Perşembe, Nisan 03, 2025

NASIL YAPMALI

 

Roman; bir yanıyla sosyal hayata matuf “yeniciliğin” öncüsü gibi durmakta iken diğer yanıyla yazıldığı döneme yönelik olayların örgüsü bir roman kurgusu içinde ilerlerken yazar bir anda el freni çekercesine bu akışı durdurup, dondurup, okuyucu ile muhabbete girişiyor, olanların yorumundan ve olacakların ipucundan bahisle yepyeni bir biçim tutturuyor, ya da ben bu kurgulamaları yeni olarak görüyorum… Yazar, temelde bir aile ve komşuları, patronları gibi eskiyi temsil eden çevre ile üniversite öğrencileri ve vasıtasıyla tanıştığı yeniyi temsil eden kesimin dirençlerini, kabullerini, rızaen davranışlarını ya da ret edişlerini, yaşananların kabul ya da itiraz gerektiren yanlarını günlük hayatın rutin ilerleyişi içine büyük bir sadelik ve ustalık ile yerleştirip süper bir ilişkiler düzeneği oluşturuyor. Esasen başlangıçtaki rutinlik ve durağanlık sıkıcı görünse bile ilerleyen bölümlerde konu çeşitlenip ivme kazanmaktadır.

Lenin; Çernisevski’nin “Nasıl Yapmalı” kitabından esinlenerek yeni dönemin düzeni ve insanları üzerine hayaller kurduğunu ve bundan ziyadesiyle faydalandığını anlatarak takdim ettiği mezkûr kitabının adı aslında “Sto Delat” olup “Ne yapmalı” manasındadır. Lakin Lenin de sonradan “Ne Yapmalı” “Sto Delat” adlı bir kitap yazınca çevirenler burada her ne kadar yazar ismi, dönem farkı gibi detayda farklar olmasına rağmen kitap ismi benzerliğinin olmamasını hedefleyerek “Nasıl Yapmalı” diye çevirmişler. Oysa Rusça’da “sto delat” ne yapmalı demektir ve her ikisinin de kitabı aynı adı taşımaktadır. Lakin çevirenlerin tercihi böyle tecelli etmiş…

Lenin’in şüphesiz bu kitabı okuyarak, hatta bir yaz boyunca beş kez okuduğu da rivayet edilir ya,  yaygın şekilde söylenildiği üzere,  yeni döneme yönelik, yeni düzen ve yeni düzenin insanlarının hayalini kurduğunu ileri sürmek bana göre çok zor şüphesiz… Bir de beş kez okuduğunu ileri sürenlerin neden acaba diye düşünüp düşünmedikleri de muamma. Neyi anlamamıştır da aynı yaz ayları içinde beş kez, değil mi? Acaba kitabın yazarına hürmeten, kitabının belirsizliğini çaktırmadan lakin çok önemli vurgusunu da eksik bırakmadan mı okunmuştur? Bilemiyorum, haddimi de aşmadan bitireyim yorumu… Lenin hayatı boyunca gördüğüm kadarıyla gezdiğim çeşitli müzelerden ve düşüncelerinden edindiğim bilgilere istinaden çok geniş yelpazede çok geniş katmanların anlatıldığı çok geniş olayların anlatıldığı, çok geniş ütopyaların anlatıldığı kitapları okumuş, bunlardan beslenerek ve dönemin popüler ve yükselen ideolojisi marksizme sahip çıkarak ilerlemiştir. İşte bu beslenme süreci içerisinde dönüm noktalarından birisi olarak tayin ettiği ne yapmalı Cernisevski kitabını ben de nihayetinde bu öykünmeyi öğrendiğim andan itibaren planlamıştım ve nihayetinde okudum, kitabın gerçekten söylendiği kadar önemli olup olmadığını halen anlayabilmiş değilim lakin gördüğüm kadarıyla çarlık despotizminin yarattığı pesimist insanlar karşısında optimist düşünebilen, olumlu düşünebilen insanların rol aldığı sahnelerin anlatılıyor olması enteresan kitap açısından… Çernişevski romanında kahramanlara verdiği rolü kendi dünya görüşüne münasip biçimde mevcut şartların en bariz taraflarını öne çıkararak tasvire çalıştığı “yeni dönemin yeni insanı” imajını tüm detayları ile yüklemiş görünmektedir. Zamane Rus vatandaşının ne kabil değer yargıları olması gerektiğini romanın kahramanları üstünden anlatır da anlatır… Anladığımız kadarı ile mezkûr yeni insan tipolojisi bilgili, kararlı, güçlü arzu sahibi olmalı, aklı öne çıkaran, aksiyon kabiliyeti olan, optimist davranışlar sergilemeli, tüm bu özelliklerin kişisel ve toplumsal rollerine iliklerine kadar hissetmeli ve yansıtmalı.  

Romandaki “esas oğlan” Lopuhov, bir toprak sahibinin oğludur, tıp okumaktadır lakin yetiştiği toprak sahipliğinin atmosferine çok da münasip görünmeyen bir hayat tarzı içindedir. Akademisyen olup üniversitede kariyer düşünmekte olup, disiplinli ve çalışkan, hedefi için ailesinden fazlaca beklentisi olmayan, bu uğurda maişeti için öğrencilere ders veren birisidir. Bir diğer kahraman olan ev arkadaşı Kirsanov da tıp öğrencisidir. Kardeşine ders verirken tanıştığı Vera ise klasik Rus ailesinin kızıdır ve rızasının hilafına özellikle de annesi tarafından işverenleri olan ailenin zengin oğlu ile evlendirip aklınca kendilerinin görece rahata ereceği planını romanın her satırında hissettirmektedir. Lopuhov kendisini bekleyen parlak gelecek yerine hayatını değiştirme planlarının peşindeki Vera’nın hayatını deyim yerinde ise kurtarma vazifesini üstlenir. Bu uğurda insanlara aydınlanma fırsatı verilebilmesinin, olayların kendi örgüsü içinde adeta usullerini tespit ve tatbikini göstermektedir. Bir tarafı ile yeni insanın müzik, tiyatro, opera ve bale ile tanışmasının kapısını da açma öncülüğü vardır, romanın kahramanlarının misyonunda. Lakin “esas oğlan” tipolojisindeki tüm kahramanların ortak özelliği, insana saygı, insanların seçim ve kararlarına saygı, beşeri ilişkilerde ise her biri demokrattır.    

Lopuhov ve Kirsanov, her ikisi de yepyeni norm ve form meydana getirebilme kabiliyetine haiz rolleri içerisinde, Çarlık Rusya’sının kadının hiçe sayıldığı ortamında, kadınların tıpkı erkekler gibi haklara sahip olmasını ve özellikle de eşit ve hür bireyler olmasının gereğine inanır ve düşünürler. Bu uğurda terzilikle yola çıkılarak oluşturulan tekstil atölyesi çevresinde, yaratılan hür kadın bireylerin, dayanışma, ortaklaşa çalışabilme, kârı eşit bölüşebilme, kendiliğinden ortaya çıkıp geliştirilen ortak yaşam evlerinin paylaşımını öne çıkarmaktadır bir başka boyutuyla Yazar… Tüketim kooperatifçiliğin bir başka yerde geliştirilmesinin öne çıkarılması ile de külliyen hayatın ütopik bir komünal evreye ulaşmasının prototiplerinin örneklerini vermektedir. Esasen de bir aşk romanı görüntüsünde, "seven insanın sevdiği kadını özgürlüğe taşır" umdesinden hareketle de külliyen "özgürlüğün bulunmadığı mekânda mutluluk olmaz, olamaz" tespitinin yapılmasıdır.

Kitaptan çok miktarda alıntı yapmak mümkün şüphesiz, umde ve önermeler gırla gitmiş, ben kendimce önemsediğim bir tespit ile sonlandırayım yazımı. “Ama onlardan sonraki hayat her şeye karşın onlardan önceki hayattan daha güzel olacak. Yıllar geçecek… Ve insanlar: “evet, onlardan sonra hayatımız daha güzel oldu, ama bu hayat yine de kötü” diyecekler. Bu söz söylenildiği zaman bu insanların yeniden doğma zamanları gelmiş olacak ve bu kez artık eskisinden çok daha fazla olarak görünecekler ve eskisinden çok daha güzel olacak… Çünkü o zaman güzel şeyler daha çok olacak, güzelliklere güzellikler katılmış olacak. Ve aynı döngü -bu kez yeni bir biçim altında- yeniden başlayacak. Bu iş ta insanlar “artık her şey güzel, kötü hiçbir şey yok” diyene kadar böylece sürüp gidecek…” Yani, hayatın temeli hareket, hareketin temeli de emek…

1 yorum:

Adsız dedi ki...

👏👏👏👏