Saim Ertürk Abimizi de maalesef sonsuzluğa uğurladık,
hayatımızın önemli bir bölümünde kendi adıma güzel hatıralar biriktirdim
kendisiyle, unutulmasın diye bu güzel hatıralarımı kayıt altına almak
istiyorum. Ahmet Saim Abimiz Çeşme’nin 1977 – 1980 arası Belediye Başkanıdır,
CHP’nin adayı Ahmet Hulusi Öztin’e karşı AP’nin (Adalet Partisi) adayı olarak
seçimi kazanmış olup, Çeşme’nin dengelerini göstermesi açısından ise seçimin
sayısal sonuçlarını bir defa daha hatırlayalım, toplam seçmen sayısı 2.721, AP
1.033, CHP 987 oy alarak seçilmiştir. Ne yalan söyleyeyim ben oy kullanmadım
kullansaydım eğer tercihim de, mezkûr Ahmet Abiyi çok sevmeme rağmen, siyaseten
diğer Ahmet abi olurdu… Neyse görüldüğü üzere 46 oy farkla kazanmış, Saim abi…
Kimse de itiraz etmedi, efendim “46 farkla seçim mi kazanılırmış” postulatı daha
icat olunmamış idi… Evet, sonuçta Çeşme’nin iki sevilen Ahmet’inden biri
belediye başkanıdır gayri… Şimdi olduğu gibi ilçenin her kayıtlı seçmenin oy
kullanabildiği bir seçim değildir, köyler hariçtir… Esasen de belediye
seçimlerine köyleri katmamış olsalardı belediye başkan seçimleri asla ve kat’a
şimdiki gibi olmazdı, bu sistem ve tercih canım yurduma atılan süper bir sağ
kazıktır… Neyse başımız sağ olsun… Kazık diyorum sadece seçim sonuçlarını kast
etmiyorum, bakın bakalım vergilendirme sistemindeki cinliklere, kabak gibi
ortadadır kazığın büyüğü, heybede değil…
Bilahare, muazzam galibiyetin mümessili dâhili ve harici
bedhahları kenarda tutup, gönendiren lakin totalde canım yurdumun üstünden
silindir gibi geçen 12 Eylül cuntası gelir… Yerelde hemen belediyeye el konulur,
kayyum tayin edilir… Saim Abi gözaltına alınır, ne varsa ortada, gariptir tüm
bunlar da sözüm ona “Yüce Türk Millete adına” yapılır… Yahu, Saim Abi
milliyetçidir ilaveten çalmamıştır, çırpmamıştır, çaldırmamıştır lakin kimin
umurunda… Saim Abi önemli ekonomik faaliyetlerin ortağıdır, seyahat acentesi
sahibidir, feribotları vardır lakin hayatı imrenilecek düzeyde mütevazıdır.
Belediye Başkanı ol bir ömür kirada otur, ölçü budur, namusa, çalmamaya,
çırpmamaya… 12 Eylülcülere göre kendi adamları kayyum atanıp güç kullanmaya
başlamalıdır… Hani bir zamanlar bir reklam spotu vardı; “kontrolsüz güç, güç
değildir” diye, gerçi üzerinden de yaklaşık 30 yıl geçti, güç hala kontrolsüz
ya… Olan Saim Abiye oldu, gitti başkanlık… O hızla politikadan biraz uzaklaşsa
da, bir dönem sonra da talepleri ve ısrarları kıramaz yeniden aday olur lakin o
da bilir seçilemeyeceğini, işte… Ben yine de kendisini iyi tanıyan biri olarak
Saim Abinin şimdiki milliyetçilere hiç ama hiç benzemediği hakkını teslim
edeyim, gerçi Çeşme’nin yerli milliyetçileri diğer bölgelerin milliyetçilerine
hiç benzemezler… Onlarda her daim hümanist, barışsever bir damar bulunur ve
insanı sever ve korurlar… Onların temsilcilerinden birisidir Ahmet Saim Ertürk…
O artık hayatının bu önemli bölümünde “akil adamdır” bir nevi, uhuleti ve
suhuleti temsil etmektedir.
Saim Abi, ilerlemiş yaşına rağmen sabah ve akşam
yürüyüşlerini eksik etmez, çok yağmurlu ve çok rüzgârlı günler hariç sırtında
eşofmanı, evinden, kordon boyu adımlamaya, oradan çarşı içinden geçerek, çevre
yolundan evine gitmeyi sağlıklı hayatın bir disiplini olarak son güne kadar
devam ettirmiştir. Bu yürüyüşlerinde karşılaştığı insanlara bağlı olmak
kaydıyla ayaküstü muhabbet fasılaları da her daim olmuştur. Şahsen çok sık
karşılaşıp uzun uzun ayaküstü muhabbetler etmişizdir, karşılaştığımız yer
mutlaka muhabbet konusunda tayin unsuru olmuştur. Çarşıda Kilise önünde
karşılaştı isek, kilise ve restorasyonu ya da oradaki faaliyetler üstüne, Kale
önünde karşılaştı isek Osmanlı üzerine, sahilde karşılaştı isek denizcilik
faaliyetleri üzerine, vs. vs. Bire bir görüşmelerimizde, uluslararası gemilerde
çalıştığı günlerden bahsederek, “aslanım
ben Çeşme’nin ilk beynelmilel işçilerinden biriyim” esasen ben bir gerçek
sosyalistim derdi, ben de “yapma be Saim Abi sen kim sosyalistlik kim” deyince
ısrarla ispata girişirdi. Saim Abi işte böyle biriydi, tam da bu yüzden taraflı
tarafsız hemen hemen herkes tarafından sevilirdi.
Kendisi ile Yeni Çeşme Gazetesi adına birkaç defa röportaj
yapayım diye talepte bulundum her defasında kabul etmedi, konuşursam kızanlar
küsenler olabilir derdi, böyle de ehli kâmil idi… Mesela böyle bir imkânım olsa
idi sorularımdan birisi de kendisinden sonra belediye başkanlığı yapmış
şimdilerde de o da benim gibi kitapsız denilmesin diye kitap yayınlamış bir
diğer abimizin kitabında yer bulamayışını soracaktım, olmadı… Bir diğer sorum
ise, kestane satıcılığı, miçoluk yaptığını zaman zaman övünerek anlattığını,
işçi olduğunu, işçi sınıfının bir parçası olarak işçiden yana olduğunu devamlı
beyan ettiğini tam da bu sebeple esasen bir “solcu” olduğunu söyleyip lakin
seni tanıdım tanıyalı “sağcı” olmanın ötesinde bir pozisyon almadın diye
açıktan bir kez kayıtlara geçmesi adına, olacaktı, olmadı… Bir başka sorum ise,
hemen Kıbrıs Savaşı sonrası Kıbrıs ile ulaşımda katkı olması adına esasen de
hakkınız olan kredi kullanımında karşılarında bulunmanıza rağmen CHP’li Bakan
Alev Çoşkun döneminde zorluklarla karşılaşıp karşılaşılmadığı ve kredi
olanaklarından faydalanıp faydalanmadığı olacaktı, olmadı… Bir diğer sorum ise,
bir gün sabah yürüyüşü ya da teftişi artık ne diyorsan, sabah temizliği yapan
garsonların denize çöp attığını görüyorsun, sen de çocuklar yapmayın hemen
durun diyorsun, seni tanımadıkları için ters ters konuşuyorlar, sen de
çocuklara 2 tokat atıyorsun, bu doğru mudur olacaktı, olamadı… Bu arada o
zamanki Belediye Başkanları şimdikiler gibi bir alay zabıta ve görevli ile
birlikte dolaşmazlardı tabii ki, aynı dönemdeki İzmir Belediye Başkanı İhsan
Alyanak bile tek başına dolaşır, teftiş eder, gözlem yaparlardı, şahitliğim
vardır… Korku ya da saldırı daha icat olmamıştı bu topraklarda henüz, esasen ne
güzel günlerdi be, dedirtir türden… Bir başka sorum; sağ politikaların ciddi ve
atılımcı ve de aksiyoner tarafında olduğunu ben hatırlıyorum lakin şimdilerde
bakıyorum ve kıyaslıyorum da sizler ne kadar “bir kaşık suda boğulacak” diye
değerlendirilen insanlara bile tahammül göstermişsiniz, bu biraz da Çeşme’nin
barış ve demokrasi kültürünün köklü olmasından mı kaynaklanıyor olacaktı,
olamadı…
Saim Abi; son güne kadar Canım Yurdum üstüne kendince görüş
bildirmeye en azından dost meclislerinde devam etti, iyi gidişleri
olumladığını, kötü gidişleri de tenkit ettiğini hiç gizlemedi. Meclisi nasıl
çalıştırdıklarını, nasıl kararlar aldıklarını, kendi dönemindeki karar alma
süreçlerinin şeffaflığını haklı olarak sitayişle anlatmayı da çok keyif alarak
sürdürürdü… Evet, Çeşme’de gerçek manada ilk konut kooperatifi için
kamulaştırma kararı alınmasına ön ayak olan, ilk defa altyapı çalışmalarının
prototipi olabilecek çok kısıtlı imkânlarla dere ıslah çalışmalarını başlatan,
şimdiki bütçelerle kendi dönemi bütçelerini kıyaslayarak kahırlanan, asıl
olarak da liyakatsizliğe de hiç katlanamadığını devamlı beyan eden abimiz artık
yok, nurlarda olsun… Saim Abi artık yok, eminim Çeşme yokluğunu her daim
hissedecek, biz de onu özleyeceğiz ve böyle iyi hatıraları ile hatırlayacağız…
Efendim hep iyi yanları mı söz konusudur denirse de cevabım, evet, diğer
meseleleri de başkaları yazsın, bilmediğimizden değil, istemediğimizden…
Nurlarda ol, Saim Abi… Oğlu Alparslan kardeşimiz, Damadı arkadaşımız Levent
Baykal başta olmak üzere tüm akrabalarının ve Çeşmelilerin başı sağ olsun,
tekrardan…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder