İlkokul
ve Ortaokul arkadaşım Semra babası idi, Kemal Abi… Bir adamı nereden başlayıp
anlatmalı sorusunu hep sorarım kendime, önce adam mı, insan mı diye hitap
ederek başlamalıyım sorusu takılır aklıma sonra yahu bunlar birbirinin mütemmim
cüzleridir, diye bitiriyorum. Yine de sanki “insan” biraz “Homo sapiens” tarifi
içine sıkışıyor ve anatomik tarif gibi duruyor oysa “adam” bir cinsiyet
tarifinden maada bir duruş, bir karakter ifadesi benim için… Gerçi Türkçemizde
“adam” çok başka manalarda da kullanılabiliyor, bazen öfke, bazen tahkir etmek
için… Ama olsun Kemal Abi benim için hepsi idi, hem insan, hem adam, hem de en
güzelinden, en gülecinden, en sevimlisinden…
Şimdilerde
hesapsız, kitapsız şekilde imara açılmış ve bundan delicesine nasiplenmiş Fener
Burnu’nun tamamen ben “Sakalara” ait olduğunu düşünür idim, Saka Salih, Saka
Kemal ve Saka Yusuf, bildiğim bu üç kardeş sahiptiler sanki… Fener Koyu sırtını
verdiği “Demirağa Tepesine” doğru hafif
meyilli, taraçalı (mandallı), gerence rüzgârına açık, demir minerali yüksek
topraktan oluşan tarlaların sanki tamamı onlarındı… Mandallar arası yola dik
gelecek şekilde toplama taş ile örülmüş düzgün duvarlarla ayrılmış vaziyette
idi. O taşlar ki, bazen ciddi büyüklükte olmakla birlikte zinhar taşocağı
mamulü değildi, hatırladığım. Tarım ve erozyon ya da taşınma yolu ile
yerelleşmiş bu taşlar inanılmaz şekillerde olup dış yüzeyleri de adeta büyük
solucanlar tarafından delinmiş bir vaziyetteydiler. Bu tarlaların tek dikici ve
biçicisi Sakalardı sanki… Her yıl değişen ürünler ile yürütülen tarım ve
tamamen kendi aile fertleri tarafından küçükbaş hayvancılık, dönem itibariyle
neredeyse tüm Çeşmeliler için olduğu üzere, onların da temel iştigal ve medarı
maişet alanıdır. Her yıl değişen ürünler dedim ya, temel de susuz tarıma
münasip olanlarıdır. Buğday, arpa, yulaf, anason, tütün, soğan, kavun ve karpuz
başta olmak üzere ailesel ihtiyaçlar göz önünde tutularak her türlü ürün
yetiştirmesi faaliyet kapsamındadır.
Her
üç kardeş ve özellikle de çocukları ile tarla komşuluğu bir yana mahalle
komşuluğu da yapmanın güzelliklerini yaşamış olmanın bahtiyarlığını şimdilerde
bile hep hissederim. Tabiat ile mütenasip hayatın, geniş aileleri vasıtasıyla adeta
birer canlı numuneleriydi. Tabiatın her hamleye karşı bir olumlu cevabının
günleriydi onlar sanki şimdilerdeki gibi tabiata meydan okuma çağının tam zıddı
kabilinden. Hatta hamlesiz bahşettikleri de az değildi, karadutlar, incirler,
harıplar… Ah ki ah şimdilerde tüm mezkûr alan betona kesti, hem de muhalif,
muarız ya da muvafık tasnifi yapmaksızın her birimizin dahli ile.
Her
Çeşmeli gibi, onlar da, yaz aylarında başta ürüne sahip çıkmak ve dahi hayvan
bakımları için tarlalardaki derme çatma “damakilere” ve önlerindeki çalı
destekli kargılardan mamul çardaklara taşınırlar. Taşınma işleri hiç de zor
değil, şimdiki gibi divanımı da, buzdolabımı da isterim şeklinde olmaz sadece
yatak yorgan ve ihtiyaca tabi mutfak eşyası ile sınırlı olup yine sahip olunan
atların ve eşeklerin sırtına vurulacak denklerle nakledilirdi. Sadece yağmura
karşı ürünü korumak için teknolojik ürün naylon ekstra ya da ilavedir bunlara…
Hayrettir o vakitler yaz aylarında yağmur yağardı, dedim ya tabiat asla ve kata
nekes davranmazdı…

Saka
Kemal büyüğümüzün eşi Remziye Abla, dünya tatlısı, muhabbet canlısı, güler
yüzlü ve çok çalışkan birisi olup bildiğim kadarıyla da Ovacık Köyünden gelin
gelmiştir Çeşme’ye, Kemal Özsaka evine… Kemal Abi, sanki 24 saat esası ile
çalışan birisidir gözümde, tıpkı kendi annem ve babam gibi… Belki de o vakitler
herkes böyle bir çalışma temposuydaydı, öyle şimdilerdeki gibi tatil, hafta
sonu ve bayram gibi faaliyetler çalışma hayatın içindeki boşluklara denk getirilirse
ne mutlu yoksa mütemadiyen çalış babam çalış… Hatıralarımda Kemal Abi ile
özdeşleşmiş, halen Çeşmede yaygın kullanılan, başındaki poşu ve elindeki sağlam
ağaçtan yapılmış değnek eksizsiz aksesuarlardı. Kemal Abinin güdülen sürüden
ayrılmakta olan koyunlara yön vermek ya da ait olduğu yerden ayrılmalarını
engellemek için taş kullanma tekniğini bugün bile gülümseyerek hatırlarım.
Aldığı taşı sarkıttığı kolunun ters bir mancınık misali olabildiğince geriye alarak
kol vücuda yapışık bir vaziyette iken yaydan boşalırcasına atması, hem de
hiçbir hayvana bir zarar getirmeden atması, hayati çaresizliğin yarattığı
uzmanlığa matuftur zannederim. Evet, eşi Remziye Abla güler yüzlüdür dedim ya
siz Kemal Abiyi bir görmüş olsaydınız inanamazdınız. Yahu hiç kızmaz mı bir
insan ya da kızardı da belli mi etmezdi yoksa ben mi göremezdim, bilemiyorum
gayri… Kemal Abinin konuşması hep yüksek perdeden olurdu sebebi de kendisindeki
işitme problemine bağlı idi bildiğim yoksa konuşmaları taaa uzaklardan
duyulunca sanki birilerine kızmış olduğu düşünülürdü… Kemal Abinin işitmesi
zayıf olunca yüksek perde kullanılır aynı zamanda inanılmaz sessiz ve sakin
doğa sesleri olabildiğince uzaklara taşırdı. Şimdilerde olduğu üzere motorlu
araç sayısı sınırsız değildi, günde tek minibüsün tek seferlik gidip gelmesi
dışında araç olmazdı. Hem traktörler hem de araçlar zamanla sahne almaya
başlayınca artık onların bağırması insanların bağırmasını bastırmaya başladı…
Remziye
Abla Ovacıklı idi dedim ya aynı zamanda Cami hocasının da kızı idi bildiğim,
Kemal Abinin kız kardeşi Ülfet Ablamız da mahallemizin nur yüzlü, nur zikir ve
fikirli cami hocası İsmail Hoca ile evliydi. İsmail Hoca şimdiki hocalar gibi
kibrin ve asabiyetin mümessili olmaktan olabildiğince uzaktı hatırladığım…

Geçenlerde
ilkokul ve ortaokul arkadaşım olan Kemal Abinin kızı Semra Arıç (Özsaka)
yazmış, dediğim gibi tüm Fenerburnu’nun tamamını “Sakaların arazisi” sanırdım,
koca Fenerburnu’nda sadece 4 adet bağ evi vardı ve tamamı onlara aitti. O vakitler
bir bakardınız kocaman bir küçükbaş hayvan sürüsü geçiyor tamamı Sakalara ait
ve Fenerburnu’nun boş arazilerini ya da hasat sonrası alanlarını doldururdu.
Semra da o günleri özlemle yâd ederken Fenerburnu’nun bugünkü halini de kederle
karşılamakta olup duygularını her şeye rağmen yine de kalbimdesin diye ifade
etmektedir. Biraz da arkadaşım Semra’dan söz edeyim, dayanıklılık ve disiplin
esaslı kros yarışlarının her daim birincisidir. Ve takdire şayandır ki halen
ilerlemiş yaşına rağmen mezkûr yarışlarda başarı ile yer almaktadır. Kayıplarımızı saygı ve hürmet ile anarken yaşayanlara da sağlık ve mutluluk dolu bir hayat
diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder