Hemen
her çocuğun hatıralarını süsleyen, sokakta oynanan futbol oyunlarından bir
bölüm mutlaka vardır. Hani, futbol zamanı gelmişse, çocuklar bir araya gelir,
behemehâl ittifakla kabul gördüğü üzere 2 iyi top oynayan çocuk karşı
takımların tabii kaptanları olarak, atılan adımlarla tayin edilen seçme hakkına
binaen sırayla birer birer olmak kaydı ile son çocuğa kadar oyuncu seçimi
yapılırdı… Bu seçimlerde aslolan kimsenin açıkta kalmamasıdır, bu manada da
inanılmaz hakkaniyet ve sosyallik içerirdi. Takımların teşkilini binaen kaleler
yine adımlanarak hayali kalelerin tayini küçük taşlarla röperlenerek yapılır,
kaleciler ise genellikle de görece şişman çocukların arasından seçilirdi.
Devamlı kaleci olmayı kabul eden birileri de yoksa kaleciler, oyun süresine
bağlı olmak üzere kâh zamana bağlı, kâh gol sayısına bağlı sürelerde tüm
oyuncular tarafından dönüşümlü ve sırayla olarak seçilirdi. Gollerin geçerli
olması için de, topun tayin edilen taş aralığından geçmesi şart iken belden
yukarıdan gitmesi halinde geçerli olmayacağı da mezkûr kaidelerin başında
gelirdi. Enteresan ve kendine has kaide
ve usulleri olan bir oyun oynanır, oynanan oyunun süresi ise bazen hava
kararmasına, bazen ezan okunmasına, bazen de ana baba tarafından çağrılmaların
başlamasına bağlı olur lakin galibi tayin etmek için de birbirine yakın gol
atılması söz konusu ise gol atan galip denir ve maçlar bu enteresan biçimde nihayetlenirdi.
Sokak futbolunun beynelmilel kaidelerinden birisi de 3 korner 1 penaltı
kaidesidir, penaltı atışları minyatür kalelere yapılıyorsa da mutlaka boş
kaleye sırt dönülmek suretiyle topukla vuruş gerçekleştirilirdi. Penaltılar
görece büyük kalelere ve kalecilere karşı atılıyor ve penaltı atışları
sebebiyle de kaleci değiştiriliyorsa yine sokak futbolu beynelmilel kaideleri gereği
2 penaltı atışı yapılır lakin birincisi gol olursa da ikincisi atılmazdı… Bazen
penaltı atanların çok güçlü vuruşları varsa, diğer oyunculardan, kalecinin
gönlünü almak üzere de “merak etme aslanım, abanmayacak, teknik vuracak,
acıtmayacak” gibi kâh alaycı, kâh teskin edici yaklaşımlar da olurdu. Maçlarda
genellikle hakem olmaz faul ve penaltı kararları oyuncular tarafından
belirlenir velev ki çok iddialı bir durum söz konusu oldu tartışmaya hatta
nizaya müzahir bir durum haline geldi yoldan geçen birine ya da var ise
seyreden birine yetki kullanma hakkı verilirdi. Bir de hatırladığım “pis burun
vurma” ve “abanmak” diye tarifler vardı ve bunları yaptığına karar verilenlerin
aleyhlerine serbest atış kullanılırdı. Bu konuda artık oyuncuları mı korumak
yoksa topu mu korumak ön planda olurdu hatırlamıyorum… En önemli araç top
olunca ve topun öyle maddi açıdan kolayca alınabilir bir şey olmadığı yanında imkân
var ise de ulaşılması ya da bulunulması da bir başka sıkıntı noktasıydı. Bu sebeple top sahibi olmak bir ayrıcalık
gerekçesi olarak, top sahibinin takım teşkili ve oyun alanının ve dahi kendi oynayacağı
mevkiinin tayinine hakkı doğduğu ittifakla kabul edilmiş görünürdü.
Bir de “topu kaçıran, topu getirir kuralı” vardır ki velev ki maç etrafı duvarlarla çevrili bir yerde oynanmıyorsa, bazen top birinin güçlü vuruşuyla başka taraflara gitti hemen topu getirme konusunda tartışma başlar, “aslanım, sen abandın, top kaçtı” iddiası ile suçlu tayini gerçekleşirdi. Kaleciler degaj ile gol atamazdı, oyuncular kaleci dâhil herkesi çalımlamış ise de o da ayakla gol atamazdı, mutlaka yere yatıp kafa ile ya da popo ile gol atılabilirdi…
Nadiren
gerçekleşen kavga gürültüler kalıcı sürtüşmeler ve hasımlıklar da oluştururdu,
o kadar ki bir vade bu kavgalar başka başka alanlarda da tezahür ederdi,
şüphesiz büyüklerin araya girmesi ya da başka sebeplerle milli beraberlik ve
bütünlük bir şekilde yeniden tesis edilirdi… Bizim maçlarda her daim
centilmenlik kazansın diye niyet edilirse de bazen bir şekilde bir yol bulunur
taşlar, soplar, yumruklar havada uçuşur, niyetler gerçekleşmezdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder