Cuma, Aralık 13, 2024

MEHMET ERKÜÇÜK ÇEŞME’NİN EFSANE GOLCÜSÜ


Mehmet Erküçük; arkadaşlığı insana sükûnet, uhulet ve suhulet zerk ve telkin eden, bankacılık hayatı güven veren, futbolculuğu her daim gol ve galibiyet vaat eden birisi olarak akıllarımızda ve hatıralarımızda yerini alacak… Onu artık babacan ve kendine güveninin timsali olan adeta bir çocuk masumiyetindeki gülücüğü ile her daim hatırlayacağız. Maalesef Mehmet’i de kaybettik, aniden vefat haberini alınca, içim burkuldu, burnumun direği sızladı, gerçekten çok çok üzgünüm. O iyi bir dosttu, o iyi bir insandı, o iyi bir futbolcu idi, o iyi bir bankacı idi, say say bitmez iyi tarafları… Onu çok özleyeceğiz.

Mehmet’ten özellikle kafa toplarına çıkarken omuz, kol ve dirsekleri ölçülü kullanma konusundaki başarılarını diğer arkadaşlarına aktarırken bir izlemiş olsaydınız, hem dinleyenleri de, öğretme ve öğrenme arzusu tekmili birden… Hülasa 1970’li senelerin en önemli golcülerinden Mehmet Erküçük takdimimdir, bilebildiğim, anlayabildiğim ve hatırlayabildiğim ölçüde… Eğer erken dönemde sakatlanmayıp da konuşulan ve bildiğim transferi gerçekleşmiş olsa idi, sonradan Fenerbahçe’ye birkaç futbolcu vermiş bir takımın oyuncusu olacak idi…

Tek vuruş ve kafa toplarındaki beceri ve başarısı tartışılmaz birisi idi, efsane golcümüz… Dar alanda top saklama, top tutma, top saklarken vücudunu kullanma, kollarını ve omuzlarını kullanma konusunda son derece mahir bir golcü idi. Kontratak futbolundan daha ziyade set oyununa daha yatkın bir doğası vardı ya da ben öyle hatırlıyorum. Futbolun basit kuralı, basit oynamak, kazanabilmek için gol atmak, gol attıkça kazanmak, kazandıkça sevinmek, sevindikçe arkadaşlarınız ve antrenörleriniz tarafından seçilmek, sevilmek ve sayılmak olup, Mehmet bunların tamamını bihakkın doyasıya yaşamış ve yaşatmış birisidir… Hele Mehmet’in golcülüğünün artışını siz bir de Çeşme Gençlik kadrosuna, bana göre dönemin çok önemli bir golcüsü olan Şerif Gün’ün katılmasından sonra görmüş olsaydınız… Rakip savunmacıların biri ile nasıl başa çıkarım diye düşündükleri dönemde ikisi bir arada iken neler olmaz neler… İşte neler oldu, neler… O devirdeki Çeşme Gençlik hem de çok kısıtlı imkânlarla ve tamamı Çeşmeli topçularla senelerce fırtına gibi esti durdu… Gol atma rekorları kırıldı… Hâsılı Çeşme Gençlik fırtına gibi eserken en uçtaki pozisyon Mehmet’e aitti… Efsane kadronun sağ açık ve sol açık mevkiinde Nail Barutçuoğlu ve Latif Çelebi dripling, çalım ve top kullanma maharetleri yüksek hızlı oyuncuların taşıdığı topları Mehmet deyim yerinde ise leblebi gibi gol yapardı… Bizler de tribünde hem takımımızın başarılı olması hem de bu başarıyı bizim arkadaşlarımızın bize yaratması ile sevinçten “sekiz köşe” vaziyette izlerdik. Defansta “Kedi” lakaplı birkaç yıl önce kaybettiğimiz dostum Tufan Çınar ile uzun ve sağlıklı ömürler dilediğim Güngör Yamaner önlerinde bana göre şansı azıcık yaver gitse idi, azıcık elinden tutan olsa idi, bir de arkadaş grubunun azıcık doğru tespit ve tayini olsa idi, birkaç tane “imparator” edecek meziyet ve maharetteki Hasan Soma, bu efsane kadronun bel kemikleri olmuşlardır. Bu isimleri saydığıma bakıp sadece bunlar mı demeyin, yine futbola verdiklerinin çok çok azını futboldan aldıklarını bildiğim yine bana göre döneminin çok başarılı oyuncularından efsane kaleci Arif Çilek, müthiş orta saha Agili Ergun Mütevellioğlu, sol bek Davul Ahmet Keleş, sağ bek Yanık Hüseyin… Hele topu ayağıyla değil de gözü ile oynayan Kadri Karataş ve onu huyunu değiştirsin diye verilen çabaları hatırlayınca, emin olun kendimi çok çok şanslı hissediyorum, hani oynama becerisi ve kabiliyeti gösterememe rağmen bu kadar çok iyi futbol bilen ve oynayan dostlarla yarenlik etmiş olmanın mutluluğu hala beni gururlandırmaktadır. Bu futbolcuları izlemeyenler şüphesiz bu yazdıklarımı pek anlamlandıramıyor olabilirler lakin izleyenler hala daha 1974 yılının Hollanda ve Almanya milli takımlarının karışımı futbol tadını almaktadırlar… Boşuna değildi herhalde, Göztepe ve Altay takımlarının her hazırlık döneminde kendilerine rakip diye Çeşme Gençlik’i tercih etmeleri… Takımın başındaki ve diğer yöneticilere haksızlık olmasın lakin neredeyse takımın her şeyi maalesef o da artık aramızda olmayan, “Makiko İsmail Denizli” benim adıma unutulmazlar listemin başındadır. Hani herkes Mustafa Denizli’nin abisi diye söyler ve hatırlar lakin bana göre Mustafa Denizli, İsmail Denizli’nin küçük kardeşidir, nokta… Müthiş bir futbol ve dama dâhisi İsmail Denizli maalesef birçok benzeri gibi gölgede kalmıştır… Mesela ben yetkili olsa idim tartışmasız Milli Takım Teknik Direktörü İsmail Denizli olurdu ve herkes görürdü neler olabileceğini…

Mehmet; tarımsal faaliyetlerin özellikle de tütüncülerin desteklenmesine müteallik kurulmuş “Türkiye Tütüncüler Bankası” Çeşme şubesinin en eski memurlarından sayılabilir. Mezkûr banka Canım Yurdumun abuk subuk özelleştirme sevda ve furyasının kurbanı olarak bir dolu değişik patronaj ve adlarla sahne almaya devam etti sonraları, nihayet her ölümlü gibi o da sizlere ömür… Demek ki patronların, ya ihtiyaçları bitti, ya yönetemediler, ya yönetmek istemediler, ya fahiş kârlarla başkalarına sattılar, ya içini boşaltıp batırdılar, artık doğrusu neyse bu banka özelinde… Mehmet, Tütünbank’ın şube müdürlüğüne de yaptı bir vade, başka dost ve arkadaşlardan dinlediğim kadarı ile ihtiyaç sahiplerine kaideler ve mevzuat çerçevesinde her türlü kolaylık ve desteği göstermiştir. Zaten böyle olması da tam onun ruh ve doğasına mütenasip bir durumdur. Bankadan emekli olduktan sonra da her Canım Yurdum emeklisi gibi çalışmaya devam etti. Önce döviz büroları furyasının Çeşme’ye yol düşürmesi sonucunda kurulan “Bamka Döviz Bürosunun” yöneticiliğini yaptı, dönem itibari ile benim de emekli olup köyüme dönüşüm sebebiyle daha sık görüşür hale geldik. Esasen Erküçük ailesinin fertlerinin hepsi bildiğim, muhabbetim olan insanlardır, Abi Ahmet Sağlık Bakanlığı emeklisi ve küçük kardeş Hasan da eski futbolculardan olup lakabı da, fizik ve stilinin benzemesi sebebiyle Hollandalı futbolcu “Rensenbirink”ten mülhem olup gençlik senelerimizde yaz akşamları neredeyse her gün yolumuz bir yerlerde kesişen birisiydi. Mehmet, "Bamka Döviz'den" sonra da çalışmaya devam etti ama bu seferde yine futboldan kopmadan…

Rahatsızlığı öncesi zaman zaman Nadir Ergun, ismet Karadede, Hayrettin Barbaros ve Alparslan Koparal gibi arkadaşlarımız başta olmak üzere kalabalık gruplar halinde havanın da müsaade etmesine bağlı Meydan Cafe’de çay içip muhabbetler ederdik… Sohbet konularımız futbol ağırlıklı gibi görünse dahi esasen Canım Yurdumun yakıcı gündemi ne ise bizim de oydu… Futbol yanında, kitap, edebiyat, sinema gibi konular da menüde has yerini alırdı… Bir gün dönemin en yaygın konuşulan konusu “Badeci Şeyh” olunca, son okuduğum Timur Soykan’ın “Badeci Şeyhin Sır Odası” adlı kitabından bahsedince Mehmet ve İsmet hayretle ve inanmaz gözlerle bana baktılar, ben de kitabın doğrudan mahkeme aşamasındaki iddia ve savunmalarından meydana geldiğini söylemiş idim. Baktım bu 2 arkadaşım ziyadesiyle merak buyurdular hemen ikisine de internet kitap evlerinin birinden mezkûr kitabı satın alıp hediye etmiştim. Mehmet’ten inanılmaz geri dönüşler aldım…

Başta Mehmet olmak üzere artık aramızda olmayan tüm dost ve tanıdıklarımızı saygı ve hürmetle anıyorum…

 

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Ne güzel anlattın değerli arkadaşım sağ ol var ol görüşmek üzere sevgilerimi sunarım ..