Cuma, Mayıs 23, 2025

KNUT HAMSUN ve PROTESTO

Şimdilerde bir şeyleri protesto etme yeniden çok gündemde, protesto taraftarları ile protesto edilenin taraftarları destekleri konusunda cansiperane çabalar göstermekteler… Protesto edilenleri ellerindeki her türlü güç ve kudret unsurları ile savunanlara bugün bir ibretlik hikâye olan dünyaca ünlü Norveçli yazar Knut Hamsun protestosu hatırlatması yapmak istiyorum ki nasip olursa az ilim, irfan ve feyz olsun…

Dünyaca çok meşhur olduğu bilinen, 1920 senesinde “Nobel Edebiyat Ödülü” bile verilen muhterem acar bir faşisttir, Nazi hayranıdır… O kadar Nazi hayranıdır ki, aldığı “Nobel Edebiyat Ödülünü” aldığı yıldan tam tamına 23 sene sonra faşizmin en yaygın bilinen tarafı yalan ve propaganda mevzuunda bir ordinaryüs sayılabilecek Göebbels’e takdim etmekten zerre kadar hicap duymamıştır. Esasen burada insanlık ayıbı faşistliğini yargılayacak durumda ve uzmanlıkta değilim şüphesiz, lakin mevzu ülkeni birileri cebren işgal etmiş iken, sen istikbalini ve mevcudiyetini, dönem itibari ile emsali görülmemiş bir gücün ve beynelmilel tahkimatın mümessili pozisyonundaki Nazi orduları ve yerli hıyanet çetelerinin siyasi emelleri ve ekonomik menfaatleriyle tevhit ediyorsun… Sonra birileri de seni dünya çapında bir yazar diye takdim ve takdir ediyor, işte buna katlanmak büyük bir züldür, benim adıma… Hem de bu emperyal işgalci güçlerin propaganda ekmeğine yağ sürecek yazıları yazıyorsun hatta bir yerde bir tarafı ile namından, diğer tarafı ile şahsına tahsis edilen gazete köşesinde utanmadan, hayâ etmeden, hicap duymadan işgalci olduklarını göz ardı ederek “Almanlar bizim için savaşıyor” diyorsun… En hafifinden kocaman bir yuh hak etmişken “önemli yazar” payesi ile taltif ediliyorsun, başkalarını bilmem ve ilzam edemem lakin benim zoruma gidiyor hem de sadece zoruma gitmiyor daha da ileri gitmek istiyorum lakin hukuk fazlasına elvermiyor… Benim nezdimde kocaman bir hiçlik sebep ve gerekçesini ise Faşizm ve Nazizmin sembol ismi Hitler için finalde ettiği “O bir savaşçıydı, insanlık için bir savaşçıydı ve tüm uluslar için adalet müjdesinin bir peygamberiydi.”

Şimdilerde de bu kabil iddia sahipleri ne yazık ki mevcuttur, düşünebiliyor musunuz ki bir zihniyet ve temsilcisi koçbaşı rolü ile yaklaşık 75.000.000 insanın ölümüne sebep teşkil edecek girişimlerde bulunuyor ve bir angut da çıkıp “insanlık için savaşıyor” diyecek, hay sevsinler senin mantığını… Gerçi dediğim gibi bugünlerde de, mesela Irak işgal sürecinde 1.500.000 dan fazla insanın ölümüne sebep olan, aylarca sahip olunan hava gücüne dayanarak ve güvenerek fasılasız havadan bombala… Sonra bir önemli lider çıksın seni “dünyada demokrasinin teminatı”, karşıtı bir başka çok önemli lider de “zayiatsız memleketinize dönersiniz inşallah” temennileri ile takdis ve takdir etsin… Haydi, duacı olan lideri misyonundan ötürü anlıyorum da, demokrasi mümessili tayin edileni anlamak çok zor… Vietnam’da yaşananları bilmiyor mu? Panama’da yaşananları bilmiyor mu? Nikaragua’da yaşananları bilmiyor mu? İran’da yaşananları bilmiyor mu? Bilmez olur mu? Haydi diyelim bunlar “gavurlara” yapılanlar ve bilmiyorsun, peki, Kahramanmaraş, Sivas ve Malatya’da yaşananları da mı bilmiyorsun? Adım kadar eminim ki biliyorsun… Peki, bilerek ve taammüden beyan böyle tecelli ediyorsa, inanın ki, en büyük rezalet budur… Aklım verse dahi dilim ve klavye daha fazlasına izin vermiyor…

Neyse biz yeniden Hamsun haklı protestolarına geri dönelim, neler yaşanmış bir bakalım… İstemeyerek de olsa, komünizm korkusuna binaen savaşa yön vermek adına sonradan dâhil olan ABD’nin desteği ile Sovyetler Birliği Alman Panzerleri diye takdim edilen faşist orduları yok edince Hamsun’un memleketi de bu meşum işgalden kurtulur… Hamsun artık evinden çıkamamaktadır, kâh korkudan, kâh azıcık da olsa utancından… Norveçliler “işgalcilerle işbirliği yaparak” kendilerine ve vatanlarına ihanet edildiği duygusuyla hareket etmeye başlarlar, evinin önünde ya da herhangi bir başka yerde gösteri yürüyüşü yapmazlar, sloganlar atmazlar, ne kendisine ne de malına mülküne saldırıda bulunmazlar, ne de yurdu behemehâl “terk et” demezler… Derken günlerden bir gün bir genç kız gelip kendisindeki Knut Hamsun kitaplarını kapısının önüne sessizce bırakır, arkasından birkaç yaşlı kadın da sahip oldukları kitapları bırakır… Bir anda tüm işbirlikçiler dışındaki Norveçliler ellerindeki Knut Hamsun kitaplarını akın akın getirir kapısının önüne bırakır… Knut Hamsun daha önceleri hiç bitmeyecekmiş gibi görünen işgal günlerindeki konforlu hayatı, her zorbanın ve avenelerinin kaçınılmaz yaşadığı ve yaşayacağı sonu penceresinde perde arkasından büyük bir korku ile izlemektedir. Bu günlerce, haftalarca sürer artık kendisine iade dilen kitaplar kocaman bir tepe haline gelir, büyüdükçe büyür, perdenin arkasındaki sözüm ona yazar da küçüldükçe küçülür, bu küçülme taaa vefatına kadar sürer… 

Bu yaşanan ve âdemoğlunun bilinen en barışçı ve en akıl dolu protestosu inanılmaz bir sonuç alır… Artık Norveçliler adaletin tecelli ettiği inancıyla bu sessiz ve barışçı protestoya bir son verirler, yazarın kendisinden ziyade vefat etmiş birine saygıdan ötürü… Peki, Norveçliler bu buram buram ahlaklı ve ölçülü geçen bu protestocu tavırlarını günümüze kadar taşıyabildiler mi? Maalesef kocaman bir hayır… Araya yine harici ve dâhili bedhahlar girdi, film başa alındı… Soğuk savaş günlerinin en kanlı operasyonlarının merkezi oldu maalesef mezkûr coğrafya özellikle de Sovyetler Birliğini hedef alan operasyonlara… O devirde hiçbir Norveçli açıktan zinhar “vay vatan hainleri” gibi abuk subuk laflar öne çıkarmaz lakin şimdilerde artık mezkûr yazarın adına festivaller düzenlenmektedir…

Peki, canım Yurdumun istiklal harbinde harici ve dâhili bedhahların aktörleri şimdilerde önemli mahfillerde baş tacı edilmiyor mu? “Keşke Yunan kazansaydı” deme cüreti gösteren muhterem için neler yapıldı? Peki, Knut Hamsun ile bu muhterem arasında devir dışında bir fark var mı? Hani “insanların günah işleme hürriyetine bile karışıyorlar” diye feryat figan edenlerin karşıtlarına protesto hakkı bile tanımıyor olması çok ibretlik bir vaka lakin bunu görebilene…

Protesto hakkı kutsal olup her dileyen vatandaşın bireysel ya da teşkilatlanarak bu hakkı kullanabilmesi gerekir bana göre… Asıl olan da; kapitalizmin kıskaca aldığı ve yaşanan tenkil ve tedip politikaları ile yalnızlaştırılan vatandaşların tepkisinin desteklenmesi iken şaşkınlıkla ve hayretle görüyorum ki tarafsız olması gerekenler dahi protesto edilenleri “ticarete darbe” gibi abuk subuk gerekçelerle mahkûm edebiliyorlar… Bu akla da alkış çalmaktan başka bir şey düşmüyor bize… 

1 yorum:

Lem-Tanga dedi ki...

Yaşasın tüm halklar.Eline emeğine sağlık abi.