
Yolumuz
Tataristan’ın başkenti Kazan’a düştü, şehirde dolaşırken bir sonraki gün için
günübirlik “Bulgar” kenti gezisine
katılmaya karar verdik. Altınorda devletinin batı bölümüne bir dönem ve bugünkü Bulgarların atası sayılanlara da başkentlik etmiş, bugün tarihsel manada
olmasa bile kültürel manada eski günlerine kavuşmaya başlamış, İslam ağırlıklı dense
de diğer dinlerin de eserlerinin bulunduğu arkeolojik buluntuları ayağa
kaldırılmaya devam edilen bir yerleşim yeri, Bolgar. Enteresan bilgilerin
yazılmış olduğu tabelalar var, tarihine, kültürüne yönelik… İlk kez öğrendiğim
bilgiler arasına bunlar da eklendi. “İlk
Bulgar kabileleri, Karadeniz Bölgesinde Büyük Bulgaristan Devletinin çöküşünden
sonra VII. – VIII. Yüzyılların başında bu yerlerde ortaya çıktı… Bulgar, Moğol
öncesi dönemlerde Bölgenin en önemli şehirlerinden biriydi. X. Ve XI.
Yüzyıllarda Volga Bulgaristan’ının başkentlerinden biriydi. Daha sonra Bulgar,
Altın Orda devletinin ilk başkenti oldu…” Neymiş,
Karadeniz Bölgesinde büyük Bulgaristan Devleti varmış… Tarihi haritalara
bakınca, Büyük Bulgar Hanlığı, Azak Denizini çevreleyen, kısmen bugünkü Ukrayna
ve Rusya’nın Karadeniz kıyılarında yer almış olduğu görünmektedir. Mezkûr
çöküşten sonra, Volga ve Kama nehirlerinin etrafına yerleşen Bulgarlar burada
İslamiyet ile de tanışırlar. İslam mimarisinin en kuzeydeki örneklerinin
göründüğü bir şehirdir aynı zamanda… Ben bilmiyor olsam dahi Bulgar ve Tatar
dünyasının önemli şahsiyetlerinden olduğu belirtilen Kul Gali burada yaşamış ve
önemli eserler vermiş. Oldukça geniş bir alana yayılmış vaziyette yerleşmiş bir
şehir olup, bir tepeden Volga’ya bakmaktadır. Volga nehri üzerinde “Cruise
Turları” ziyaretlerine yönelik yapılan iskele, ziyaretçilere
hizmet vermektedir.

Bulgar
dili, Orta Asya Türk dillerinden türediği kabul edilmektedir, genel manada…
Daha iddialısı ve detaylısı, tarihi Türk Halkı Hunların Volga (İtil) nehri
çevresinde yaşayan Türk kavimlerinin Ogur grubuna mensup bir dil olduğudur.
“Bulgar” adı da, bulunan arkeolojik kalıntılar ile desteklendiği üzere, Orta
Asya Türk dilleri ile aynı kökenden geldiği, muhtemelen de Çuvaşça ile
akrabalığı da göz önüne alınınca artık fazlaca söylenecek bir şeyler kalmıyor
gibi… Yine hem okumalardan hem de sorularımıza verilen cevaplardan anladığım
kadarı ile “Bulgar” Türkçedeki “bulamak” fiili ile ortak kökten türediği ve
“Bular”, “Bulgamak” yani karıştırmak, düzeni bozmak manasında yaygın olarak
kullanılmakta imiş… Yine bunun yaklaşık 9. yüzyıla kadar bu niteliğini
koruduğunu bilahare bugünkü Bulgar Hanlığının dağılması üzerine Bulgaristan
tarafına göçen bölümleri ile de yereldekilerde karışmalarına binaen de ciddi
değişikliklere uğramakla birlikte aynı kökenden türediklerini öğrenmekteyiz. Bugün
Bulgaristan’daki Bulgar denilen günümüz Bulgar topluluklarını da, dağılan Büyük
Bulgar Hanlığının Karadeniz bozkırlarından gelen Proto-Bulgarlar, yerelde
yaşayan Slavlar ve aynı coğrafyadaki Trakların oluşturduğunu öğreniyoruz. Anladığım
yine çok enteresan bir durum var batıya göç edenler Ortodoks’luğu tercih
ederken kuzey-doğuya göç edenler İslam’ı tercih etmişler gibi…
Buradan
ötesini konunun uzmanı tarihçilere bırakıp ilerleyeceğim… Konuyu anlamak ve
kavramak adına bu kadar tarihi bilgi yeter bence…
UNESCO
Dünya Miras Listesinde yer alan Bulgar kenti buluntuları bünyesindeki
müzelerden biri de “Kuran Müzesidir”. Müze küçük lakin bulunan kentteki maksada
matuf hayatları yansıtması bakımından, çeşitli el yazımı Kuranlar, çok değişik
süslemeler, hatlar, ayetler, hadisler tekmili birden… Ayrıca muhtemelen arazi
üzerinde betonlaştırmayı arttırmamak ve genel manada silueti bozmamak niyeti ile
yeraltında birkaç kattan oluşan birde “Medeniyet Müzesi” bulunmaktadır.
Yukarıda devam eden kazı çalışmalarından elde edilen buluntuların
sergilenmesine müsait alanların da olduğu görünmekte olan müzede, Bolgar Kenti
ve medeniyetlerine ait arkeolojik ve etnoğrafik buluntular kronolojik bir
konsepte münasip düzende yerlerini almışlar.
Girişte
sizi büyük bir kayanın üstüne yerleştirilmiş camlar üstüne Rusça ve İngilizce
kısa bir tanıtım levhası karşılamakta, hemen arkasında da giriş kapısı
oluşturan ahşap bir “anıt giriş” bulunmaktadır. Ziyadesiyle geniş bir alana
kurulmuş, nehir girişi hariç anlaşılan o ki Batı ve Doğu olmak üzere iki adet
giriş kapısı var kentin. Biz Batı Girişini kullanarak kente adımımızı attık
evvelemirde Rusça “Çernaya Palata”, Tatarca “Kara Pulat” denen bir yapıya
geliyoruz, kare kesitli kubbeli bir yapı lakin ne maksatla yapılmış ve ne
maksatla kullanılmış meçhul… Farklı zamanlarda Kara Pulat adlı yapının, cami,
türbe, hanegâh, hapishane ve mahkeme olarak kullanıldığı rivayet edilmektedir.

“Kara
Odanın” hemen güney kısmında kervansaray ya da hamam olarak kullanıldığı
düşünülen “Beyaz Oda” adını verdikleri Kara Odadan daha büyük bugün müze olan bir yapı bulunmaktadır. Esasen antik kent bugün bir müzeler kenti haline
gelmiş görünmektedir. Bolgar Medeniyetler Müzesi, Yazı tarihi Müzesi, Antik Tıp
ve İlaç Müzesi, Ekmek Müzesi v.b. Diğer taraftan dini yapılar da adeta bir
dinler mozaiği, Katedral, Kilise, Cami, Minareler… Tanıtım tabelalarının
nerdeyse tamamı 3 dilde hazırlanmış, Rusça, Tatarca (Bulgarca) ve İngilizce…
Kiril
Alfabesi kullanarak yazıyor olmalarına rağmen, Tatarca’nın bizim bugün
kullandığımız kelimelere ne kadar benzediğini bir kez daha tespit ediyoruz; Икмэк
музее (Ekmek Müzesi), Кече манара (küçük minare), Табиб йорты музее (Tabib yurdu
Müzesi), Язу тарихы музее (Yazı Tarihi Müzesi), Ак мэчет (Ak Mescit), ve daha yüzlercesi…
En
son olarak da, modern mimari örnekleri bir araya getirilerek “Ak Mescit” adını verdikleri
“Bolgar İslam Akademisini” bünyesinde barındıran bir cami inşaa etmişler, önüne
de kocaman bir havuz koymuşlar, insanlar havuzun Camiye en uzak tarafına
oturup, tıpkı Hindistan’daki “Taç Mahal” önü fotoğraf çekimlerine benzer
fotoğraflar elde etmeye uğraşıyorlar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder