Pazar, Nisan 18, 2021

BİTMEYEN YANILGI

 “Ben hepinizde yanıldım, doğru da ama aynı zamanda hepiniz bende yanıldınız, naber” dese haksız mı olur, vallahi çok haklı... Adam, gazeteye yazar seçerken, partiye başkan seçerken, dergiye genel yayın yönetmeni seçerken, teşkilata adam seçerken, kitap yazacak yazar seçerken yanılmış çok mu, ama bizler yani bir dönem sayıları 200.000’e ulaştı diye öğünülen kitle bir adam seçememişiz… Böylesine fahiş bir hata yapanların neleri eksiktir diye düşünürken binlerce hatamızı, zaafımızı, korkumuzu ve dalaletimizi görmüş olmanın yorgunluğunu hissetmiyor olmamız da ilaveten ve de ayrıca bir başka şayan-ı hakikattir. Gel de atalarımızı bu manada muhteşemlikle yad etme, “adam mı seçiyorsun, dalga mı geçiyorsun” darbımeseli boşuna sarf edilmemiştir herhalde… Esasen konumuzla da ilgili olmak babından; “tak atıp şak geçiyorsun ya da adam besliyorsun” diye söyleyeceğimiz bu noktada, gel de meşhur Takşak Paşayı hatırlama… Hay Allah, bak ne hatırladım, tüm siyasi ikbalini etrafındakilerin “saksılarını çalıştırmaması” üzerine kuran, geliştiren bir ulu büyüğümüz vardı, o bile inanılmaz nemalanmaya rağmen en sonunda, yaşanan dumuruyete dayanamayıp “korkmayın kullanın şu beyninizi” demek zorunda kalmıştı… Meğerse, bu bana da “cuk” diye mütenasip bir kelammış… Karşılıklı bu kadar fahiş yanılgılar yaşamışların, sonra kalkıp kandırılmışları eleştirmeleri var ya, yanarım da buna yanarım… Neyse…

En fahiş yanılgı ise “herkesin bir yolu var” diye kulağa çok hoş gelen popüler ama hiç de realist olmayan bir yol verme fetvası için, ben yanılgı demeyi uygun görüyor olsam da, ciddi manada, çok sayıda arkadaşım da yanlış hatta “tercihli yanlış” demeye başladılar. Herkesin bir yolu var fetvası neden verilir diye, tüm yaşanmış sürecin sonunda gelinen noktaya bakınca, niyet anlaşılıyor… Yoldan çıkmaya celpname hulus-i niyetine sarf edilmiş ve gerçek manada bir daveti kelam… Peki, davet erbabı şahsi olarak yoldan çıkmış ise, bu takdirdir denilerek geçilebilecek kadar da yalın ve basit midir? zinhar erbabı-ı kelam avenesine de yoldan çıkışta kendisinin takibini öneriyor hatta ısrarlı davetçidir de… Ne diyelim… Dumanlı havayı sevme durumu galiba… Galiba bu sav fazlaca iddialı ama “söyleyene değil söyletene bak” diye bir sözü de hatırlatmak isterim yeri gelmişken…

Diğer taraftan; kendini çok önemsersen ve hemen yamacını “sen ne imişsin be abi” diyenlerle tahkim edersen, sürekli zatıalilerinizden fetva bekleyen muhterem zevat ile istişarede kalırsan, zatıalilerinizi hedef alan tüm bu minnet ve şükran dolu söz ve davranışlar kaçınılmaz olarak hikmetinizden sual olunmaz halet-i ruhiyesine gark olacağınız bir duruma getirir sizi… Galiba da gark oldunuz, garkaniyetiniz hayırlı uğurlu olsun… Muhterem kendi hatalarını duraksamadan arttırma ve üstüne üstlük dolaylı ya da dolaysız efelenme cesareti gösterme yerine eline büyüteç alıp ben ne izler bıraktım dese herkesin hıyrına bir durum oluşacaktır lakin hala ve vazgeçmeden etrafında olan bitenden hata, eksik ve kusur yakalayabilir miyim yaklaşımı ile huzur bulmaya devam ediyor. Bitmeyen yolculuk deyip dur, sonra ne yol koy, ne araç, ne de amaç… Lakin günün moda futbol deyimine uygun ters köşe… Doğru mu, o da ne, ben ne düşünüyorsam o doğru, yolun sonu bu… Allah muhafaza, bitmeyen yolunuz, bitmeyen gafa hatta bitmeyen yanılgıya dönüşür ve maalesef galiba da dönüştü…

Bu kadar kelamdan sonra Mihail Saltıkov’dan bir alıntı ile sona doğru gelelim bu haftaki yazımızda; “Ahmaklar genel olarak çok tehlikelidir, muhakkak kötü olduklarından değil (bir ahmak için kötülük ve iyilik tamamen farksız niteliklerdir); şundan ki, bunlar her türlü tefekküre yabancıdırlar ve daima, sanki düştükleri yol münhasıran bir tek onlara aitmiş gibi, burunlarının dikine giderler. Uzaktan bakıldığında bunlar, kesin olarak belirlenmiş hedeflere bilinçli olarak yönelmiş, katı, ama aynı zamanda hedeflerine sebatla bağlı insanlar gibi görünebilirler. Ne var ki bu, ilgilenmemizi gerektirmeyen türden optik bir yanılgıdır. Bunlar düpedüz, at gözlüklü yaratıklardır; zira bunlar, olguların nasıl bir düzende ilişki içinde olduğunu kavrayabilecek durumda değildirler.” Denilecektir ki bu yazının tam da ortasına neden bu değerlendirmeyi aldın, vallahi hiçbir kötü ya da iyi niyetim yok bu babta… Sadece kelamı çok sevdim… Bağlı olarak da, Firavun’a sormuşlar “sen nasıl firavun oldun” diye; “kimse itiraz etmedi ki” demiş…

Ömür biter yol bitmez diye bir kelam süslerdi eski minibüslerin içini benim bildiğim ve bu isimli bir de müzik parçası vardı, 3 HÜREL kardeşler tarafından söylenen… Bu parça ilk söylendiği günlerde çok anlamlı olmamakla birlikte 1980 sonrası insana sürekli ve oldukça etkili “off off” dedirten cinsten…

Ömür biter yol bitmez

Yolların yolcusu bitmez

Uzun uzun, kıvrım kıvrım

Şu yollarda çile bitmez

 

Yolcusu var yarine giden

Yolcusu var yurduna giden

Yolcusu var gurbete giden

Yolcusu var hiç dönmeyen

Hiç dönmeyen of, of...

 

Ömür biter yol bitmez

Yolların yolcusu bitmez

Uzun uzun, garip garip

Şu yollarda çile bitmez

 

Garip yollar akar gider

Yolcu gelir geçer gider

Kimi yoldan geçim bulur

Kimine de mezar olur

Mezar olur of, of...

Farkındayım “ortaya büyükçe bir karışık” salata yaptım ama herkesin de faydalanması için kaçınılmaz yol bu… Kimi havuç, kimi salatalık, kimi biber, kimi domates, kimi marul, kimi roka sever, vs. vs…

 

Hiç yorum yok: