Balıkesir’e
yolumun düştüğü çok defa maalesef “Kuvayı
Milliye Müzesine” hiç gidememiştim. Canım Yurdumun her tarafı müzelik
hakikaten, kâh arkeoloji, kâh etnografya, kâh resim heykel, kâh tarih coğrafya,
kâh kent belleği velhasıl yüzlerce farklı disiplinlerde ve temalarda yüzlercesi…
Çok büyük çoğunluğu Kamu Müzeleri olmakla birlikte az da olsa özellerine
rastlamak mümkün…
Balıkesir
Müzesini konu eden bir “Tarihe not düşürmeyi” mutlaka yapmalıyım dedim.
Şüphesiz ki, fiziki şartları itibariyle sıradan bir müze, sade, düzenli lakin
çok manalı mezkûr müze 2 kattan oluşmakta olup 1. Kat “Kuvayı Milliye” hatıratı,
2. Kat ise Balıkesir İl sınırları içindeki Kyzikos, Adramytteion, Daskyleion ve
Antandros antik kentlerinin buluntularının teşhirine ayrılmış. Balıkesir Kuvayı
Milliyesi şüphesiz her bir diğeri kadar değerlidir lakin genel Kuvayı Milliyenin
kurulmasına öncülük etmiş olan 41 kahramanın da buralardan olması
unutulmamalıdır. İşte bu baptan, 41 kişi ile alınan yazılı kararlar,
kongrelerde alınan kararlar ile kişisel eşyalar, fotoğraflar, şiirler,
açıklamalar duvarları süslemektedir. Ayrıca da Mustafa Kemal Atatürk ve eşi
Latife Hanım’ın balmumundan mamul heykelleri bir odada da sergilenmektedir.
Kuvayı
Milliye bir antiemperyalist mukavemet ve kalkışmadır, bir istiklal harbidir
şüphesiz… Siz bakmayın uzun yıllardır Canım Yurdumun dâhilindeki muktedirlerin
müstevlilerinin siyasi ve ekonomik emelleriyle tevhit edilmiş şahsi menfaatleri
muvacehesinde koparılan vaveyla ile antiemperyalist yanın göz ardı edilerek
olanından ziyade dini ve uhrevi tarafının öne çıkarılmasına, zinhar öyle
değildir… Efendim sonrası şöyle oldu da, böyle oldu da, teraneleri de başka
fasıldandır… Mesela, benim hayranlıkla okuduğum adını ilk kez duyduğum “Kuşdilli Leblebici Raşit (Yağşioğlu)”,
manda, himaye ve istiklal tespit ve telini üstüne söylediği muhteşem söz, “mandayla, protestoyla düşman geri gitmez!
Düşmanı durduracak kuvvet, namlunun ucundadır!..” Bu muhteşem söz, sonradan
İstiklal Harbinin de Atatürk’ün ağzından “Ya
istiklal, ya ölüm” şeklinde tahakkuk eden şiarının öncülü gibi durmaktadır.
Bu söz, sonradan okuduğum, öğrendiğim her “antiemperyalist savaşının”, “her
istiklal savaşının” bir şekilde ifade olarak benzeri lakin içerik olarak da
bihakkın aynısıdır. Tıpkı ezilen milletlerin kurtuluş mücadelesinin dünya
genelinde ittifakla kabul edilen bayrağı olmuş Ernesto Che Guevera’nın “Patria o umerta” (ya özgür vatan ya ölüm) deyişi
kadar manalı ve değerli olup içerik olarak tam tamına aynısıdır.
Enteresan
bilgiler ve dokümanlar da gördüm duvarlarda, mesela İzmir’in işgal edildiği
haberinin Balıkesir’e ulaştığı 16 Mayıs 1919 tarihinde, bugün artık Kuvayı Milliye
Müzesinin Ek Hizmet Binası olarak kullanılan o devirdeki “Okuma Odası” toplantısında bir protesto telgrafı çekilmesi kararı
alınır, karar öncesi Mehmet Vehbi Bey (Bolak) tarafından katılımcılara hitaben şöyle
bir konuşma yapılır; “Vatan-ı
azjzimiz büyük bir tehlikeye maruzdur. Yanıbaşımızda İzmir, düvel-i îtilafiye’nin
müsaade ve müsâmahasıyla Yunan orduları tarafından iki günden beri işgal
edilmiş bulunmaktadır. Ve şimdi elimdeki şu telgraf, kalb-i milleti dâğdâr ve
rahnedâr eden bu hadise-i müellimeyi bize ihbar ediyor. Bu tecavüz-i lainâne
karşısında hukûk-ı milleti sıyânet etmek, menâfi-i memleketi korumak ve bu
hususlarda konuşmak üzere burada ictimâ etmiş bulunmaktayız. Herkes mütâlâatını
serbestçe serd ü ityân etmelidir. Her vatandaş ne buyuracaksa, onları dinleyip
ittihâz-ı mukarrerat eyleyeceğiz...” Behemehâl bir heyet teşkil
edilmek suretiyle protesto telgrafı çekilmesi kararı alınır, heyette hayret
edilecek azalar da vardır, Rum Papazı Yani Konstantin, Ermeni Papazı Deragont, Osmanlı
Bankası Müdürü Papadaki, Avukat Peron gibi… Teşhir edilen bilgilerden anladığım
kadarıyla bu muhteremler çok doğaldır ki tayin edilmiş olmalarına rağmen
telgrafı imzalamazlar… Manda ve himaye edilme istekleri üzerine tarihe altın
harflerle geçen sözü de Kuşdilli Leblebici Raşit eder; “Amerikan mandası,
İngiliz mandası, Fransız mandası ne demektir efendiler? Bizim Susurluk'ta manda
çok! isteyen oraya gitsin!.. Düşmanı geriye döndürecek kuvvet namlunun
ucundadır!” ve ilaveten “mandayla, protestoyla
düşman geri gitmez! Düşmanı durduracak kuvvet, namlunun ucundadır!..”
Dinlediğim
kadarıyla, şimdilerde artık bazı zamane “hormonlu öğretim görevlileri”, “intihalci
profesörler” tarafından yazılan kitaplarda ve makalelerde mezkûr kahramanların
ve değerli fikirlerinin yer almaması da günün ruhuna münasip düşmektedir
herhalde. Ne de olsa muktedirlerimizin bize bilge tarihçi diye takdim ettikleri
kerameti kendinden menkul, bildiği yanıldığına yetmeyen zevat “keşke Yunan galip
gelseydi” demedi mi? Nereden nereye…
Hani
dedim ya, şimdilerde dini ve uhrevi tarafının öne çıkarılma çabaları çok
yoğunlaştı, diye… O devrin Müslümanları eğer padişah ve şürekâsı etki alanında
değil ise istiklal mücadelesi yanlısıdırlar, tüm toplantı tutanaklarından bu
anlaşılıyor. Padişah yanlısı dediğim ise tüm tarihi kaynaklarda da görüleceği üzere
hâkimi siyasiye muvacehesinde meçhul mahfillerde kotarılan ve dâhilîde şerikler
marifetiyle icra edilen umdeler manzumesidir. Kimse kalkıp da yok o öyle
değildir de dememelidir bence çünkü hem işbirliği tesis edip muhaliflerine de
teklif edecek hem de üstüne mağlubiyet neticesi kulağa sufle edenlerin zırhlı
gemileriyle payitahtı terk edeceksin, maazallah… Söylenecek çok laf var da, hem
zayi etmek istemiyorum hem de lafın tamamı malum muhteremlere söylenirmiş diyerek
iktifa ediyorum…
Hülasa
bidayette de söylediğim üzere fiziki olarak sıradan lakin mana bakımından çok
değerli hatırlatmaların ve hatırlamaların mekânı bu müzenin bu baptan
gezilmesinde geç kalmışlığıma yanarken yolu düşenin mutlaka görmesi diğerlerine
ise mutlaka yol düşürmelerini hassaten öneririm. İstiklal mücadelesinin ruhunu
yaratan, yaşatan ve dahi zafere ulaştıranların tarihinin ruhunu yansıtan bir
diğer kahraman Hasan Basri Çantav’ın bir sözü ile bitiriyorum; “Hiçbirimiz
tefahüre vesile aramadık, sadece vazifemizi yapmaya çalıştık". Her bir
kahramana sonsuz saygılarımla anıları önünde eğiliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder