Cuma, Haziran 20, 2025

SAKA’NIN KEMAL (ÖZSAKA)

İlkokul ve Ortaokul arkadaşım Semra babası idi, Kemal Abi… Bir adamı nereden başlayıp anlatmalı sorusunu hep sorarım kendime, önce adam mı, insan mı diye hitap ederek başlamalıyım sorusu takılır aklıma sonra yahu bunlar birbirinin mütemmim cüzleridir, diye bitiriyorum. Yine de sanki “insan” biraz “Homo sapiens” tarifi içine sıkışıyor ve anatomik tarif gibi duruyor oysa “adam” bir cinsiyet tarifinden maada bir duruş, bir karakter ifadesi benim için… Gerçi Türkçemizde “adam” çok başka manalarda da kullanılabiliyor, bazen öfke, bazen tahkir etmek için… Ama olsun Kemal Abi benim için hepsi idi, hem insan, hem adam, hem de en güzelinden, en gülecinden, en sevimlisinden…

Şimdilerde hesapsız, kitapsız şekilde imara açılmış ve bundan delicesine nasiplenmiş Fener Burnu’nun tamamen ben “Sakalara” ait olduğunu düşünür idim, Saka Salih, Saka Kemal ve Saka Yusuf, bildiğim bu üç kardeş sahiptiler sanki… Fener Koyu sırtını verdiği “Demirağa Tepesine” doğru hafif meyilli, taraçalı (mandallı), gerence rüzgârına açık, demir minerali yüksek topraktan oluşan tarlaların sanki tamamı onlarındı… Mandallar arası yola dik gelecek şekilde toplama taş ile örülmüş düzgün duvarlarla ayrılmış vaziyette idi. O taşlar ki, bazen ciddi büyüklükte olmakla birlikte zinhar taşocağı mamulü değildi, hatırladığım. Tarım ve erozyon ya da taşınma yolu ile yerelleşmiş bu taşlar inanılmaz şekillerde olup dış yüzeyleri de adeta büyük solucanlar tarafından delinmiş bir vaziyetteydiler. Bu tarlaların tek dikici ve biçicisi Sakalardı sanki… Her yıl değişen ürünler ile yürütülen tarım ve tamamen kendi aile fertleri tarafından küçükbaş hayvancılık, dönem itibariyle neredeyse tüm Çeşmeliler için olduğu üzere, onların da temel iştigal ve medarı maişet alanıdır. Her yıl değişen ürünler dedim ya, temel de susuz tarıma münasip olanlarıdır. Buğday, arpa, yulaf, anason, tütün, soğan, kavun ve karpuz başta olmak üzere ailesel ihtiyaçlar göz önünde tutularak her türlü ürün yetiştirmesi faaliyet kapsamındadır.

Her üç kardeş ve özellikle de çocukları ile tarla komşuluğu bir yana mahalle komşuluğu da yapmanın güzelliklerini yaşamış olmanın bahtiyarlığını şimdilerde bile hep hissederim. Tabiat ile mütenasip hayatın, geniş aileleri vasıtasıyla adeta birer canlı numuneleriydi. Tabiatın her hamleye karşı bir olumlu cevabının günleriydi onlar sanki şimdilerdeki gibi tabiata meydan okuma çağının tam zıddı kabilinden. Hatta hamlesiz bahşettikleri de az değildi, karadutlar, incirler, harıplar… Ah ki ah şimdilerde tüm mezkûr alan betona kesti, hem de muhalif, muarız ya da muvafık tasnifi yapmaksızın her birimizin dahli ile.

Her Çeşmeli gibi, onlar da, yaz aylarında başta ürüne sahip çıkmak ve dahi hayvan bakımları için tarlalardaki derme çatma “damakilere” ve önlerindeki çalı destekli kargılardan mamul çardaklara taşınırlar. Taşınma işleri hiç de zor değil, şimdiki gibi divanımı da, buzdolabımı da isterim şeklinde olmaz sadece yatak yorgan ve ihtiyaca tabi mutfak eşyası ile sınırlı olup yine sahip olunan atların ve eşeklerin sırtına vurulacak denklerle nakledilirdi. Sadece yağmura karşı ürünü korumak için teknolojik ürün naylon ekstra ya da ilavedir bunlara… Hayrettir o vakitler yaz aylarında yağmur yağardı, dedim ya tabiat asla ve kata nekes davranmazdı…

Saka Kemal büyüğümüzün eşi Remziye Abla, dünya tatlısı, muhabbet canlısı, güler yüzlü ve çok çalışkan birisi olup bildiğim kadarıyla da Ovacık Köyünden gelin gelmiştir Çeşme’ye, Kemal Özsaka evine… Kemal Abi, sanki 24 saat esası ile çalışan birisidir gözümde, tıpkı kendi annem ve babam gibi… Belki de o vakitler herkes böyle bir çalışma temposuydaydı, öyle şimdilerdeki gibi tatil, hafta sonu ve bayram gibi faaliyetler çalışma hayatın içindeki boşluklara denk getirilirse ne mutlu yoksa mütemadiyen çalış babam çalış… Hatıralarımda Kemal Abi ile özdeşleşmiş, halen Çeşmede yaygın kullanılan, başındaki poşu ve elindeki sağlam ağaçtan yapılmış değnek eksizsiz aksesuarlardı. Kemal Abinin güdülen sürüden ayrılmakta olan koyunlara yön vermek ya da ait olduğu yerden ayrılmalarını engellemek için taş kullanma tekniğini bugün bile gülümseyerek hatırlarım. Aldığı taşı sarkıttığı kolunun ters bir mancınık misali olabildiğince geriye alarak kol vücuda yapışık bir vaziyette iken yaydan boşalırcasına atması, hem de hiçbir hayvana bir zarar getirmeden atması, hayati çaresizliğin yarattığı uzmanlığa matuftur zannederim. Evet, eşi Remziye Abla güler yüzlüdür dedim ya siz Kemal Abiyi bir görmüş olsaydınız inanamazdınız. Yahu hiç kızmaz mı bir insan ya da kızardı da belli mi etmezdi yoksa ben mi göremezdim, bilemiyorum gayri… Kemal Abinin konuşması hep yüksek perdeden olurdu sebebi de kendisindeki işitme problemine bağlı idi bildiğim yoksa konuşmaları taaa uzaklardan duyulunca sanki birilerine kızmış olduğu düşünülürdü… Kemal Abinin işitmesi zayıf olunca yüksek perde kullanılır aynı zamanda inanılmaz sessiz ve sakin doğa sesleri olabildiğince uzaklara taşırdı. Şimdilerde olduğu üzere motorlu araç sayısı sınırsız değildi, günde tek minibüsün tek seferlik gidip gelmesi dışında araç olmazdı. Hem traktörler hem de araçlar zamanla sahne almaya başlayınca artık onların bağırması insanların bağırmasını bastırmaya başladı…

Remziye Abla Ovacıklı idi dedim ya aynı zamanda Cami hocasının da kızı idi bildiğim, Kemal Abinin kız kardeşi Ülfet Ablamız da mahallemizin nur yüzlü, nur zikir ve fikirli cami hocası İsmail Hoca ile evliydi. İsmail Hoca şimdiki hocalar gibi kibrin ve asabiyetin mümessili olmaktan olabildiğince uzaktı hatırladığım…

Geçenlerde ilkokul ve ortaokul arkadaşım olan Kemal Abinin kızı Semra Arıç (Özsaka) yazmış, dediğim gibi tüm Fenerburnu’nun tamamını “Sakaların arazisi” sanırdım, koca Fenerburnu’nda sadece 4 adet bağ evi vardı ve tamamı onlara aitti. O vakitler bir bakardınız kocaman bir küçükbaş hayvan sürüsü geçiyor tamamı Sakalara ait ve Fenerburnu’nun boş arazilerini ya da hasat sonrası alanlarını doldururdu. Semra da o günleri özlemle yâd ederken Fenerburnu’nun bugünkü halini de kederle karşılamakta olup duygularını her şeye rağmen yine de kalbimdesin diye ifade etmektedir. Biraz da arkadaşım Semra’dan söz edeyim, dayanıklılık ve disiplin esaslı kros yarışlarının her daim birincisidir. Ve takdire şayandır ki halen ilerlemiş yaşına rağmen mezkûr yarışlarda başarı ile yer almaktadır. Kayıplarımızı saygı ve hürmet ile anarken yaşayanlara da sağlık ve mutluluk dolu bir hayat diliyorum.

Hiç yorum yok: