Baykal Gölüne gidiyoruz, hedef göldeki meşhur ve kutlu ada Olkhom… Ada tam manasıyla bir el değmemişlik abidesi, yolları ile, konut yapım ve atık su tercihleri ile… Bilindiği üzere dünyanın en büyük tatlı su rezervlerinden birisidir mezkur göl, gelin görün ki ağaç fukarasıdır da aynı zamanda, toprak sarıdır, Siberya’nın steplerinin tüm özelliklerini taşımaktadır… Ada kutludur, kutsaldır aynı zamanda, Şamanizm’in gözlerden uzak merkezidir de, söylenenlere göre… Doğru anladım ise eğer, Yakutlar, Moğollar ve Eskimoların bir araya gelmesi neticesi, adeta halitası sayılabilecek Buryat’ların yaygın dini Şamanizmin adası, bir tepede göl manzaralı bir yerde ayinler için görkemli bir düzenleme yapılmış ve bu yüzden adanın kutsaliyeti de tescillenmiş adeta… Ayin alanı her yerde olduğu üzere kalın gövdeli ağaçların üzerlerinde çeşitli manalara gelecek şekilde bir takım şekiller ve oymalarla bezenmiş vaziyettedir, lakin bu kez ağaç gövdeleri görece daha kalın ve yüksektir. Her ayin noktasında kolayca görüleceği üzere dikili ağaç gövdeleri tek sayılardan ibarettir, burada da 13 adet görkemli bir düzen içinde dikilmiştir. Dikkatimi çekmişti, 1, 3, 5, 7, 9, 11, 13 gibi tekli sayılardan oluşuyordu ve İrkutsk ile Olkhom adası arası yer alan ayin noktalarının tamamı yolun gidiş istikametinde sadece sağ tarafta yer alıyorlardı… Bu tespitimi bir sonraki gün “Üst Orda” kentinde katıldığım bir Şaman ayininde Şaman’a sordum, tespitimin doğru olduğunu lakin sebebinin ne olduğunu öğrenemedim. Evet, Göl manzaralı ayin noktasında belli ki bizden hemen önce bir ayin yapılmış lakin biz yetişememiştik, izler çok taze idi bana göre, sormama rağmen bunu da öğrenememiştim. Direklere bağlanan rengarenk çaputların varlığından çok anlaşılır bir durum olmamasına rağmen hemen direk önlerinde bulunan görece büyük kayaların üzerine dökülen sütlerin çok fazlalığından çıkarmıştım, hemen törenler sonrası geldiğimizi… Gerçi biz orada iken de vatandaşlar tek tek gelip mezkûr kayaların üstüne süt döküyorlardı ama anında oradaki kargaya benzer kuşlar tarafından derhal yutuluyordu. Adanın merkezi görünümündeki “Khuzhir” yerleşimi en turistik mevki olup yolları stabilize, kanalizasyon yok, fosseptik düzeneği var, umumi tuvaletlerde su ve sabun yok, bir bakıma geri kalmışlık diye nitelendirilecek gibi dururken birden toprağı kimyasallara karşı nasıl da korudukları anlaşılıyor… Makadam yollar ise turistte ihtiyaç varken cazibeyi arttırmadan, gelişlerin adeta gizliden bir engeli gibi durmaktadır. Kendilerince bir biçim dahilinde kalabalıkları ve kirlenmeyi uzak tutmaktalar, ben de bu tarza şapka çıkarıyorum… Aaaa bütün bunlara rağmen ben gelip görmek, kalmak istiyorum diyenlere de konforu ve imarı doğa ile uyumlu olmak kaydıyla, görece düşük tutulmuş konaklama evleri bulunmaktadır. Aynı yerleşim yerine çok yakın doğa ile uyumlu gayet güzel plajlar ve sörf merkezleri yer almakta tüm ziyaretçilerin uğradığı “Şaman Kayalıkları” diye bilinen Baykal Gölünün nadide manzara veren kayalıkları da bulunmaktadır.
Ertesi gün yeniden Andrei ile Baykal’ın en güzel plajından birisi olan “Aya Körfezine” gitmek üzere yola koyulduk, yine aynı binbir zahmet ve meşakkatli bir yolculuktan sonra Olkhom Adası karşısında anakaradaki bu güzel yere ulaştık. Sibirya’nın karakteristik inşaat malzemesi ahşap ile yapılmış doğa ile son derece uyumlu küçük bir otelin bulunduğu koy adete her şeye rağmen buraya gelmek bu sıkıntılı yolculuğa değer diyenlere kucak açmış. Göle gelmeden önce kat edilen geniş ve göz alabildiğince uzanan steplerin içinde birbirini kesen, birbirine paralel sürekli değişen yönlerde, araçların kullandığı patika yollarla dolu… Bir ara yanımızdan 2 adet yine bu coğrafyaya son derece uygun ve uyumlu “uaz” marka ziyadesiyle sade ve basit görünümlü minibüs patikaları toza boğarak geçtiler, emin olun Orta Asya üzerine yapılmış belgesel filmlerde zannettim kendimi bir an için… Andrei sakin kendi patikasından, minibüsünün bir o yana, bir bu yana ciddi sallanmasına adeta çalkalanmasına kulak asmadan hoplaya zıplaya lakin sürat düşürmeden deyim yerinde ise tam gaz ilerliyordu, hem gelişte, hem de dönüşte…
Öyle bir plaja geldik ki inanılmaz bir görüntü var, anladığım ineklerin plajı insanlardan daha fazla kullandığı. Yıllar önce tıpkı bizim Çeşme’de de “Eşek Adasında” rastladığımız manzara, bilenler bilir “yılkı eşekleri” adaya getirilip serbest bırakılırdı ya, siz de hangi maksatla olursa olsun adaya ayak bastığınızda etrafınızda biterdi eşekler, sonradan ne oldu ise, kim rahatsız oldu ise gayri eşekler düşük voltaj elektrik verilmiş tel örgülerle çevrili alanın içine alınmıştı, işte öyle bir şey… Muhtemelen tüm gün serbest vaziyette “otlanan” inekler su ihtiyaçlarını da bu tatlı su deposundan gideriyorlar ve bu maksatla plaja geliyorlardı… Deyim yerinde ise inek sürüleri için “ekmek elden, su gölden” misali yine bir sınırsızlık… Peki, bu gelişlerinden, oralara ziyadesiyle pislemelerinden insanlar rahatsız mı, değil… En azından şimdilik… Tam bir iç içelik, birliktelik…
Bu araçları görünce hemen aklıma geldi, yıllar önce bir zemheri kış günü Kazakistan’ın o zamanki başkenti Almaty’dan Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e gideceğiz, en güvenli, en kısa yol, karayolu, araç soruşturuyoruz yaklaşık 10 cm buz kaplı yoldan bizi hedefe sağ salim götürmek adına… Sonunda arkadaş tavsiyeleri üzerine konforu görece az lakin güvenliği ve mezkûr şartlara uygunluğu üst seviyede bizim “Murat 124” emsali “Jiguli” dedikleri araçla yaptık yolculuğu, sonuç alındı…
Evet, Orta Asya, Sibirya sınırsızlıklarında bu güzellikleri yaşadık, yaşananlara ve yaşayanlara tanıklık ettik, bir eksiğimizi daha tamamladık, eksik çok tabii ki… Nakıs geldik, nakıs gideceğiz… Bu vesile ile, bizi mezkur iki gün içinde sağ salim planlanan her yere ulaştıran Andrei’ye teşekkürlerimizi bir kez daha iletiyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder