CNN Türk’te yayınlanan Cüneyt Özdemir’in hazırlayıp sunduğu 5N1K
adlı programa CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu katıldı ve gündeme ilişkin
sorulara cevaplar verdi. Özellikle CHP içinde yaşandığı iddia edilen ve son
derece doğal olması gereken fikir ayrılıklarına, az da olsa parti içi
demokrasinin çalışıyor olmasından rahatsız olanları mutlu etme adına olduğu
fazlaca sırıtan bir şekilde ve belli ki CHP’ye yeni format atılma isteği
uyarınca değinildi, yer yer çocuk şımarıklığına varan bir şekilde sorular
üzerinden devam edildi… CHP’nin Genel Başkanı; bizlerin belki de
değerlendiremediği, anlayamadığı bir biçimde iyi bir genel başkandır ama Canım
Yurdumdaki genel kabullere göre, bir galibiyet ve mağlubiyet ikilemi arasında
sıkışmış ve polemiklere boğulmuş siyasi yapılanma açısından pek karşılık bul(a)mayan
sürükleyicilik vasıflarını öne çıkaramaması ve bunu yüksek belagat meziyetleri ile
süsleyememesinden ötürü sınıfta kalmış gibi bir görüntü verdi ve taraftarları
arasında da yer yer de olsa üzüntülere yol açtı gibi…
Cüneyt Özdemir “partiniz içersinde sözünüz geçiyor mu?
Bundan sonra aykırı sesler yükselmeye devam edecek mi?” şeklinde soruyor
Kılıçdaroğlu; “Hayır kesinlikle bundan sonra aykırı bir ses yükselmeyecek.
Parti içerisinde sorunları kesinlikle çözdük. Bundan sonra bir sıkıntı
olmayacak” diye cevaplıyor. Yahu desenize burası sosyal demokrat iddiasında
olan bir partidir, siz onun Genel Başkanına böyle bir soruyu sorarken hiç mi
sıkılmıyorsunuz, burada herkes düşünce özgürlüğüne sınırsız sahiptir, bari bu
fikre katlanın, bırakın bu tek adama tapınma yaklaşımını, artık 21.
yüzyıldayız, nerdeeeeeeeeee, modaya devam, hele birde gerçek anlamda niyette
yoksa…
Diğer taraftan birde soruya bakın; gülerek sanki bir
taraflarına bir şey olmuş gibi tavsamış gülüşüyle soruyor; “partiye hakimmisiniz yani” o da cevap veriyor “evet, tabii ki” ama belli ki soruyu soran daha tatmin olmamış
soruya devam ediyor, “peki bu hareketler devam ederse ne yapacaksınız”, ve
hükmediyor mübarek “aksine hareket edenler sonucuna katlanır” bravo, vallahi
billahi bravo, aslında vallahi karamizah ya da komedi… Yahu şunu da bize
demokrasi diye servis ediyorlar ya bravo… Ayrıca biz bu servisi teşekkürlerle
karşılayıp yediğimiz için bize de bravo…
Eeeee; Canım Yurdumun yetiştirdiği ya da yetiştirebildiği
insanın demokratik refleksleri gelişmiyor ise eğer, demokrasinin en önemli ayağının
insanların birbirleriyle anlaşabilmesi adına doğru beşeri iletişim kabulü geçerli
değilse eğer, iletişimden de anlayabileceği en fazla, büyüğünün dediğinin
doğruluğunun kabulü, üst’ün ast’a aktardığının mutlak doğru, sorgulanmadan,
herhangi bir akli denetim ve analize tabi tutulmaksızın emir telakkisi biçimiyle
algılanması olacaktır ki, bu da sonuç itibariyle nesilden nesile menkıbeler
üstünden tarih ve bilim öğretimini biçimiyle çıkacaktır ortaya, bu duruma da Allah selamet versin demek düşer
bize… Oysa insanların anlaşabilmesinin temeli iletişim; beşeri ilişkilerin en
temel tanım fonksiyonu olup, 2 beşer’in aynı frekanstan birbirleri ile anlaşabilme
adına doğru iletişebilme oranı da 1/81 dir (1 bölü 81) yani kolayca
anlaşılacağı üzere yaklaşık %1,25 gibi çok düşük bir olasılığa tekabül etmektedir,
hele siz bir de bunu birkaç kişinin, sonra da bir parti düzeyinde birkaç bin
kişinin iletişebilme becerisinin aritmetik illiyetini kurmaya kalkarsanız,
permütasyon hesaplarından ötürü, ortaya çıkacak rakamları sayfalar dolusu yazar
durursunuz beyhude. Sonuç olarak insanların aynı frekanstan iletişerek birbirlerini
anlamasını ve dinlemesini beklemekten ya da aynı şeyleri düşünmesini
beklemekten ziyade, insanların demokratik beklentilerini karşılayacak, her
türden görüşlerini açıklıyor olmasına savaş ilanı tepkileri vermeyecek,
insanların birbirlerini anlamasından güçlünün dediğinin kabulünü anlamayacak, insanların
sadece birer insan olduğu ve herkesin yukarıda aritmetik illiyeti verildiği
üzere zaten aynı şeyleri düşünmesinin mümkün olmadığını bilecek, yani herkesi
olduğu gibi ve farklılıkları ile normal görecek bir düzeye acilen ihtiyaç
bulunmaktadır. Aksi takdirde buradan demokrasi asla ve kat’a çıkmaz…
Bu verilen kaba yaklaşım mucibince, bir siyasal partide
bunun hayat bulmasının siyasal ifadesine de insanoğlu “parti içi demokrasi” demektedir, uygar ve çağdaş ülkelerde… “Parti
içi demokrasinin” olmadığı bir partinin iyi yönetilmesi mümkün değildir ve dolayısıyla
da iyi yönetilmeyen bir partinin yönettiği ülkenin iyi durumda olması
beklenemez, ancak çok şanslı durumda olan ülkelerde şans ihtimali kapıyı
çalabilir tabii ki, sürekli sorun üreten bir sistemden de sorun çözmesi
beklenemez. Yine yukarıda konuya teğet geçildiği üzere, demokratik refleksleri
yeterince gelişmemiş insan topluluklarında, ne yazık ki uygarca iletişim yerine
barbarca iletişim hâkim olur ki bunun adı, güçlünün güçsüzü yenmesi ya da
“büyük balık küçük balığı yer” olur, bu da sizin demokrasi liginde hangi sırada
olduğunuz gösterir.
Partilerde bunu konuşabilirsin, bunu konuşamazsın diye bir
tefrik olursa bunun neresinde demokrasi olacak Allah aşkına, grup kararı almak
ve bu kararın bağlayıcı olması demokrasi ile nasıl bağdaşır, siyasal partilerde
partinin genel görüşüne ters düşüncede olan, konuşma yapan, demeç veren, oy
kullanan, karar verenin sonu partiden ihraçtır ve bunun derinliği de parti
genel görüşünü kim belirler sorusundadır, cevap ta Genel Başkandır, o zaman
demek ki neymiş, Genel Başkan ne derse o olur, gerisi lafı güzaf… Harika
konuşmalar içerisine bezenmiş mükemmel vaatlerle partinin başına gelinir,
önceleri çaktırmadan bilahare çaktırarak Ali kıran baş kesen böyle olunuyor
demek ki, parti genel başkanı olarak…
Diğer taraftan bazıları da; grup kararı alınmasını parti içi
demokrasinin varlığına delalet ettiğinden bahisle, grup kararı alınırken
demokrasi işletilir, parti grubundan çıkan karara uygun davranışını genel
kurulda da gösterir diye izah eder durumu ve bunun parti içi demokrasiye aykırı
olmadığını savlar. Eee, tabii ki bizim demokrasi anlayışı bu olanlara
söyleyecek bir lafımız olamaz, ancak grup kararı oluşturulmasının da Genel Başkan’ın
fikirlerine uygun üretildiği de bugüne kadar ki uygulamalardan görüldüğüne göre,
Allah selamet versin bu vatandaşlarımıza… Ne fark eder, ha Parti Grubunda, ha
Meclis Genel Kurulunda, kafanızdan geçenleri söyleyemiyorsanız,
açıklayamıyorsanız, sizinle aynı yönde görüşü olanları muvafık ya da muhalif
olsun destekleyemiyorsanız, hür iradenin başkalarının görüşüne nerede tevhit
edildiğinin ne önemi var Allah aşkına… Hele bir de ahir ömrümde gözlemlediğim
üzere, tüm sağ partilerde ve gerçi 1980 sonrası da kendisine sol diyen partiler
de bu kervana dâhil oldu, hiç gördünüz mü Genel Başkanlığa aday olsun ve
kaybedince de partide kalabilmeyi becersin insanlar, mutlaka bir yol bulunup
partiden ihraç edilmişlerdir, ne oluyor, “parti disiplinine aykırı davranıyor”
gibi sihirli bir cümlenin arkasından, hop kapı dışarı… Etme bulma dünyası darbı
meseli mucibince, sonraki etaplarda mevcut muktedirler aynı akıbete uğruyor ve
başlıyor feryat figan, yahu siz neyi başkalarına reva gördüyseniz başkaları da
bu etapta size onu reva görüyor denilse de, kim dinler, artık onlar sıkı birer “Parti İçi Demokrasi” havarisi
olmuşlardır… Durumdan da kolayca anlaşılacağı üzere, yasalara ve yönetmeliklere
konulma zorunluluğundan ötürü vardır “parti içi demokrasi” yoksa necip
milletimizin ne böyle bir meşrebi, ne de böyle bir geleneği, hatta ne de böyle
bir beklentisi vardır, necip milletimizin derdi işin teorisidir pratik tarafına
pek bakmaz…
Parti politikaları katılımcı ve aşağıdan yukarıya doğru
belirlenmezse yani ta delegelerden başlamazsa, asla ve kat’a demokratik bir
tutum olmayacağı gibi, bir gönüllü birliktelik olması gereken parti oluşumu
zorunlu birlikteliğe oradan da çıkar birlikteliğine dönüşür ve sonu herkesin
kolayca etrafından da görebileceği üzere, oligarşik binlerce yapı ile karşı
karşıya kalınır.
Ama Canım Yurdumda; politika, politik muktedirler tarafından
yukarıdan aşağıya telkin ve emir arasındaki çeşitli tonlardaki yaklaşımlarla
yürütülür, aşağıdakilerin becerisi ve katılımları sadece ve sadece biat ile
ölçülür ve değerlendirilir hale gelmişse, gelin artık güncel politika iflas
etmemiştir deyin durun sabahtan akşama kadar, hamamda türkü çığırma misali…
Konfüçyüs ne diyor; “sana saygımdan seni sabaha kadar dinlerim ama şimdiden bilesin
ki görüşünün hiçbir detayına katılmam mümkün değildir”