Osman Abimiz ile ebediyete intikalinden bir vade önce, kuzeninin işyerinde karşılaştık, yayınlanan kitabımdan “neden kendisine imzalayıp vermediğimi” söyleyerek biraz yüksek perdeden takılınca, derhal çantamdan çıkarıp imzalayıp vermiş idim. Osman Abimiz Çeşme’de yetişen tüm benzerleri gibi, gerçek Çeşmeliliğin ziyadesiyle kendisine kattığı kibar, nazik ve beyefendi tavırlarını örnek almaya çalıştığımız birisi oldu her daim. Baba Cemal Şakar büyüğümüz olabilecek en üst perdeden beyefendi ve olabilecek en üst perdeden “esnaf” birisi olup, Çeşme’nin ticari manada ilk reçel imalatçısı olduğunu hatırladığım birisidir. Şimdilerde güzellik malzemelerinin satıldığı, Haralambos Kilisesi karşısına denk gelen yerdeki dükkânı içinde Cemal Şakar büyüğümüz her daim traşlı, özenli, uzun, narin ve düzgün fiziği ve belden bağlı beyaz önlüğü ile Çeşme Çarşısının önemli ve sembol isimlerinden birisi idi. Çocukları da bu özelliklerini muhtemelen tamamını babadan alarak üstüne de yeterince koyarak kendilerini geliştirip kalıcı isimler haline gelmişlerdir Çeşme’de…
Çeşme dönem itibari ile küçük bir sahil kasabası olup, son durak olduğu için de işi olmayanın uğramadığı, gayet sakin, insanların birbirlerini ziyadesiyle tanıdıkları, birbirlerine saygı ve hürmet gösterdikleri ekonomik ve sosyal olarak da görece kapalı bir yerleşim yeridir. Kuruluş günlerinden itibaren gelenekselleşmiş küçük çiftçilik, liman olma özellikleri ile sebze, balık avcılığı ve gayet küçük ticaret hacmi ile sınırlı olanaklarla lakin huzurlu ve görece mutlu bir yaşam devam etmektedir. Osmanlı döneminin önemli “iskelesi” olma ve dolaysı ile de önemli askeri bir üs olma dönemi artık çok gerilerde kalmış olmakla birlikte mezkûr ticari ve sosyal hayatın bakiyesi devam etmekte. Yine Osmanlı döneminin tımar düzeni içerisinde teşkil edilen ziraat düzenine mütenasip adalardan getirilen farklı din ve etnik yapılardan insanların genel manada ahenkli hayatı güne uyarlanmış hali ile devam etmekte olup, yaygın hoşgörü ve müsamaha ortamı söz konusudur. Bu genel ortam bugünlere kadar gelen ve halen devam etmekte olan bir sosyal mutedil ortam yaratmıştır. Arada gerek yanaşma gerekse de yerleşme yöntemi ile gelenlerin yarattığı gerginlikler yaşansa da genel manada yazının konusu Osman Abimizin şahsında tezahür eden tevazu, müsamaha ve tolerans her daim hakim olmuştur.
Osman Abi ile ilk muhabbetlerimiz benim yeni yeni delikanlılığa geçiş dönemimde İzmir’e alışverişe gittiğim dönemlerde kendisinin çalıştığı “Ordu Pazarında” mutlaka gider görürdük. Ordu Pazarı dönemin önemli ihtiyaç maddeleri satan lakin sadece ordu mensuplarına hizmet veren bir kuruluşu idi. Ürün fiyatları ise piyasanın neredeyse yarısı ve kalite ise iki katı gibi idi, hatırladığım. Ordu pazarları, yine hatırladığım kadarı ile 27 Mayıs askeri darbesini müteakip askerin yoğun bulunduğu kentlerde ordu mensuplarının temel ihtiyaçlarını ucuz ve kaliteli karşılanması maksadı ile bir nevi tüketici kooperatifi tarzında kurulmuş teşkilatlar idi. İzmir’deki mağazası ise Milli Kütüphane Caddesinde çok katlı bir mağaza idi, yine yanlış hatırlamıyorsam üst katında bir kafeterya vardı… Farklı katlarda farklı ürünlerin satıldığı bu mağaza, dönemin ruhunu, dayanışma ahlakını ve dayanışanların gücünü, dayanışanların kimliğini, gücün kaynağını, kaynağın kudretini göstermesi bakımından kayda değer bir yapıdır. Mezkûr güç, başkalarının dayanışmalarına fazlaca hoşgörülü bakmaz iken kendilerinin de dokunulmaz oldukları gücün tılsımı hasebiyle düşünmekten olacak başlarına benzer şeylerin gelebileceğini hiç hesap edememişler. Şüphesiz artık Canım Yudum 20’lerin ruhuna sahip değil, bilakis 50’lerde içine cin girmiş, 80’lerde kahrolsun muarızlarımız teraneleri hâkim kılınmış, 2000’lerde devletin faaliyeti sadece vergi toplamak ve güvenlik sağlamakla sınırlandırılmış vaziyettedir. Dayanışmanın ifadesi kooperatifler, konut kooperatifleri muaf tutularak tukaka kabul edilmiş ve dahi dağıtılma sürecine girilmiştir. Devlet don üretmez hafifliği ve istihzası ile ne var ne yok sat sav noktasına gelinmiştir. Bu çerçevede Ordu Pazarları’da önce OYPA adı altında şirketleştirilip, sonrada yok kar etmiyor yok rekabet edemiyor bahane ve teraneleri ile günde yaklaşık 30.000 kişinin alışveriş yaptığı yerleri gözden çıkarmışlardır. Neyse konumuz bu değil lakin yeri gelmiş iken kolay unutanlara hatırlatma servisi babından olsun istedim…
Osman
Abi, aynı zamanda her Çeşmeli gibi bir deniz düşkünüdür, lakin fazlası ve zıpkınla
balık avcılığı konusunda da her daim konu açılınca detaylı fikirleri ve anıları
olduğunu görür ve büyük bir keyifle dinlerdiniz. Özellikle şimdilerde artık
aramızda olmayan Palaçaki (İsmet Gökseloğlu) ile zaman zaman anlattıkları avcı
muhabbetlerine şahitlik ettim.
Bu
vesile ile artık aramızda olmayan, öncelikle Cemal Şakar büyüğümüz ve çocukları
Akın ve Osman abilerimizi ve diğer tüm büyüklerimizi de saygılar ile anıyor,
nurlarda olmalarını temenni ediyorum.
1 yorum:
Çeşmeli ler çok şanslı senin gibi bir yazarları olduğu için.
Yorum Gönder