakım masrafından kaçınmak bazen de elde olmayan nedenlerle, kudret ve güç yetmediğinden sadece kış aylarında doğada kaderine terk edip, yaz aylarında ihtiyaca binaen tekrar sahiplenilen, tabii ki şansı yaver gider de kurda kuşa yem olmadan sağ salim kışı atlatabilen ve bulunabilenler ya da geri dönebilenler için, bu durum geçerlidir. Canım yurdumda bu uygulamanın istisnasını bir zamanlar, İzmir ve Mardin Belediyeleri gerçekleştirmiş idi, hani araç giremeyen sokakların atıklarını toplamak için çalıştırılan eşekler kullanılır idi ya, çalışma gücü kalmayanlara emeklilik gibi bir uygulama başlatmışlardı. Ne kadar da duygusal ve ahlaki bir uygulamadı idi, insani diyemiyorum, malum nedenlerden ötürü.   

Neyse; biz başlığımıza doğru girizgaha devam edelim. Çeşme geçen yüzyılın başında olduğu gibi yüzyılın ortalarından itibaren benim de tanıklığımda küçük çiftçiliğin gereği olarak hemen hemen her evde bir eşeğin bulunduğu bir dönem yaşamıştır. Hatta 70 li yıllarda; Güzel Çeşme gerçek manada yabancı turistlerin tercih ettiği bir destinasyon idi ve o yıllarda şimdi “Eski Çeşme Harabelerini” gezmek için eşekli turlar düzenleniyordu. O yıllarda Çeşmespor’un kaleciliğini gayet başarılı bir şekilde gerçekleştirmiş ve şimdilerde İsveç’te yaşayan Arap Ekrem (Ekrem Çimen) gerek kendisinin gerekse de komşularından aldığı eşekler ile konvoy oluşturup “Eski Çeşme” gezisine çıkarır idi  turistleri. Enteresan bir aktivite oluşturmasının yanında ulaşım sorunu olan bu yere, turist taşımanın egzotik ve otantik ama çok eğlenceli bir yolunu da bulmuştu kendince.

Ege adaları içinde hemen hemen her ilçeye yakın bir eşek adası da vardır ve her birinin haritalarda yeri olsa da olmasa da bir gerçek ve kayıtsal adı vardır ama yerelde “yılkı eşekleri” için kullanılmasından ötürü de yaygın biçimde “eşek adası” olarak bilinirler. Bizim Çeşme’nin de böyle bir adası vardır ve gerçek adı “Kara Ada”dır. Bu ada yaklaşık 6,5 dekar büyüklüğünde olup doğal hayatın bulunduğu her yerde örneklerine rastlanılacak her türlü yaban hayvanını barındırır. Buraya eşek adası adının verilmesinin gerekçesi ise yılkı eşeklerinin buraya getirilip bırakılmasıdır. Atalarımız şimdilerde olduğu üzere kış ayları yılkı oluşturmazlar, emeklilikte dingin ve vasat yer önemlidir onlar için, eşekleri adına. Şimdilerde bakıyorum bazı uyanıklar uzun etaplı planlarına ve hesaplarına müteallik, yok “burada eşekler yiyeceksiz kalıyor, susuz kalıyor” iddiaları çerçevesinde adanın kullanım amacını çaktırmadan değiştiriyor. Sanki sadece kendileri hayvansever, doğasever kasınmalı edalarıyla uzun vadeli planlar ya da hayaller kuruyorlar, en azından görünen o. Sanki atalarımız, konu hayvan defetmek olduğu halde çok daha yakın adalar olmasına rağmen bu görece uzaktaki adayı mazoşistliklerinden seçmişler, ya bırakın Allahaşkına, bu suyu yoktur, otu yoktur iddialarını. Orada Ege’de yaşayan her türlü hayvanın ve bitkinin örneklerine denk gelmek her daim mümkündür. Atalarımız onları meşakkatli bir yolculuk ile oraya emeklilik hayatlarını geçirmeleri için bırakır iken bugünkünden daha “hayvani” ama daha sevecen bir ortam olduğu için tercih etmişlerdir. Yazının eki olan fotoğraftaki görünenler artık ne yazık ki yoktur, ve artık eşekler alçak akımlı elektrikli teller arkasındadır. Aaaaaaa, sonraları “hayvansever” görünümlü abilerimiz hayvanları kafeslere tıkıp insanlara para karşılığı gösterme maksadı ile hayvanat bahçeleri tanzim edince de, yırtıcı hayvanların besin ihtiyacı için ne yazık ki bu eşek adaları ilk akla gelen yerler olmuştur. Gerçi ahlakı yüksek kişilerce sucuk imalatı için de hedef oldukları ve ne yazık ki bunun bir hayli yaygın olduğunu da günlük basına yansımalardan anlamaktayız.

Karakaçanlara, daha insanilik, daha hayvanseverlik adına yapılanlara bakınca insanın yüreği burkuluyor. Uyuz eşek derler ama kutsal olduğu söylenen develerin kervanına rehberlik, önderlik eden bu hayvanata biraz daha saygı…

 


2 yorum:

KARALAMA DEFTERİ dedi ki...

Sayın yazar. Sayenizde Çeşme'yi, insanlarını, doğasını tanıma imkanı buluyoruz. İlk kez bir eşek adası yazısı okumuş olduk. Teşekkürler.

Serdar dedi ki...

Fayda-maliyet analizinden nasiplenmeyen eşşeklere Nazim Hikmet hangi sirayi uygun gorurdu bilmiyorum. Yazılarınız sayesinde ben de geçmişe gidip anılarımi tazeliyorum. Eşşekler sanıldığı kadar akilsiz canlilar değildir. Bir keresinde benden büyük kuzenlerimle koyden epey uzaklara karpuz tarlasi ya da dere kenarına gittigimizi, huysuzluk yaptığımı, kuzenlerimin de beni eşşege bindirip dogruca (O yolu biliyordu) eve gonderdiklerini hatirladim. Bir de şunu ilave edeyim. Belki ilgisi yoktur ama "lan" hitabinin Fransızca eşşek manasına gelen L'ane den geldiğini düşünüyorum.