Cuma, Eylül 05, 2025

KİZİ MEHMET (ATAGÖZ)

Eski lakin çok güzel, en azından benim için çok çok güzel, Çeşme Cami Önü Çarşısının birbirine en fazla 20 mt mesafede 3 güzide bakkalı Kizi Mehmet, Hışım Mehmet, Atalay Abi… Her birisi ile ayrı ayrı güzel hatıralarım var, yeri geldikçe bunlara değineceğim…


Kizi Mehmet; bizim ifademiz ile “Büyük Cami” şimdilerde ise “Hacı Memiş Ağa Camisi” diye bilinen caminin hemen girişindeki, cami inşaatını gerçekleştirmiş ailenin defin edildiği yere ve şadırvana bitişik duvarı olan ve şimdiki musalla taşının bulunduğu alanı da içine alacak şekilde caminin genişliği boyutunda hatırladığım kadarı ile yoldan biraz da düşük zemini olan bir dükkânın işleticisi idi… Dükkânın ön cephesi parçalı camdan oluşmuş, maviye boyanmış ve dönemin yapı ve temizlik meşrebine de çok münasip bir görüntüde olup akşam saatlerinde kapanmak üzere ahşap kapakları bulunmaktaydı… Dönemin ruhunu yansıtan bu tablo içinde vatandaşın sınırlı ihtiyaçlarını karşılamak için gıda ve diğer ihtiyaç maddelerinin bir düzen içinde sıralandığı dükkânın arka tarafında kısmi depo görüntüsündeki bölümde varil içinde bulunan gazın satışı yapılırdı… Dikine yerleştirilmiş varilin yere yakın bölümündeki ve altına muhtemel damlamalara karşı tedbir mahiyetindeki dikine kesilmiş tenekenin içine denk gelecek şekilde yerleştirilmiş küçük çeşmesi açılır çeşitli büyüklüklerdeki ölçülendirilmiş özel maşrapalara doldurulur oradan da müşterinin getirdiği kaba aktarılırdı. Dünyada petrol fiyatları halen varil hesabı ile belirlenirken, varilin petrol ve türevi malzemelerin tevziinde artık kullanılıyor olmaması da ayrı bir enteresan vakadır. Dönemin en yaygın tüketilen ihtiyaç malzemesidir gaz, aydınlatma başta olmak üzere çok çeşitli ihtiyaçların ana girdisidir. Bizim de 3 lt’lik sarı bir metal bidonumuz vardı, Mehmet Abimizi mezkûr kabı doldurur iken izlerdim 1 lt’lik ölçülü kap ile 3 defada doldururdu, müthiş anılar… Tüm dükkân başta olmak üzere özellikle de o depo kılıklı bölüm sinen gaz kokusu ile ziyadesiyle iticidir lakin önemli bir malzeme olduğu için kimseden de itiraz çıkmazdı. Bisküviler, veresiye defterinin ve hesap yapılan masanın hemen önünde, yaklaşık 35 cm en, 35 cm boy ve 50 cm derinlikteki teneke kutular içinde üzerine içindekilerin de görünmesi için cam bir portatif kapak yerleştirilir ve yarım eğik vaziyette olurdu. Dönem itibariyle ve muhtemelen de ambalaj sanayisi fazlaca gelişmediğinden bisküviler büyük kutularda gelir, mezkûr cam portatif kapak kutu açılınca üst tarafına yerleştirilirdi. Esasen de şimdilerde olduğu üzere öyle envai çeşit ambalaj ve büyüklüklerde bisküvi yoktu, sade bisküviye talim mecburiyet idi. Genellikle, muhtemelen de pazarlama stratejisi mucibince hemen bisküvi kutusu yanında ve genellikle ahşaptan mamul lokum kutuları olurdu ki, bizler hemen 2 bisküvi alıp arasına bir lokum yerleştirip, şöyle biraz sıkıştırıp lokumu yayarak yemeyi çok severdik. Efendim bu bisküvi ve lokumlara gaz kokusu sinmiş kimin umurunda ye gitsin ağız tadı önemli… Gaz dediğin de öyle kolay temin edilir bir şey değil ki, akaryakıt istasyonu bile sadece Ilıca’da Ertan’lara ait bulunan BP idi, Çeşme’de akaryakıt istasyonu bilinmezdi bile…

Annemin köye gittiği dönemlerde, köy dediysem de şimdiki Çiftlik Mahallesi, o zamanlar bize yeterince uzak gelirdi, Mehmet Abinin sattığı teneke kutular ile ambalajlanmış tuzlu balık tercihimiz hala aklımdadır. Babam o tuzlu balıkları, tuzunu güzelce silkeledikten sonra odun ateşinin kömüründe maltız üstünde pişirirdi ki, bir daha asla o lezzeti başka bir yerde bulamadım.  

Mehmet Atagöz Abimizin lakabı ise artık hangi hislerin yansıması ve hangi kelimelerin zaman içinde yuvarlanması ya da kısaltılması ise “Kizi Mehmet”e evrilmiştir… Akla en münasip olan ve sıklıkla anlatılan ise kizi kelimesinin “kızıl” kelimesinin evrilmiş hali olmasıdır. Bilindiği üzere de Mehmet Abimiz orta boylu, oldukça beyaz tenli, yuvarlak yüzlü, koyu ve sık saçlı, saçın rengi de yanlış hatırlıyorsam şimdiden özür dileyerek yazıyorum, kızıl ve kınalı siyaha yatkın bir haldeydi… Mehmet Abinin siyah bir önlüğü vardı dükkânın kapısı açılınca üzerine giyilen ve kepenkler kapatılınca çıkarılan, her daim lekesiz tertemiz bir hali ile…

Mehmet Abi; dönemin her esnafında geçerli olan veresiye defteri usulü ile alışveriş yapılan bir düzene sahip idi, veresiye defteri bayağı kalın ilaveten bir adet de değildi belki de bunların manası fazla sayıda müşteri sahibi olmaktı. Şimdi kredi kartlarına yazdırılan borç ya da taksit talebi o dönem esnafa yazılırdı hem de gecikme faizi olmaksızın… Şüphesiz bunun aksini anlatan hikâyeler de hatırlamak mümkün lakin hatırladığım babamın içtiği “Bafra Sigarası” 60 kuruş idi ve yazdırır idik ödeme döneminde de şüphesiz makul bir süre sonra olmak kaydıyla yine 60 kuruş idi. Bu rakamı bu kadar sarih hatırlıyor olmamın sebebi de bir vade babamı çaktırmadan fazlaca borca sokmuşluğumdur, “Mehmet Abi, babam dedi ki bir paket Bafra verecekmişsin, bir de 40 kuruş verip deftere 1 Tl borç yazacakmışsın” finans yöntemiyle birkaç ay ilerlemiştim ki, büyük mahcubiyet yaşadım… Oysa sistem ne kadar güzel kurgulanmıştı lakin ömrü kısa sürdü, her yalan dolan işte olduğu üzere… Babama değil de, Mehmet Abiye bu konuda mahcubiyetim hala beni çaktırmadan terletir… Ama mahcup olmadığım vaziyet ise ara sıra kendime aldığım Bafra Sigaralarıdır. Gerçi diğer taraftaki mahcubiyeti bir defa daha yaşamayacağımdan onu da behemehâl terk etmiştim.

Maalesef her çocuk gibi çocuk yaşta sigaraya içmeye başlamıştım sanki bir halt varmış gibi… Mehmet Abimiz yapmaz idi lakin karşıdaki Atalay Abimiz, paket açıp tek tek sigara satardı, Şimdi net hatırlamıyorum ama galiba tanesi 5 kuruşa Bafra Sigarası alıyordum. Yine hatırladığım kadarı ile açık satılan 2 sigara vardı, Bafra ve Birinci… Hani sonraları, “iç birinci ol devrimci” diye takdim edilen sigara o zamanın asi ruhlu ama fakir gençleri için en münasip mamuldür. Kizi Mehmet tek tek sigara satmaz idi 3. Komşu bakkal “Hışım Mehmet” ise külliyen sigara satmaz idi… Uzun yıllar içip, sigarayı hiçbir mecburiyet olmaksızın yaklaşık 25 sene önce bırakabilmiş olmanın da bugün mutluğunu ve sağlığını yaşıyorum.

Değerli Öğretmenimiz ve büyüğümüz Ahmet Akgül’ün “1960 öncesi Çeşme” kitabında şöyle yer almıştır, Mehmet Abimiz, “Altındaki dükkân ise Mehmet Atagöz’ün bakkal dükkânıydı. Orta boyda, az şişman, her zaman sağlıklı görünen, güleç yüzlü biriydi bakkal Mehmet Efendi. O bu dükkânda uzun yıllar bakkallık yaptı. Dürüstlüğüyle herkesin güvenini kazanmış, kendisini mahalleliye sevdirmişti.”  

Mehmet Abimiz sonradan kabristana çıkan yokuşun başındaki evinin altına taşıdı dükkânını, burası önceki yerin oldukça küçük bir kopyası idi lakin artık satılan malzemeler de şekil değiştirmişti o kadar ki “karpostal” bile satılır hale gelmişti, eee ne de olsa turizm merkeziydik gayri…

Evet, “bakkalın market, dükkânın shop” olmadığı devrin kahramanı Mehmet Abimiz artık aramızda değil… Kendisini büyük saygı ve hürmetle anıyorum…      

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Kalemine sağlık abiciğim..

Adsız dedi ki...

Çok güzel eski günleri anlatıyorsun bu günlerde böyle bir dostluk be samimiyet kalmadı senin tüm yazılarını okuyorum ve vatsapta tüm arkadaşlara gönderiyorum selamlar

ruhi mehmet çilek dedi ki...

merhaba, lütfen bir de isim belirtirseniz...

ruhi mehmet çilek dedi ki...

lütfen isim belirtirseniz

Adsız dedi ki...

Yazını geç okudum.
Cocukluğumun mahallesi
Güzel anılar.
Kalemine yüreğine sağlık.