Cuma, Ocak 24, 2025

DÜŞMAN TEL’İNATI NASIL OLURMUŞ

 Balıkesir’e yolumun düştüğü çok defa maalesef “Kuvayı Milliye Müzesine” hiç gidememiştim. Canım Yurdumun her tarafı müzelik hakikaten, kâh arkeoloji, kâh etnografya, kâh resim heykel, kâh tarih coğrafya, kâh kent belleği velhasıl yüzlerce farklı disiplinlerde ve temalarda yüzlercesi… Çok büyük çoğunluğu Kamu Müzeleri olmakla birlikte az da olsa özellerine rastlamak mümkün…

Balıkesir Müzesini konu eden bir “Tarihe not düşürmeyi” mutlaka yapmalıyım dedim. Şüphesiz ki, fiziki şartları itibariyle sıradan bir müze, sade, düzenli lakin çok manalı mezkûr müze 2 kattan oluşmakta olup 1. Kat “Kuvayı Milliye” hatıratı, 2. Kat ise Balıkesir İl sınırları içindeki Kyzikos, Adramytteion, Daskyleion ve Antandros antik kentlerinin buluntularının teşhirine ayrılmış. Balıkesir Kuvayı Milliyesi şüphesiz her bir diğeri kadar değerlidir lakin genel Kuvayı Milliyenin kurulmasına öncülük etmiş olan 41 kahramanın da buralardan olması unutulmamalıdır. İşte bu baptan, 41 kişi ile alınan yazılı kararlar, kongrelerde alınan kararlar ile kişisel eşyalar, fotoğraflar, şiirler, açıklamalar duvarları süslemektedir. Ayrıca da Mustafa Kemal Atatürk ve eşi Latife Hanım’ın balmumundan mamul heykelleri bir odada da sergilenmektedir.   

Kuvayı Milliye bir antiemperyalist mukavemet ve kalkışmadır, bir istiklal harbidir şüphesiz… Siz bakmayın uzun yıllardır Canım Yurdumun dâhilindeki muktedirlerin müstevlilerinin siyasi ve ekonomik emelleriyle tevhit edilmiş şahsi menfaatleri muvacehesinde koparılan vaveyla ile antiemperyalist yanın göz ardı edilerek olanından ziyade dini ve uhrevi tarafının öne çıkarılmasına, zinhar öyle değildir… Efendim sonrası şöyle oldu da, böyle oldu da, teraneleri de başka fasıldandır… Mesela, benim hayranlıkla okuduğum adını ilk kez duyduğum “Kuşdilli Leblebici Raşit (Yağşioğlu)”, manda, himaye ve istiklal tespit ve telini üstüne söylediği muhteşem söz, “mandayla, protestoyla düşman geri gitmez! Düşmanı durduracak kuvvet, namlunun ucundadır!..” Bu muhteşem söz, sonradan İstiklal Harbinin de Atatürk’ün ağzından “Ya istiklal, ya ölüm” şeklinde tahakkuk eden şiarının öncülü gibi durmaktadır. Bu söz, sonradan okuduğum, öğrendiğim her “antiemperyalist savaşının”, “her istiklal savaşının” bir şekilde ifade olarak benzeri lakin içerik olarak da bihakkın aynısıdır. Tıpkı ezilen milletlerin kurtuluş mücadelesinin dünya genelinde ittifakla kabul edilen bayrağı olmuş Ernesto Che Guevera’nın “Patria o umerta” (ya özgür vatan ya ölüm) deyişi kadar manalı ve değerli olup içerik olarak tam tamına aynısıdır.

Enteresan bilgiler ve dokümanlar da gördüm duvarlarda, mesela İzmir’in işgal edildiği haberinin Balıkesir’e ulaştığı 16 Mayıs 1919 tarihinde, bugün artık Kuvayı Milliye Müzesinin Ek Hizmet Binası olarak kullanılan o devirdeki “Okuma Odası” toplantısında bir protesto telgrafı çekilmesi kararı alınır, karar öncesi Mehmet Vehbi Bey (Bolak) tarafından katılımcılara hitaben şöyle bir konuşma yapılır; “Vatan-ı azjzimiz büyük bir tehlikeye maruzdur. Yanıbaşımızda İzmir, düvel-i îtilafiye’nin müsaade ve müsâmahasıyla Yunan orduları tarafından iki günden beri işgal edilmiş bulunmaktadır. Ve şimdi elimdeki şu telgraf, kalb-i milleti dâğdâr ve rahnedâr eden bu hadise-i müellimeyi bize ihbar ediyor. Bu tecavüz-i lainâne karşısında hukûk-ı milleti sıyânet etmek, menâfi-i memleketi korumak ve bu hususlarda konuşmak üzere burada ictimâ etmiş bulunmaktayız. Herkes mütâlâatını serbestçe serd ü ityân etmelidir. Her vatandaş ne buyuracaksa, onları dinleyip ittihâz-ı mukarrerat eyleyeceğiz...” Behemehâl bir heyet teşkil edilmek suretiyle protesto telgrafı çekilmesi kararı alınır, heyette hayret edilecek azalar da vardır, Rum Papazı Yani Konstantin, Ermeni Papazı Deragont, Osmanlı Bankası Müdürü Papadaki, Avukat Peron gibi… Teşhir edilen bilgilerden anladığım kadarıyla bu muhteremler çok doğaldır ki tayin edilmiş olmalarına rağmen telgrafı imzalamazlar… Manda ve himaye edilme istekleri üzerine tarihe altın harflerle geçen sözü de Kuşdilli Leblebici Raşit eder; “Amerikan mandası, İngiliz mandası, Fransız mandası ne demektir efendiler? Bizim Susurluk'ta manda çok! isteyen oraya gitsin!.. Düşmanı geriye döndürecek kuvvet namlunun ucundadır!” ve ilaveten “mandayla, protestoyla düşman geri gitmez! Düşmanı durduracak kuvvet, namlunun ucundadır!..”

Dinlediğim kadarıyla, şimdilerde artık bazı zamane “hormonlu öğretim görevlileri”, “intihalci profesörler” tarafından yazılan kitaplarda ve makalelerde mezkûr kahramanların ve değerli fikirlerinin yer almaması da günün ruhuna münasip düşmektedir herhalde. Ne de olsa muktedirlerimizin bize bilge tarihçi diye takdim ettikleri kerameti kendinden menkul, bildiği yanıldığına yetmeyen zevat “keşke Yunan galip gelseydi” demedi mi? Nereden nereye…

Hani dedim ya, şimdilerde dini ve uhrevi tarafının öne çıkarılma çabaları çok yoğunlaştı, diye… O devrin Müslümanları eğer padişah ve şürekâsı etki alanında değil ise istiklal mücadelesi yanlısıdırlar, tüm toplantı tutanaklarından bu anlaşılıyor. Padişah yanlısı dediğim ise tüm tarihi kaynaklarda da görüleceği üzere hâkimi siyasiye muvacehesinde meçhul mahfillerde kotarılan ve dâhilîde şerikler marifetiyle icra edilen umdeler manzumesidir. Kimse kalkıp da yok o öyle değildir de dememelidir bence çünkü hem işbirliği tesis edip muhaliflerine de teklif edecek hem de üstüne mağlubiyet neticesi kulağa sufle edenlerin zırhlı gemileriyle payitahtı terk edeceksin, maazallah… Söylenecek çok laf var da, hem zayi etmek istemiyorum hem de lafın tamamı malum muhteremlere söylenirmiş diyerek iktifa ediyorum…

Hülasa bidayette de söylediğim üzere fiziki olarak sıradan lakin mana bakımından çok değerli hatırlatmaların ve hatırlamaların mekânı bu müzenin bu baptan gezilmesinde geç kalmışlığıma yanarken yolu düşenin mutlaka görmesi diğerlerine ise mutlaka yol düşürmelerini hassaten öneririm. İstiklal mücadelesinin ruhunu yaratan, yaşatan ve dahi zafere ulaştıranların tarihinin ruhunu yansıtan bir diğer kahraman Hasan Basri Çantav’ın bir sözü ile bitiriyorum; “Hiçbirimiz tefahüre vesile aramadık, sadece vazifemizi yapmaya çalıştık". Her bir kahramana sonsuz saygılarımla anıları önünde eğiliyorum.

 

Hiç yorum yok: