Cumartesi, Eylül 23, 2023

BİRA AĞACI ve INCREDIBLE INDIA

Hindistan’da çalıştığım yıllarda, Palmiye ağaçlarının o güne kadar bilmediğim bir özelliği ile karşılaştım, benim için inanılmaz bir şey idi, Palmiye ağacının bu türü burada “Bira Ağacı” diye biliniyor ve kullanılıyordu. Şüphesiz ağaç bira ağacı değil lakin palmiye ağacının tepesindeki bölümde yeni oluşan filizlerin uçları kesilmekte ve kesikten gelen sıvı uygun kaplarda biriktirilmekte, biriken bu meyve suyu görünümlü sıvı esasen hemen tüketilirse iç açıcı, ferahlatıcı ve hafif bir içecek olup, içilirken de son derece serinletici bir duygunun oluşmasına neden olan şekerli bir tada sahiptir… Biriktirilen bu sıvı biraz bekletilince muhtemelen bir fermantasyon süreci yaşıyor ve ekşiyor ve de taze ve ham bira tadına erişiyor. Bu yüzden bizler de bira içen yöre insanının söylediği üzere bira ağacı diyoruz. Bu sıvıdan mezkûr alkollü içeceğinin temin edilmesi faaliyetinin antik çağlardan bu yana yapıldığını ve bir ağaçtan iyi bakımlı olmak koşulu ile yıllık 400-500 lt’ye kadar ulaştığını öğrenmiş idim. Lakin yasal olarak engellenmiş olmasına rağmen kaçak ya da “yarı yasal” olarak yaygın kullanmakta idi, muhtemelen şimdi de öyledir. 

İlk kez bunu Yeni Delhi yakınlarında inşaat malzemeleri için bir piyasa araştırması yapar iken uğradığımız bir fabrikanın bahçesinde bize ikram edilen bu serinletici sıvının aynı zamanda keyif verici bir içecek olduğunu hayretle görerek öğrendik. Palmiye ağaçları ile kaplı bahçede ağaçların gölgesinde hayli sıcak geçen mevsimde serin bir ortamda oturur iken yetkili muhteremin teklifi ile bu tılsımlı sıvıyı denemek istedik. Teklifi kabul beyanımız üzerine hemen bir ilgili çağırıldı, kendi dillerinde talimatı alan kişi de hemen yüksek ve dalları sadece tepede bulunan ağaca elindeki şişelerle birlikte tırmanmaya başladı. Bir maymun çevikliği, çabukluğu ve güveni içerisinde tırmanan kişi ağacın tepesinde gerekli kesme ve akıtma ve akan sıvıyı toplama işlemlerini tamamlayıp aşağıya indi. Yaklaşık 1 saat sonra tekrar tırmanıp sıvıların toplandığı kapları alarak aşağıya gelen muhterem kaplardaki sıvıyı, mezkûr ağacın yapraklarını bir tas gibi kıvrılmış halinin içine servis ederek ikram etti… Müthiş, biraz beklemiş içecek tüm kural ve kurumları ile taze bira…

Türkiye’ye dönüşümde bu hatıraları anlatınca galiba da biraz süsleyerek anlatmış olmama istinaden, ziyadesiyle abarttığımı beyan etti, başta çocuklarım… Fazla abartmadın mı diye yapılan bu eleştirilere cevabımız mezkûr içeceği tattırmak olmalı idi… Ve en kısa zamanda bu fırsat doğdu…

Çocukların ilk gelişlerinde, klasik Hindistan faaliyetleri dışında behemehâl bira ağacı ziyareti ve tadımı yapılmalı idi ki dozu kaçan eleştirinin cevabı olsun. Hemen bildiğimiz yer olan mezkûr fabrikanın oraya gidildi, gerekli olan her şey gereğince gösterildi, ispata istinaden artık konu biranın tadı, kokusu, rengi, alkol derecesi vs gibi teknik detaylara geçildi nihayetinde… Artık abartıyorsun ya da abarttın gibi ifadeler geride kalmıştı.

Güney Hindistan eyaletleri Andhra, Tamil Nadu başta olmak üzere birçok eyalette, Palmyra Palm” (bilimsel adının da Borassus olduğunu öğrendiğim) “Bira Ağaçlarına” yaygın biçimde rast gelinmektedir. Taze sürgünlerin kesilerek akıtılan sıvının taze iken iç açıcı ve keyif verici ve de kısa sürede fermante olmasını müteakip bira olarak içilmesinin yanında palmiye meyvesi de değişik sunumlar ile tüketilmektedir. Bu sıvı bazı yerlerde kristalize edildikten sonra şeker, sıvı halde iken de su ilavesi ile şurup gibi hazırlanmakta olduğunu da beyan ettiler. Kahveye ve çaya tatlandırıcı olarak kattıklarına da şahit oldum birkaç kez. Her bir parçasının farklı farklı amaçlara yönelik kullanılmasından ötürü yerel insanlar bu ağaç için “Tanrının bir lütfu” değerlendirmesi yaparlar ve göründüğü kadarı ile bu değerlendirmede herhangi bir abartı görünmemektedir. Yörede dinlediğim kadarı ile mezkûr ağaç yaklaşık 700-800 farklı alanda kullanılabilir bir ağaç imiş… Lakin yaygın olarak yaprakları hasır, sepet, yelpaze, şapka ve şemsiye hatta liflerinin uygun olması hasebiyle de ip ve urgan yapımında kullanılmakta olup çok eski devirlerde de papirüs benzeri üzerlerine yazı yazılmakta imiş. Palmyra palm ağacının hindistan cevizine benzer meyveleri de 10 ila 15 cm çapa kadar erişebilmekte olup kabukları siyah renkli ve muz hevenkleri gibi kümeler halindedir. Meyveler üst kısımlarından kesilmek suretiyle açılır içinde yine Hindistan cevizi benzeri beyaz etli bir bölüm ve içerisinde lezzetli ve içilebilir bir sıvı bulunmaktadır. Palmyra palmın meyvelerinin lifli dış kısmı da çiğ, haşlanmış ya da kavrulmuş olarak yenebiliyor. Ayrıca meyvenin orta kısmında jelimsi bölümden de bazı yerlerde tatlılar ve tatlımsı yemekler de yapılmakta imiş… Kâğıt olarak kullanılmasını fiilen görmedim lakin anlatıldığı ya da benim anladığım kadarı ile de uygun şekil, boyut ve olgunluğa erişmiş yapraklar toplanıyor tuzlu suda kaynatılıp koruyucu olarak da zerdeçal tozu sürülüyor müteakiben de kurutuluyor. Yeter miktarda kurumuş yapraklar “ponza taşı” ile parlatılıyor şekil düzeltmesi manasında kesiliyor ve düzeltiliyor, yaklaşık her yaprağın dört sayfaya denk gelir şekilde bir araya getiriliyor ve sonra demetler haline getirilerek bağlanıyor. Diğer taraftan ağacın gövdesinden elde edilen kereste ise sert, ağır ve hayli dayanıklı olup bu yüzden inşaat sektörü açısından oldukça değerlidir. Bazı bölgelerde bu dayanıklı gövdelerden “kano” yapıldığını da duydum ama görmedim.

Hindistan’a yurtdışından gelir iken havaalanı çıkışına kadar birkaç yerde kocaman panolarda “incredible İndia” diye sizi karşılayan bu ülke esasen de tam da bu spot ile anlatılmaya çalışıldığı üzere “inanılmaz” bir yerdir. Çalışma hayatımın Mısır’dan sonra benim açımdan bir şans olarak değerlendirilebilecek bu ülkede neler gördüm neler…

İlk gelişimde, havaalanından bir taksi ile ayrılıp önceden rezervasyon yaptığım otele giderken, gerek içinde bulunduğum taksi gerekse de diğer tüm araçların hiç durmadan fasılasız “korna” çalmasının ne gerekçesi olabileceğini anlayamadım. Hatta varıp varmadığımı kontrol için beni arayıp ilk izlenimlerimi soran patrona, “Hintliler gelişimden son derece memnun oldular, sürekli korna çalıp, kutlama yapıyorlar” demiştim de karşılıklı katıla katıla gülmüş idik… İstisnasız taşıt trafiğine çıkan her aracın arkasında “Horn please” ya da “blow horn” yazılarının o günde bugün de yoğun ve resmen keşmekeş denilebilecek trafiğin dikkate alınması uyarısının dışında ne anlama geldiğini anlayamadım. Bunun içinde bu kadar yaygaraya ihtiyaç var mıdır, bilmiyorum…

Bir de sokağa “idrar tahliye” geleneği var ki gerçek manada “incredible”… Her Hindistan yetişkin erkek vatandaşı açısından dayanılmaz bir haz ya da faaliyet olduğu çok aşikâr olan bu eylemin hele de yeni bir yapılmış bir duvar olursa abartarak söylüyorum emin olun önünde sıra oluşur… Bir gün İsviçre’de eğitim görmüş bir Hindistan vatandaşı ile sohbet ederken bunun neden böyle olduğu ve nasıl izah edilmesi gerektiğini sorduğumda, aldığım cevap ciddi mi şaka mı anlayamadın lakin “bir özgürlük işaretidir” demiş ve ben de “desene sadece erkekler özgür burada” deyince konunun değişme sırasının geldiğini anlamıştım.

Sonuç itibari ile; başta Taç Mahal, Agra Kalesi, Jaipur kenti, Red Ford, Akshardham Tapınağı, Lotus Tapınağı, 20 binden fazla tapınağı olduğu söylenen Varanasi olmak üzere daha yüzlerce gezilecek, tarihi, kültürel, doğal ve fantastik güzellikleri olan bu ülkenin “ölmeden önce görülmesi gereken yerlerden” olduğunu söylemek gerekir.

2 yorum:

Cansn dedi ki...

Sizin seyahatlerinizi okumak büyük bir keyif. Paylaşımlarınız için çok teşekkür ederim

ruhi mehmet çilek dedi ki...

teşekkürler. alkışlarınızla yazıyorum...