Bakmayın başlıkta “uğrak yeri” diye yazdığıma, şüphesiz paramız olunca uğrayabildiğimiz yer diye ifade edilmesi daha doğru olacaktır. Ama gerçekten para bulunur bulunmaz ya da ne yapılır ne edilir para mutlaka bulunur ve mutlaka uğranılır bir yerdir, “Osman Abi’nin” yeri. Çeşme’nin en eski ve en meşhur tatlıcısı “Cemal Şakar’ın” çırağı olarak müthiş lezzetli, tatlılar, reçeller yapım hünerini edinmiş ve geliştirmiştir. Gerçi mezkûr dönem; henüz kapitalizmin emrindeki kimya biliminin gıdaya gayri ahlaki müdahale etmediği yani her ürünün doğal olarak ve doğal yollardan yetiştiği ve kullanıldığı bir dönemdir. Esasen de “ustaların” yüksek ahlaki değerlerini alınterlerine katarak üretim yaptıkları bir dönem olması hasebi ile her şeyin doğal olmasıdır bunlara neden. Bakmayın siz, yöneticilerin sonradan “katma” işini vergiye tahvil ettiklerine, mezkûr büyüklerimiz sadece “arı ahlaklarını” katarlar idi, yaptıkları işlere. Belki de bu yüzden her şey daha güzel idi, o yokluklarımıza rağmen. Hatta biraz daha ileri giderek diyeyim; onlar sadece esnaf değildi, onlar dost idi, onlar bazı işleri cüzi karşılıklar ile üstlenerek hayatı kolaylaştıran ve güzelleştirenler idi, onlar ahlakı yüksek büyüklerimiz idi. Bu arada bu yazının konusunu oluşturan büyüklerimiz başta olmak üzere tüm diğerlerini de hasretle yad edelim, bu vesile ile.
Osman Abi’nin oğulları Hasan ve Hüseyin çocukluklarından itibaren ciddi katkı sundular her faaliyete, Hüseyin benim çocukluk ve okul arkadaşım olması nedeni ile bu faaliyetlerin ve çabaların yakın tanığıyımdır bir dönem. Sonraları tahsil hayatı ve iş hayatı nedeni ile Çeşme’den uzak kalınca sadece rast geldiğimiz dönemlerde sohbet edişimiz söz konusudur. Şimdilerde artık birlikte faaliyet yürütmeyen 2 kardeş ile arkadaşlığımız halen devam etmektedir. Benden birkaç yaş büyük olmakla birlikte Hasan Mersin beni her gördüğünde “Baba dostu” kelamı ile karşılar ve sevindirir. Hüseyin Mersin ise hala ortaokuldaki okul numaralarımızı tek tek hatırlar ve bu numaralar ile hitap eder, bu bir taraftan değişik bir nostalji oluşturur iken diğer taraftan samimiyetin dipsizliğinin göstergesi olarak kulağıma halen çok sevimli gelmektedir. Şimdilerde Hüseyin’in Pastanesine gittiğimizde yeni bir ürün ya da farklı bir imalat varsa, tadıp yorum yapmam için mutlaka ikram eder, meşguliyetine binaen de kısacık da olsa eski günlerden tadımlık hatırlatmalar yaparız birbirimize. Gerçi artık yaş kemale erince, şekerleşme vücuda sirayet edince bu kabil işetmelerden uzak duruyoruz ama yine kapı önünde de olsa sık sık bu hatırlatmalara devam ederiz. Hüseyin Mersin Çeşme’de erken otomobil sahibi olanlardan biridir hatırladığım kadarı ile… Yeni ve yerel imalatı yapılan İtalyan Fiat kopyası Murat 124’ler o İtalyan filmlerindeki gördüğümüz afisi ile sahne almıştı Canım Yurdumda da, bilenler için olmasa bile fazlaca otomobil bilgisi ve görgüsü olmayan bizler için güzel otomobil idi. İşte Hüseyin de bunlardan bir tane satın almış, ona bakarak biz de umutlanmış idik, o aldığına göre biz de alabiliriz diye ama, nerde benim 15 seneden fazla beklemem gerekecek idi. Evet, hatırladığım kadarı ile koyu yeşil bir Murat 124 sahibi idi ve bu onun için inanılmaz bir sosyal statü idi, biz şüphesiz arkadaşımız olduğu için bir taraftan sevinir iken bir taraftan da acayip kıskanırdık ve tahsis edene de sitem ederdik.
Babamın yetiştirdiği “Ağaç Kavunlarından” yapılan reçellere, önceleri Cemal Şakar büyüğümüzün kattığı tat ve değer ile devam ederken bilahare meşguliyetlerine uygun bazen Hasan bazen de Hüseyin kardeşlerin imalatları ile devam etmekteyim. Ancak bu konuda nostaljiye daha sadık ve uygun olanın Hasan olduğunu da hemen söylemeliyim. Her yıl bahçedeki tek ağaçtan hasat ettiğimiz 20 ila 25 adet arası ağaç kavunları kendisine teslim edilir biraz da meşakkatli bir süreç sonunda reçele dönüşür. Bu imalat süreci daha ne kadar devam eder ya da bizden sonra neler olur bilemiyoruz gayri malum imalat çeşitliliği ya da katkılar yepyeni bir ağız tadı oluşumuna yol açmış durumdadır. Umarım bu değişim ve dönüşüm artık ilerlemez burada durur ancak durmayacağı da bir kesin…
Mübadele,
Osman Abinin yolunu Selanik’ten önce Sakız’a sonra da Çeşme’ye düşürür. Rumeli
Pastanesi’nin sitesinde, mübadeleye yönelik eksik tanımlamalar olsa bile, kendi
bilgileri ile, Osman Abi, şöyle yer almaktadır. “Dedemiz
Tatlıcı Osman Mersin'in anne ve babası savaş sonrası Avrupa'da yaşayan Türklerin
göç etmesi emriyle göçe zorlandılar. Diğer binlerce Türk aile ile birlikte
yollara düşerek kağnılarla ve at sırtında uzun bir yolculuğa çıkmak durumunda
kaldılar. Uzun yıllardan sonra yeniden Anavatana döndüler. 1920-1922
senelerindeki bu mübadelede Avrupa'daki Türkler Türkiye'ye, Türkiye'deki
Yunanlılar da Yunanistan'a göç ettiler. Büyük dedemiz arkadaşına ait ufak bir
yelkenli gemi ile yolculuğu tercih edip eşiyle ve 2-3 aile ile daha birlikte
Türkiye'ye doğru yolculuklarına başlamıştır. Selanik'ten yola çıkan aileler
Sakız Adası'nda (Chios) yolculuklarını tamamladılar. Birkaç ay Sakız Adası'nda
konaklayan dedemiz karşıya Çeşme'ye geçmeye karar vermiştir. Yine bir ile
karşıya, Çeşme'ye geçen büyük dedemiz Çeşme'de kalmaya karar vermiş, Anadolu'nun
daha içlerine doğru göç etmesi için ısrar eden arkadaşlarına katılmayıp burda
yerleşmeye karar vermiştir. Selanik'teki mesleği olan tütüncülük ve
bahçıvanlıkla hayatlarını sürdürürlerken 1921 senesinde kurucumuz, dedemiz
Osman Mersin dünyaya gelmiştir. Büyük dedemiz, Osman dedemizi çok ufak
yaşlarından itibaren yine mübadele ile Çeşme'ye yerleşmiş Cemal Usta'mızın
yanına verir. Cemal Usta'mızdan bildiği tüm tatlı ve dondurmaları öğrenir,
askerden döndükten sonra yine kendileri gibi Selanik'ten mübadele ile gemilerle
gelmiş olan bir ailenin kızı rahmetli babaannemiz Şadiye ile evlenir. 1945
senesinde babaannemizin çeyizlik masa ve sandalyeleri ile Çeşme Çarşısı
içerisindeki ufak dükkanımızı açar.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder