Hülasa Can’lar, canlarını halkların eşitlik, hürriyet davasına korkusuz, karşılıksız ve tavizsiz hasretmiş devrimci insanlardır. Samimiyetleri hayatlarının yalınlığından tam manasıyla buna bir teyittir, beklentisizdirler her girişimlerinden, tek haslet özgür insanların elini kolunu korkusuzca sallayarak, düşündüklerini kaygısızca söyleyebildikleri bir dünyadır… Tam da bu yüzden heyecan ve büyük bir şevkle nerede bir barış, özgürlük ve eşitlik talebi varsa orada olmayı bir insanlık borcu telakki etmişler, fiilen olamıyorlarsa da fikren orada olduklarını tebarüz ettirmişlerdir…
Kitap temelde, Can’ların, çocukluklarından, lanet depremde vefatlarına kadar hayatlarını, daha önceki karşılıklı mülakatlardan, hatıralardan aktarılanları öne çıkarsa dahi arka plan müthiş… Canım Yurdumun, 60’lı yıllardan itibaren günümüze bir “yarım yüzyıllık Almanak’ı” adeta… Şüphesiz bu kabil değerlendirmeler o günleri yaşayan herkes tarafından bilinmekte ve yapılmakta olup, ziyadesiyle araştırma ve inceleme tarzında derlenmişlerine de ulaşmak mümkün hem de beynelmilel boyutları ile… Kitap bir yanı ile iki devrimcinin hayatını verirken, tarihe “Hatay Meselesi” diye geçen 1939 senesi Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını, öncesi ve sonrasıyla da kabaca yerelin siyasi ve sosyal pozisyon almalarına değinmektedir. Esasen de yazar, “insanları tanımak, anlamak için doğdukları, yaşadıkları şehri, o şehrin tarihini ve kültürünü bilmek gerekir” tebarüzü ile kısaca Hatay ve özellikle Samandağ ve dahi Asi Havzası tanıtımı da yapmaktadır. Önemli midir? Şüphesiz çok önemlidir bence de… Coğrafya kaderdir denilirken de muhtemelen coğrafyanın, ikliminden beşeriyetine kadar mizacı ve hayatı üzerindeki tesirleri düşünülmüş olmalı… Hele ritüeller ve bayramlar üzerine değerlendirme yapılan bölümler her ansiklopedide kolayca tekmili birden bulunabilecek türden değildir. Çok dinli, mezhepli ve çok etnikli bir coğrafyadır, haliyle her birinin ritüeli, her birinin bayramı farklı sebep ve zamanlara bağlıdır elbette bu çeşitlilik ve çokluk yöreyi bir “bayramlar diyarı” haline getirmektedir. Özellikle bu çeşitlilik çocukların hayatlarında önyargı azlığı ve hoşgörü çokluğu sebebiyle muhteşem bir zenginlik meydana getirmektedir.
Arka plan demiştim ya, siyasal, sosyal ve kültürel hayatımız, ritüellerimiz, ekonomik hayatımız, şehircilik anlayışımız, beslenme alışkanlıkları, yenilen yemekler, içilen içkiler, edilen kelamlar, işte tekmili birden… Yazarlarımıza teşekkür ediyoruz, bize Can’ların hayatlarını özetledikleri için ve arka planda müthiş bir bilgi dağarcığı oluşturdukları için… Öğreniyoruz, hatırlıyoruz, yorumluyoruz, az bir şey mi neden, niçin, nasıl, ne zaman diyerek üstüne tefekkür ediyoruz. Ezan, Hazan ve Çan derken onların insani ve sosyal tabanı, özellikle bir avuç etnik yapılarını gizlemekten korkmayan Ermeni’nin, Yahudi’nin kaldığı topraklar kast edilse de bir kısım önemsenmezken bir kısım da gözden kaçırılıyor… Konu derin ve uzun lakin kifayet-i izahat…
Asıl arka plan ise deprem, bir koca şehir adeta yok oluyor, ilk günler duyarlı ve ilgili insanların insanüstü çabaları, çağrıları… Sonraları görüntüler meydana çıkıyor ve dehşet ortada… Öyle ikiyüzbeşbin Hatay’lı vatandaşın imar barışı problemi çözdük diye övünürsen sonuçları da hiç şaşırtıcı bulmayacaksın. Çok üzgünüm evet bir inşaat mühendisi olarak çok üzgünüm ortaya çıkan tablodan… Bir deprem esnasında binalar hasar görebilir, depremin şiddeti, süresi ya da atım şekline bağlı olarak bu kesin… Lakin bu alanları imara açar iken hiç mi arazi ve jeolojik çalışma yapılmaz? Mesela, bir mühendis yarın kalkıp taksiciliğe başlasa ne olur bilir misiniz? Yok, plaka tahditi, yok taksi tahditi gibi akla hayale ziyan engeller ihdas eden mevzuat, bir taksici yarın çok büyük paralar eden taksi plakasını satsa müteahhitliğe başlasa mevzuat sesini çıkarmayacak, emin olun… Peki; Belediyeler kontrol etmiyor tezini savunurken bugünkü hala sık sık değiştirildiğinden karar verilememiş olduğunu anladığımız özel denetim sistemini nasıl savunuyorsunuz derler adama? Detay çok anlatmanın da bir manası var mı bilmiyorum? Belki de herkes her şeyi biliyor lakin tribünlere oynuyor, vs. vs… Kim hatalı, kim haklı tartışmasını yapalım ve daima karşı tarafı suçlayalım, kabul de, asla ve kat’a inanmadığım resmi rakamlara göre 24.147 kişi (yazı ile yirmi dört bin yüz kırk yedi) yitip gitmiş… Kimin haklı kimin haksız olduğunun bir önemi var mı peki? Kocaman rezalet… Peki, canım yurdumun necip milleti azıcık ders aldı mı? Belki, lakin hiç zannetmiyorum…
Denetimler özelleştirildi bana göre çare olmadı? Hiç öyle çare oldu felan gibisine bir abukluğa girmeyelim, inşaat yapan memnun değil, kontrol işindekiler memnun değil, belediyeler kontrol firmalarından memnun değil, neticede ev alanlar da yıkılan binalar altında kalıyor… Bunlar yetmezmiş gibi mevzuat tanzim edenler pasa değişiklik yapıyor, “tüh lan bu da olmadı kabilinden”… Şimdi gelin her şey güllük gülistanlık deyin… Öyle yerel ya da merkezi otoriteye ya da siyasilere sallayarak, suçu yıkarak bu illetten kurtulamayız… Bakın küçücük bir örnek, herhangi bir inşaat ruhsatı ya da iskân raporu alın üstüne kaç farklı disiplinden mimar, mühendis ve yetkili imza atmış, bakın yeter… Edilecek çok kelam var da söyleyip fazlaca zayi etmeyeyim… Depremde Hatay Havaalanı ne oldu, “out of order” peki her yıl su baskınlarından etkilenmiyor mu? Hatay Havaalanını yapmayın yeri yanlış denilmedi mi? ne dediler “eyyy mühendisler siz işinize bakın, havaalanı yapmak bizim işimiz”… Resultante importante işte… Aaaa netice de Canım Yurdumun makûs kaderine küsmüş necip milletimizin tepkisi ve tercihi değişti mi, zinhar, peki değişir mi? zinhar… Durmak yok yola devam…
Hani dedim ya” kim düşman, kime düşman” tarifi Nazım Hikmet’ten diye, işte o şiir bir kez daha anımsayalım…
Onlar
ümidin düşmanıdır, sevgilim,
Akar
suyun
Meyve
çağında ağacın,
serip
gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü
ölüm vurdu damgasını alınlarına :
-
çürüyen diş, dökülen et-,
bir
daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,
Ve
elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır
elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır
en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
bu
güzelim memlekette hürriyet.
Bursa
da havlucu Recebe,
Karabük
fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir
köylü Hatçe kadına,
ırgat
Süleymana düşman,
sana
düşman, bana düşman,
düşünen
insana düşman,
vatan
ki bu insanların evidir,
sevgilim,
onlar vatana düşman...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder