Cuma, Ocak 20, 2023

KOMİK OLMANIN BİNBİR HALİ

Adana’da yaşadığımız dönem; Sümer Mahallesi ana caddesinde “Sümer Taksi” durağı vardı, şimdi hala var mıdır bilmiyorum. Durağın karşısında da “Çirkin’in Kahvesi” yer alır ve biz de çok sık olmamakla birlikte burada oturur, çay içer, muhabbet ederdik. Buranın rutinlerinden olan ve neredeyse her gün birkaç kez yaşanan bir vaka var idi. Bir âdem-i divane tam taksi durağının karşısındaki kaldırımdan geçer ve o sırada taksi durağından kendisine bir laf atılır o da bir hayli uzun fasıldan ve zengin sinkaflı edebi kelamlar eder taksi durağındakiler de katıla katıla gülerler lakin o sırada caddeden kadınlar, kızlar geçer, kimin umurunda, milletin derdi varsa yoksa şamata, komiklik… Bir vade sonra bundan rahatsız olan biz gençler, gençliğimizin de verdiği cesaretle duraktakileri bu replikleri artık tekrarlamamaları konusunda uyardık ve sağ olsunlar onlarda bu isteği kırmadılar ve yerine getirdiler. Ertesi gün, âdem-i divane durağın karşısından bir aşağı bir yukarı geçiyor lakin duraktan kimse kendisine kelam etmiyor, o da bir daha geçiyor ve dikkatlice bakıyor, dinliyor, duraktan tık yok. Birden ara sokağa dalıyor ve yol çalışması için nehir yatağından getirilmiş çakıltaşlarının içinden olabildiğince irilerinden bir kucak topluyor ve durağın karşısına geçiyor, durağı adeta taş bombardımanına tutuyor ve aynı zamanda da son derece galiz sinkaflarla “neden laf atmıyorsunuz” diye duraktakilere bağırıyor.

Şimdi bu önemsiz gibi görünen hikâyeyi neden anlattığımı merak ediyordur okuyucu… Bizim buralarda da, kendisine yönelik laf edilmeme kararı alınmış olmasına rağmen kıyıdan köşeden lakin illaki akşam demlerinden sonra geçtiği klavye başından “komiklik olsun babından” sağa sola verip veriştiren bir muhterem bulunmaktadır. Bunun bu coşkulu halini gören birkaç kişide alkışı çakınca, coştukça coşuyor… Şüphesiz bunda alkışı çalanların adeta “kurtlar vadisinden” fırlamış derin felsefe görünümlü spot kelamlara düşkünlüğü de son derece tesirli oluyor. Tesir alanları kendi çekim alanları dâhilinde olunca da “laf etmem kararı alanlar” susmak durumundadır şüphesiz. Lakin bu atışlar artık bizim alanları hedef alınca da susmak kabil olmuyor. Kısacık da olsa bu konuya yönelik kelam etmek gerektiğine inanıyorum.

Bilindiği üzere geçtiğimiz günlerde “Çalışan Gazeteciler Günü” sene-i devriyesi vardı. Bu kapsamda 9 Ocak günü Çeşme Belediye Başkanı, gazetecileri davet ederek bir kutlama yaptı, ben kendi adıma çok önceden planlanmış ve ertelenemez önemli randevum gereği davete icabet edemedim, vay sen misin gitmeyen… 10 Ocak tarihinde ise Çeşme Kaymakamının davetine icabet ettim, vay sen misin giden… Mademki beni gazeteci kabulü ile davet etmiş bu iki makam, şüphesiz gideceğim. Gittim de ne oldu, brifing almadık, sıra bana gelince katıldığımız ve katılmadığımız detaylar üstüne görüşlerimizi özgürce ve göğsümüzü gere gere söyledik. Az ama öz söyledik, ama söyledik, davet edilmez isek de yazarçizeriz, yine söyleriz… Meyhane masalarında laf üreteceğimize… Beldemizin kaderini tayin eden mezkûr makamların arkasından fiskos kabilinden söz etmeyiz biz gazeteciler, davet edilir isek gider görüşümüzü söyleriz, uygun görmediğimiz görüşlere de şerhimizi koyarız. Gazetecilere de gerek kıskançlık gerekse de kompleks içinde bakanların yaptığı üzere arkadan laf üretmeyiz, üretemeyiz.

Sonradan sosyal medyada yayınlanan fotoğraflara bakarak adeta 2 önemli makamı, davetlere icap edenlerin sayısı ve kimlikleri üstünden kıyaslama sureti ve cüreti ile sözüm ona derin analiz yapıyor, kerameti kendinden menkul birisi. Ve daha da önemlisi “Belediye Başkanının Gazetecileri” ve “Kaymakamın Gazetecileri” gibi gayet sulu bir telakki şımarıklığında belki de komik olabilmenin bin bir hali sayılacak huş-u temaşa halinde fikir derç etmekten çekinmiyor. Bak efendi, sen belki böyle yaparak bir yerlere şirin görünmek heveslisi olabilirsin, senin şirin görünmen konusuna karışamam lakin benim de içinde bulunduğum fotoğraflar üstünden sözde komiklik yapmana gelince de söyleyeceğim çok kelam olur. Bak efendi, doğrudur biz taraflıyız, eyvallah, buna itirazım yok, lakin senin dahi bileceğin üzere ve tıpkı tirat attığın meyhane masalarındaki teşhis, tespit ve tasnif kalıplarına asla ve kat’a uymayız ve uzatmadan sana büyük usta Nazım’ın şiiri ile cevap vereyim, hani meşhur “bir provokatör üstünde hiciv denemeleri” şiirinden;

Delikanlıyı yere çalmak

Ve bir miktarı minasip elden almak

istedin!...

Elden alıp almamana

Karışmam ama,

Biz,

Gölgemizi bile çiğnetmeyiz adama!  

Diğer taraftan bir başka mekânda bir başka muhterem, bu farklı isim ve sayıdaki katılımcıların bulunduğu fotoğrafı hedef tutarak belki yumuşatma adına belki de komikliğe dar alandan diklemesine bir pas babında, ilave bir yorum yapar ve der ki; “belki bunlar Galatasaraylı ve Fenerbahçeli sportmenliğinde olabilirler”… Durur mu, keramet sahipliği kendinden menkul muhterem hemen ve kasten “sportmendirler” notunu düşüverir. Zaten günümüzde fazlaca rağbet gören son derece sığ ve kurtlar vadisinden fırlamış sahte aforizmalar tadında yaklaşımlar olunca ve muhteremin de ziyadesiyle mezkûr alanda maharetine ve mezuniyetine ve dahi liyakatine erişmek kabil olmuyor haliyle. Esasen bu kabil muhteremler için çok janjanlı bir laf kullanmaktadır insanlarımız, “çıkıntı”. Hani sınava girersiniz birden biri oradan “istediğimiz sorudan başlayabilir miyiz, öğretmenim” tadında… Yahu be çocuk, otur yerine, mutlaka senin de tutanaklara geçirmek adına bir kelam etmen gerekiyor mu? Belki de her çıkıntının bir takıntısı hülasa bir saplantısı olabilir deyip geçmek gerekir lakin tıp mensubiyeti olan biri olmamam hasebi ile bunu da yapamıyorum. Yapmak istesem de maalesef, büyük usta Neyzen Tevfik’in ünlü “ehli deve” metaforu ile bahsettiği dizeler geliyor dilime pelesenk oluyor. 

Zannedersin ki ulema, oysaki dünya âlem de bilir, senin bu güzel beldemizde işgal ettiğin alan, öğleden sonraları arabanı park ettiğin yer ve demlendiğin meyhane arasındaki alan ile sınırlıdır, hadi hakkını yemeyelim arada sırada uğradığın eczaneyi de bu alana dâhil edelim. Zannedersin ki; muhterem mürşid-i muazzama binaenaleyh atına da atlamış eylemiş irşat, titresin batıl, tadında ve dahi modunda, herkese yanlışını gösterecek ve söyleyecek, herkesi doğru yola davet edecek ulvi misyona haiz… Bu nedenle, birilerine laf soktuğunu zannederek tatmin olmanın bir haddi olduğunu bilmeli insan… Bugüne kadar sürekli siftinmelere de son olarak cevaben; Mevlana’dan bayağı bir baba söz…

Suskunluğum asaletimdendir.

Her lafa verecek bir cevabım var;

Lakin bir lafa bakarım laf mı diye bir de söyleyene bakarım adam mı diye.

Hiç yorum yok: