Geçenlerde yolumu Burdur’a düşürüp önce Salda Gölü bilahare de Sagalassos’a çıktım. Çıktım diyorum çünkü yaklaşık 1.100 rakımlı Ağlasun’dan geçip yine yaklaşık 7 km’lik yolu döne döne 1.750 rakımlı tepeye varılıyor. Varılınca da ne kadar önemli bir “Antik kent”e gelindiği hemen anlaşılıyor. Bilgi ve uzmanlık alanım olmadığı için çok detaylı anlatımlar yapabilmem şüphesiz söz konusu olamaz, kentin arkeolojisi, antropolojisi ve sosyolojisi üstüne. Ancak, ülkesinin tarihini, kültürünü merak eden ve araştıran bir vatandaş olarak, kent üstüne kelam etme olanağı verecek, büyüklük ve görkemi tespit etme açısından her antik alanda yaptığım gibi, öncelikle tiyatro ya da agora uğradığım yer oluyor, burada da önce “Tiyatro” yapısına yönleniyorum. Muhteşem bir yapı olduğu kesin, şüphesiz “Efes” ve “Aspendos”daki benzerleri gibi değil lakin şehrin nüfusunun farklı farklı kaynaklara göre 5.000 ila 30.000 arasında olduğu yazılmakla birlikte yaygın kanaat yaklaşık 5.000 olduğu ve tiyatrosununsa 7.000 kişilik olduğudur. Ayrıca şehrin üst kotlarında bulunuyor olmasının yanında Kente hakimiyeti açısından da değişik bir durum oluşturmaktadır. Diğer taraftan da Kentin kurucusunun “Marcus Aurelius” olduğu bilinmekte ve de bilindiği üzere kendisi en önemli 5 Roma İmparatordan birisi olmakla birlikte bunun yanında önemli bir feylesof ve şehir plancısıdır. Ayrıca güzel Şehrimiz İzmir’in de deprem ile büyük ölçüde yok olması üzerine kenti yeniden inşa ve ihya etmesi hasebi ile hemşerimiz de sayılmalıdır. Aynı zamanda rivayet o ki mezkûr İmparator Roma’nın fakir ve ezilen kesimlerinin yanında yer alarak zenginlere karşı tavır almış, artık nasıl oluyorsa…
Kalıntı ve buluntuların bu hali ve miktarı ile bile kente nasıl bir itina gösterildiğinin, nasıl bir kent kültürü oluşturulduğunun kanıtı iken kentin tamamına bir projeksiyon yapılabilmesi halinde ne muhteşem bir görüntü oluşabileceğinin hayali cihana bedeldir, misali. “Lüks ürünler pazarı” adı ile bir alanın olması ise çok enteresandır açıkçası, düşünün ki, çokça kullanılan bir kervan güzergahı üstünde değilsiniz, görece çok büyük bir nüfusa sahip değilsiniz, adından fazlaca söz ettirecek kadar zengin de değilsiniz.
Dönemin gerçekliği olmakla birlikte, her antik kente yaşadığım, “kim bilir kaç köle bu uğurda can vermiştir” ve “bu kadar mermer nereden ve nasıl taşınmış ve işlenmiştir ve bu uğurda ne kadar insan ve hayvan kaybı yaşanmıştır” sorularının bende yarattığı duygusallığın zihni yorgunluğunu ve yürek daralmasını daima hissederim. Burada ayrıca görkemli dağın yamacına kurulmuş ve nüfusu mezkûr rakamlara ulaşmış bir kentin gıda ve giyim ihtiyacı nasıl karşılanmıştır sorusu önem arz ediyor. Çok muhtemel ki “yazı”da tarım, bayırda hayvancılık yapılmış ama her halinden korunma ihtiyacının kuruluş yeri seçimine istinaden yüksek olduğu var sayılarak, tarımın kendisi ve hasadı arasındaki sürede gıda ve hayvancılık güvenliği nasıl sağlanmıştır ve bu uğurda ne kadar güvenlik görevlisi bulunmuştur, vs vs. Hülasa nüfusun ne kadarı köle rejimine tabi ne kadarı asker rejimine tabi, enteresan düşünceler şekilleniyor insanın kafasında. Her şeye rağmen kentin terk edilmesinde ya da sönmesinde ya da yok oluşunda mezkûr etmenler dışında doğanın gazabı etkili oluyor ve bir depremle yerle bir oluyor ne yazık ki ve hala insanoğlunun ders almaması nedeni ile hala kentlerini depremlerle kaybetmeleri gibi.
Damlanın
damlayı itişidir bu
Dalganın
dalgaya bindirişidir
Ellerim
Lagaş’tan
Hattuşaş’tan
geliyor
Sesim
benim
Gılgamış’tan
Homeros’tan
Dede
korkut’tan
Ateşte
ölmeyenim ben
Suda
boğulmayanım
Ellerimde
döndü dünyanın ilk tekerleği
Ilk
ateşti ilk sözüm, şu ellerimdi
Mavi
gök tanığımdır
Yağız
yer tanığımdır
Altuni
güneş tanığımdır ki
Dünyada
ilk ben sevdim barışı
Atları
nehirleri
Kızarmış
ekinleri
Ormanlı
baharları
Sever
gibi sevdim
Ilk
ben barışı
Yüzümde
binlerce yıllık göçün
O
evrensel çizgileri
Dünyada
ilk ben sevdim kavgayı
Barışa
varmak için
1 yorum:
Antik kent Sagalassos'a güzel bir yolculuk yaptırdın. Hasan Hüseyin de yüreğimize su serpti. Teşekkürler.
Yorum Gönder