Cumartesi, Nisan 03, 2021

ÜNİVERSİTE, ŞANLI ODTÜ ve HASAN TAN

 

Etimolojisi üstüne tutulan kayıtlara göre; Latince bir mevzuu esasında içtima eden ahali ya da müessese ve teşekküllerden mürekkep manasında “Universitas” sözcüğünden mülhem modern zamanlara ise “universitas magistrorum et scholarium” kapsamına terfiyen “öğrenciler ve öğretmenler topluluğunun” bilim ve araştırma yapması manasına kullanılagelmiş olup nihayet finalde de “city” ulanması ile de “kent” düzeyine sıçramıştır. Neymiş, bilim ve araştırma temelli birlikteliklerin oluşturduğu kent imiş. Bilindiği üzere Osmanlı’da da “Dar ül Fünun” ile karşılanmış ihtiyaç ve “fenler yeri” ya da “Hünerler, sanatlar, ilimler, fenler” manasında… Görüldüğü üzere hiçbir dönemde üfürükoloji ilgi ve uğraşı alanına girmemiş. Peki, bu kadar tariften sonra Canım Yurdumun mezkûr iştigal ve münderecata münasip “Üniversitesi” hangisidir diye soracak olursak kendi kendimize, hangisi birinci olur bilemem lakin ODTÜ ilk birkaç sırada yer alacaktır, onu biliyorum. ODTÜ 1980’e kadar, belki de biraz daha sonraya kadar sadece parlak öğrencilerin girebildiği bir üniversite olarak bizim de hayallerimizi süslemiştir. Bende hedefime ODTÜ’yü koymuş idim lakin aynı zamanda kapasite ve var olan bilgiyi cevaba çevirme kabiliyetinde, girenler kadar başarılı olamamış, geride kalmış ve birinci halkadaki üniversiteler yerine 2. halkadaki bir üniversiteye girme şansı yakalamış idim. ODTÜ bizim öğrencilik hayatı adına bildiklerimize ve öğrendiklerimize göre akademik kadronun niteliği ve gücü ve bu gücün öğrencilere öğrenim ve eğitim olarak yansımasının yanında harika bir kampüs ve hedef müthiş bir universe ruhu yaratmak yani kolayca anlaşılacağı üzere ODTÜ bir örnek, bir bayrak olarak bilimsel ve akademik özerkliğin doğası gereği muhalif olma iklimi de yaratmış bir güzel ve gıpta olunası camiadır. Hele bir de üniversitelerin asli unsurlarının birlikte karar ve yönetim süreci oluşturma başarısının zirvesi olarak ÖTK (Öğrenci Temsilciliği Konseyi), bu konu tek başına araştırılası bir olgudur, bilim adına demokrasi adına. Siz bakmayın oraya sadece öğrencilik dışı amaçlarla girebilmişlerin yaptığı karalamaya ve attığı çamura, orası “tam teşekküllü bir üniversite” idi, maalesef orayı ellerine geçirdikleri silah ve politik güç marifetiyle bir takım tarikatların hükümranlığı ve hükümdarlığı ve tetikçileri üzerinden 70’li yılların ortalarından itibaren adım adım yok etmeye çalışmalarına rağmen hala direniyor üniversite gibi kalabilmeye adeta didiniyor hala… Evet; 13 Şubat 1977’de ODTÜ Rektörlüğüne atanan misyon ekibi üyesi Hasan Tan, tarafsız çevrelerde ciddi manada tartışma yaratmış ve üniversite içinde ise hem akademik kadro hem de diğer asli unsur öğrenciler tarafından istifasına kadar kesintisiz ve katıksız reddedilmiş idi. Bir yerde okumuş, çok hoşuma gitmiş idi dönem itibari ile rektör olarak atanmasına büyük, topyekün ve etkili itirazın sloganı haline gelmiş; “Hasan Tan Defol” adeta kendisini ilelebet tanımlayacak bir mahlasa da kavuşmuş gibi idi. Uluslararası kabul görülmeyen profesörlük sıfatının bayağı da şık durduğu ilk örneğidir canım yurdumun mezkur muhteremi, neden bu unvanı kabul görmemiş idi şimdilerde cidden hatırlayamıyorum, belki makalelerin intihalinin mahir bir öncülü idi, belki de makalesi bile yoktu, belki de… , belki de… Canım Yurdumun çivilerinin sökülmesine ilk kerpeten vurucularının birlikteliği Aydınlar Ocağı yönetim kurulu üyesi de olan mezkur muhterem sadece istenmeyen rektör olarak kalsa idi emin olun tercih edenler ile bu tercihe katlananlar arasında kanun, usul ve mesleki etik tenakuzu deyip geçmek mümkün olabilirdi lakin muhterem tam bir misyon elemanı olarak öğretim üyelerinin kanundan doğan çalışma güvencesi ve rejimi üstüne kanun delmek başta olmak üzere bugünlerde çalışanların başının büyük ve temel belası olan sözleşmeli çalışma statüsünün ihdasını da gerçekleştirmiş biri olarak tarihteki yerini almıştır.  Bakmayın tarihteki yerini almıştır kelamının böyle altı çizilesi yazıldığına onu şimdi sadece akraba ve yakınları anımsamaktadırlar, şüphesiz tarih arşiv ve çöplük başta olmak üzere çok çeşitli departmalara sahiptir ve mezkûr muhteremde layık olduğu departmana kayıt düşülmüştür. Tıpkı ardılları ve öncüllerinin başına geldiği ve geleceği üzere…

29 Aralık 2012 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Emre Kongar Hocanın anlattığı bir anı var, hani tam da konunun bir rektör atanması olmadığının her türlü karinesi vardır… “Yetmişli yılların sonunda iktidarda bulunan Milliyetçi Cephe Hükümeti kendi paralelinde bir mütevelli heyet atamıştı ODTÜ’ye. Onlar da Hasan Tan’ı rektör atamışlardı. Hasan Tan’ın atanması yasal olmasına yasaldı ama ODTÜ’nün Tan’ı rektör olarak benimsemesi olanaksızdı.

Tarihi bir olay yaşandı, tüm rektör yardımcıları, dekanlar ve bölüm başkanları istifa etiler. Üniversite Konseyi, Cahit Arf, ben, Rona Aybay ve Mustafa Doruk’tan oluşan bir “icra komitesi” oluşturdu. Komite, öğretim üyelerinin akademik yöneticilik görevini kabul etmeyerek rektörün yalnız bırakılmasını önerdi.

Bu öneriye birkaç istisna dışında uyuldu ve 9 ay boyunca görev kabul etmedi öğretim üyeleri. Dokuz ay sonunda Tan gitmek zorunda kaldı.

Sağcı basın bizim komiteyi “ihtilal komitesi” olarak niteledi ve hücuma geçti. Biz de basın toplantıları yaparak ve teker teker tüm parti liderlerini ziyaret ederek üniversitedeki direnişin siyasi olmadığını, tam tersine sokulmak istenen siyasete karşı bir hareket olduğunu vurguladık.

O sırada Genelkurmay Başkanı Semih Sancar’dan bir haber geldi. Direnişin nedenlerini o da bizden dinlemek istiyordu. Gittik. Grubun sözcüsü bendim.

Olanları özetledim. Sunuşumun sonunda Semih Paşa, “Benim aklımı kurcalayan bir nokta var. Benim de üniversitem var, Harp Okulu. Orada çıt çıkmıyor, ODTÜ’de ise sık sık sorunlar oluyor. Bunun nedenini bana anlatabilir misiniz?” dedi.

Bu soruya nasıl yanıt vereyim diye düşünürken, Cahit Arf Hoca, “Emre, paşamın bu sorusuna ben cevap vereyim” demez mi? Üzerimden büyük yük kalktı.

Cahit Hoca’nın cevabı harika bir üniversite tanımıydı. Önce soru sordu: “Paşam siz Harp Okulu’nda öğrencilere ne öğreteceğinizi biliyor musunuz?”

Olumlu cevap aldıktan sonra devam etti: “Paşam işte sorunuzun cevabı burada. Biz ne öğreteceğimizi tam bilmiyoruz. Üniversite, gerçeğin araştırıldığı yerdir. Gerçek araştırılırken çeşitli fikirler ortaya atılır ve bunlar da tartışmayı zorunlu kılar.”

Prof. Cahit Arf, dünya çapında bir matematikçimizdir, resmi, on liralık kâğıt paralarımızı süslemektedir…

Hasan Tan’ın kim olduğunu bilen var mı? 

Görüldüğü ya da görüleceği üzere Üniversiteye rektör atama meselesi sadece ve sadece bir tayin değil topyekün bir zaptırapt meselesi gibi durmaktadır. Genelkurmay Başkanı alakalı, Amerikan misyon heyeti alakalı, siyasi partiler alakalı, dini makam ve kurumlar alakalı, tarikatlar alakalı ve dahası tüm bu tali konumdaki zevat alaka kurmayı kendine hak görürken, asli unsur olan akademik kadro ile öğrencilerin bu işe müdahil olmalarına karşı… Kargalar bile gülüyor gayri, bu olayda da olduğu üzere…


Hiç yorum yok: