Cuma, Ocak 27, 2023

YAŞAR AKSOY ve “İZMİR 1922 YANGINI”

 

Yakın tarihimizin en üretken yazarlarından ve gazetecilerinden büyüğümüz Yaşar Aksoy 2022 yılı biter iken üzerine çok kitap yayınlandığını anladığımız, çok yazı yazıldığını bildiğimiz “İzmir 1922 yangını” üstüne, yine dantel işlercesine ve adeta bir doktora tezi derinliği, genişliği ve içeriğinde her kitapseverin mutlaka okuması gereken bir kitap yayınladı. Daha henüz basılmış iken, Yaşar Abi lütfedip imzalamış ve gazeteye adımıza göndermiş. Yurt dışında olduğum için hemen okuyamamış idim, gelir gelmez ilk işim kitabı okumak oldu. Bildiğim detayları bir kez daha hatırlar iken bilmediğim detayları da öğrenmiş oldum. Kitap taraflı yazarların yaptığı üzere sadece kendi görüş ve iddiasını kanıtlamak üzere yazı, vesika ve evrak seçen bir yaklaşımdan titizlikle uzak duracak bir şekilde lehte ya da aleyhte tefriki yapmaksızın ulaşılabilecek her yayının alakalı bölümünü belirterek ve alıntı yaparak ilerlemiş. Milliyetçi, ırkçı, dinci, şeriatçı, o dinden, bu dinden, bu milliyetten, şu milliyetten, şu ülkeden, bu ülkeden demeden ulaşılabilen her kaynaktan her bilgi derlenmiş, kıyaslanmış, yorumlanmış durumda. Yine haddimi aşarak bizim buranın meşhur deyişi ile Yaşar Abiye, “alkışım alasın” diyorum.

Özellikle belirtmek isterim ki ben ne bir eleştirmen ne bir tarihçi ne de bir edebiyatçıyım, ben hala okuyup öğrenmeye ve anlamaya çalışan duyarlı bir öğrenici olma kararlılığında olan biriyim. Bu nedenle kitap üstüne gibi görünen bu yazımı herkes öğrendiklerimin bir tekrarı tadında kabul etsin. Okudukça ne kadar da eksik olduğumu öğrendiğim bu hayatta görünen o ki eksiğimi de tamamlayamayacağım.  

Kitap müthiş bir giriş ile “teşekkür” bölümünde, Yaşar Abinin henüz okuyamadığımız “Kato Polemos” yani kahrolsun savaş kitabına Pamir Bezmen’in bir kitabında yaptığı gönderme var. “Ben genlerimdeki Giritliliği hep hissederim, Selanikliliği de… Keşke artık kavga da, soykırım da bitse de rahat yaşayıp hayatın zevkine varsak. Ecelimizle ölsek. Mezarlarımızın talan olmayacağı yerlerde gömülsek. Çoluk çocuğumuz da öyle. İsteyen gidip oralarda yaşasa, isteyen buralarda. İnsanlar, devletler, ırklar, dinler arasında barış olsa. Sevgili Yaşar Aksoy’un kaleme aldığı kitabının başlığı ile haykırıyorum: Kato Polemos! Kahrolsun Savaş! Ona yürekten katılıyorum”. Bu görüşlere bir avuç savaşsever dışında katılmayacak kimse yoktur sanırım. Evet, bence de kahrolsun savaş, yaşasın mutlak barış…

Kitap müthiş İzmir panoramaları da veriyor, yerli ve yabancı yazarların kaleminden, gezginlerin gözünden… Öyle satırlar var ki insan hayıflanıyor vallahi, o günleri görememiş olduğuna… Sayılarla İzmir’in nüfus dağılımı, gazeteleri, matbaaları, otelleri, meyhaneleri, çayhaneleri, fabrikaları ya da işletmeleri hülasa her dalda detayları da barındırıyor, işgal günlerinde ve daha öncelerindeki…

Maalesef, dönem itibari ile Yunanistan muktedirlerinin işgal taşeronluğu üstlenmesi üzerine yüzyıllara sarih birlikte yaşama kültürüne örnek teşkil edebilecek ilişkileri yerle bir eden savaşın fitili ateşlenmiştir. Ege Bölgesi boydan boya işgal edilmiş, katliam, açlık, yoksulluk yerli halklara tam teşekküllü yaşatılmış, her işgalin kaçınılmaz bir sonu vardır kuralı gereği artık ricat kapıya dayanmıştır. Yaklaşık 15 günlük ve yaklaşık 400 km.lik ricat hattı boyunca köyler, kasabalar, şehirler ve dahi ovalar, ormanlar yakılmış, “ya benimsin ya kara toprağın” misali geri alacaksınız ama yanmış yakılmış vaziyette tesellüm edilecektir edası ile… Yakılan yıkılan ev, işyeri ve ibadethane sayıları şehir şehir veriliyor kitabın ilgili bölümlerinde… Tahribatın büyüklüğü karşısında insanın aklı duruyor. Ve nihayetinde İzmir 1922 yangını yaşanıyor, 13 Eylül 16 Eylül aralığında. Bugün bile bakıldığı zaman büyüklüğü karşısında insanın hayrete düşmemesi imkânsız. “Kültürpark” olarak tanzim edilen bu devasa alan, “Gâvur İzmir’in” bir parçası olarak yanıp kül oluyor. Ermeni mahallesi olarak adlandırılan mezkûr alanın yakılmasına ya da yanmasına yönelik farklı farklı kesimlerden inanılmaz iddialara ve tanıklıklara dayalı beyanlar var kitapta. Kimileri Rumları, kimileri Ermenileri kimileri Türkleri suçlu koltuğuna oturtarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Yaşar Abinin kitabı; yangın üstüne çok çeşitli arşiv bilgilerini gün ışığına çıkarır iken çok çeşitli tanıklık ve bilgilerin bir araya gelmesine vesile olmuş.

Yangın için “ya benimsin ya kara toprağın” yaklaşımı içinde Ermeni ve Rum çetelerini hedefe koyanların ittifakla beyan ettikleri “3 yıl sonra tekrardan ele geçirilen bu çok önemli şehri neden Türkler yaksın, hiç akla uygun değil” postulatı mucibince telakkisi akla en uygunudur, bence de… Lakin ilerleyen bölümlerde de, Selanik 1917 yangınının sadece Türk, Müslüman ve Yahudi mahallelerini kapsaması “azınlık savuşturma harekâtı” olarak değerlendirilmiş olması da bir başka gerçek olup İzmir için de geçerli olma ihtimalini düşünmeden edemiyor insan…

Bence en çarpıcı yorum, Fransız Donanma Komutanı Amiral Domesnil’in eşinden geliyor, “Şehri kim ateşe verdi? Rumlar, “Türkler ateşe verdi” diyor, Türkler ise Rumları suçluyor. Ermeniler, “Yahudiler ateşe verdi” diyor. Yahudiler ise suçu Ermenilere yüklüyor. Gerçeği bilmek neye yarayacak? Öç almaya mı? Zalimliğin gerekçesi bazen öç alma duygusudur ama bu duygu zalimliğe meşruluk kazandırmamalı. Tarih, gerçeğin kanaviçesine işlenecek. Soruşturma komisyonları çalışıyor. İşin içinde sigorta şirketlerinin büyük çıkarları olduğu anlaşılıyor. Ölenlerden, hastalardan, felaketzedelerden kime ne?”. Detay gibi görünse de; dönem itibari ile İzmir’in yangın kontrol teşkilatı olan İtfaiyenin müdürü Mösyö Greskoviç isimli yabancı tebaalı birisidir ve başta İngiliz, Alman ve Fransız sigorta şirketlerinin adına bu görevi yürütmektedir. Sigorta şirketleri aleyhine açılan mahkemelerin de detayları var yer yer kitapta… Enteresan konular…  

Maalesef; Yunan 5/42 numaralı “Evzon Yangın Tümeninden” ve komutanı kara şeytan lakaplı Albay Palastiras ve faaliyetlerinden ve Ermeni Komutan Torkum’dan bahsedecek yer kalmadı. Sonuç itibari ile İzmir panoramaları başta olmak üzere, İstiklal Harbi temalı dünya siyaseti ve İzmir Yangını ve dahi sonradan karşımıza Kıbrıs’ta çıkacak EOKA kurucusu Albay Grivas ve 3 yıl boyunca ve sonuçta boydan boya yanan Ege Bölgesinde yaşanan trajedinin unutulmaması için, Yaşar Abi’nin bu kitabı mutlaka başucunda bulundurulmalıdır.

Kitapta; Mustafa Armağan ve de özellikle “keşke İstiklal harbi olmasaydı, keşke Yunanlılar kazansa idi” gibi subuk görüşleri ile tarihe kayıt düşülen Kadir Mısıroğlu gibi, sadece görüşlerini ispata dayalı bilgileri muteber sayan diğer bilgileri görmezden gelen, seçici ve seçkinci ve dahi tarihçilikleri tartışmalı kişilerinde görüşlerine yer verilmesi, ulaşılabilen tüm görüşlerin yansıtılması açısından enteresan bulduğumu söylemeliyim. Gerçekte onların tanıklığına ya da görüşlerine ihtiyaç var mı idi? Bilemiyorum.  

Sonuçta, Yaşar Abimizin şu değerlendirmesine katılarak noktalayalım; “İzmir yangını konusunda hiçbir millet suçlanamaz. Türkler yaktı, Yunanlılar yaktı, Ermeniler yaktı şeklinde kurulan cümlelerle başlayan her iddia, daha baştan çökmeye mahkûmdur. Çünkü milletler masumdur.”

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Halkları suça iten ve suçlu duruma düşürenler siyasi yöneticilerdir.

Adsız dedi ki...

Bir solukta okudum. Kalemine saglik Yaşar abim, nefis bir yazi Ruhi abicim.
Ve teşekkürler Kırmızı Kedi

g.erakyol@hotmail.com dedi ki...

süüper. bir çalışma ve tesbit teşekkürler yaşar üstad