Pazar, Nisan 25, 2021

SALKIM SALKIM ASILACAK ADAMLAR

 

6-7 Eylül 1955 tarihinde, bu coğrafyada ne yazık ki hiç eksik olmayan acı günlerden ikisi daha yaşanıyor. Emperyalizmin adeta oyuncağı haline gelmiş coğrafyada bu kez de Kıbrıs’ta Yunanistan ve Türkiye karşı karşıya getirilir. Mezkûr kara günlerde; ellerinde kazma, balta ve sopalarla İstanbul sokaklarına dökülen bindirilmiş kıtalar gayrimüslimlere ait ev ve işyerlerini yakıp yıkmış, tecavüz ve gasp ve de darp olayları yaşanmıştı. Dönemin muktedirleri hemen ve hiç durmadan, bilmiyormuş numarasına yatarak, günün modasına da mütenasip olayı tertip edenlerin komünistler olduğunu ve en kısa sürede ele geçirileceklerini, açıklarlar. Olaylar en ince detayına kadar planlanmıştır. Hatta o kadar ki çok önceden hazırlanmış olmasından ötürü tutuklama listelerinde bile aşağıda örneklerine değinilecek abukluklar da yaşanır, önceden ölmüş lakin mimli kişilerde listededir, kimin umruna, ne gam ne tasa, maksat plan yürütülsün. Özel harbin gedikli paşalarından Sabri Yirmibeşoğlu’nun deyimi ile “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı. Sorarım size? Bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?” … Fazla söze gerek var mı? Zinhar… Neyse konumuz bu değil, biz konumuza devam edelim. Aziz Nesin’in 6-7 Eylül olaylarının hemen öncesi ve sonrasında yaşadıklarını anlattığı “Salkım salkım asılacak adamlar” kitabını okuyoruz. Aziz Nesin 6-7 Eylül olaylarının hemen ertesinde gözaltına alınır, idamla yargılanacağı söylentileri arasında tutuklanır, arkasından tertibin boşa çıkarılması üzerine serbest bırakılır, Aziz Nesin’le birlikte başta Kemal Tahir olmak üzere dönemin takip edilen mimlileri, suçlanmak için fırsat kollananlarından geniş bir tutuklama gerçekleşir. Yaşananlar ibretlik cinsinden olup, beğenildiği için devamı çekilen filmler benzeri devamı sürekli sahnelenmiştir canım Yurdumda… Kitap ibret vesikası niteliğindedir bana göre ve “ağlar mısın yoksa güler misin” faslından okunması elzem kitaplardandır. Muhtemelen yayınlandığı dönemde de şimdi de anlatılanları mesnetsiz bulabilecek insanlar çıkabilir lakin anlatılanların bırakın hepsini yarısı hatta çeyreği bile doğru ise, tüyleri diken diken edecek türdendir ve de vay gelmiş canım yurdumun başına.

Elim olaylar yaşanır, sıra plan gereği tutuklamalara gelmiştir. Dönem itibari ile Aziz Nesin’in olmayacağı bir komünist tevkifatı olabilir mi, olamaz şüphesiz… Lakin yukarıda da değindiğim şekilde plana uymayan bazı detaylar da yaşanır, belli ki görev alan yerel güçlerin bir kısmı anladığını uygular ya da bulduğunu tutuklar. Mesela, doğal olarak listede Esat Adil Müstecabi adında mimli bir avukat vardır lakin ofisine gelen siyasi polisler kendisini bulamazlar çünkü bir dava dolayısı ile bir süredir Anadolu’da bir kasabadadır. Mezkûr zat yoktur, peki ne olacak, liste nasıl tamamlanacak, derhal ortak Faik Muzaffer Amaç alınır. Hem ne fark eder, amaç listedeki komünist sayısını doldurmak değil mi, haaa Esat Adil haaa Faik Muzaffer… Bu badireyi böylesine zekice atlatan zevat çözemeyeceği bir başka vaka daha yaşar lakin çözümün nasıl olduğu konusunda bilgi sahibi olmadığını yazar Aziz Nesin. “Tayyareci Celal” diye bilinen Celal Benneci adında bir mimli daha vardır listede, görev erbabı zevat derhal malum adrese intikal ederler ve kapıyı açan karısına “Celal Benneci’yi istiyoruz” derler… Böylesine mahir durum karşısında ziyadesiyle şaşıran kadın; “Celal mi? O öleli 1 yıl oldu” cevabını verir… İşte burada bir kez daha olaylar karşısında derin ve ciddi araştırma ve soruşturma mevzularının nasıl geliştiğini anlıyoruz ve alkışlıyoruz. Evet, olur böyle şeyler diyelim, hani solcu iseniz, böylesine suçun kişiselliğinden dem vurularak yırtmanız kolay olmaz ve de olmamalı…

Aziz Nesin’e bir bilgi notu gelir; “6-7 Eylül olayının suçlusu olarak Sultanahmet alanında salkım salkım solcu asılacak” diye dönemin sıkıyönetim komutanı Nurettin Aknoz kaynaklı… Aziz Nesin duyum sonrasını şöyle naklediyor. “İnanılacak şey değil ve ben inanmadım. Biraz alay ettim. Güldüm geçtim. Deli mi bu herifler. Durup dururken insan asılır mı hiç! Hani adli hata denilen şey olmaz değil, olur; olur ama bu adli hata hem de salkım salkım insanları asmaya dek varmaz ki…” Evet Aziz Bey dalgasını geçiyor lakin onun zannettiği gibi değildir vaziyet… Ziyadesiyle vahim ve ciddidir vaziyet…

Aradan 5 çileli ve sıkıntılı DP yılı daha geçer, yolun sonuna gerçekleşen askeri darbe neticesinde gelinir. Şimdi de o dönemin mezkûr ve meşhur zevatı yargıç karşısına oturtulur. Aziz Nesin şöyle anlatıyor o dönemi; “Hükümet, milletvekilleri, birtakım generaller Yassıada’da yargılanıyorlar. Ben de gazeteci olarak duruşmaları izliyorum. O günkü duruşmada 6-7 Eylül olaylarından yargılanıyorlar ve tanık olarak bir yargıç albay dinleniyor. Kendim duymasam inanmam. Yargıç albayın sözleri şöyle: Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Nurettin Aknoz’un emri şuydu: Solcular 6-7 Eylül suçlusu olarak salkım salkım asılacak.” Evet, Aziz Nesin ne kadar ti’ye alırsa alsın, gelişmeler çok vahimdir ve irtibat, illiyet ve iltisak sahibi zevatın alınan ifadelerinden, hem de mahkemelerdeki hür beyanlarından, yani işkence ve cebir altında olmayan cinsinden, bunlar çok ciddi imişler…

Yine Aziz Nesin’in kaleminden devam edelim. “Demek, gerçek niyetleri bizi asmaktı. Belki altmışımız birden olmasa da içimizden seçecekleri on-onbeş kişiyi elbette başta en tanınmışları asacaklardı. (Bakın hala iyi niyetle içimizden on-onbeşimizi diyorum.) Suçu solcuların üzerine atacaklar, kendileri suçtan kurtulacaktı. Böyle bişey olsaydı, yani asılsaydık, insanlar bizim suçsuzluğumuza inanırlar mıydı? Hayır, inanmazlardı. Çünkü inanılmaz ve çünkü hiçbir mantık, hiçbir akıl, hiçbir vicdan, hiçbir sağduyu, hiç mi hiç suçu olmayan insanların asılmış olmasını kabul edemez. “Herhalde bir suçları vardı ki asıldılar…” diyeceklerdi. Olsa olsa cezanın ağırlığı üzerine tartışılırdı.: “Canım efendim, ne vardı idam edilecek, yazık oldu. Müebbet hapis verselerdi olup biterdi.”

Evet, kitap tam bir Aziz Nesin, kıssa ve hisse dairesinde… Hele o koca koca komutanların gücü kaybedip mahkemelerde süklüm püklüm haller içinde, yok ben demedim, yok ben yapmadım, yok benim emrimi yanlış anlamışlar, yok ben hatırlamıyorum, yok ben sünnet düğünündeydim, yok ben duymadım, acziyetleri ibretliktir… Peki, kıssanın hissesi kılavuz oluyor mu, zinhar…


Hiç yorum yok: