Pazar, Nisan 21, 2013

UMARIM ANLAŞILMIŞTIR: ÇEŞME’YE KIYMAYIN

Çeşme’nin yakıcı sorunu olarak önümüze hiçte gereği olmadan dayatılan, adeta Çeşme’nin bağrına hançer saplama planı gibi duran, tamamen rekreasyon alanı olması gerekirken, sadece estetik kaygılarla bile olsa karşı durulması gereken, “Karadağ’a RES projesi yatırımı” konusunda, belki de Çeşme tarihinde ilk kez, yerel iktidar CHP ve muhalefet AKP birlikte hareket kararı almış bulunmaktadır, hepsine teşekkürler, umarım ileride herhangi bir karar değişikliği oluşmaz…
Çeşme Belediye Meclisi Nisan ayı olağan toplantısında, öğrenildiği kadarıyla her 2 parti meclis gruplarının ayrı verdikleri önerge ile Çeşme’nin Sakız Adasına hakim muhteşem manzaralı ve Çeşme ve Çiftlikköy’ü etkilemesi çok muhtemel ve Karadağ’a yapılması planlanan ve her türlü gerekli ön izinleri alınan Rüzgâr Enerji Santraline (RES), karşı durma kararına varmışlar ve Belediye Başkanı Faik Tütüncüoğlu’na konuyla ilgili olarak, her makam nezdinde girişimde bulunmaya ve nihayetinde de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) ile mahkemeleşmeye haiz, yer yer siyasetin cilveleri gereği karşılıklı söz düelloları yaşanmış olmasına karşın, grup kararları ile destek vermişlerdir. Yalnız daha önce belediye meclis gündemine geldiği sırada reddedilen, ancak EPDK nezdinde yapılan girişimlerle tekrar ısıtılan ve lisansı alınan bu proje için yatırımcı neden bu kadar ısrarcı herkesin malumudur, iştah kabarmış ya bir kere hedef burası ve hedefe kilitlenmişler…
Çeşme ve Ovacık vadilerine hakim tepeler olan; Karadağ, Mamur Baba, Çeşmeköy tepeleri ve Kızılkaya, Okman Enerji, ABK, Tivmikli ve Egenda firmalarına teslim edilmek istenmektedir, üstelik karar vericiler ve kanun yapıcılar kanunlarda bugünlerin düşünüldüğü izlenimi verircesine, satır aralarına ya da maddeler arasına her türlü boşluk eklenerek ya da bırakılarak, başta proje büyüklüklerindeki limitler değiştirilerek ÇED ve SİT alanları olmak üzere her türlü yaklaşım ile ilgili olası kurumsal karşı duruşların önüne de geçilmek istenmiştir sanki, deveye hendek atlatmak adına… Diğer taraftan Firmalardan birisinin yetkililerinin vatandaşlara sunum yapılırken davranışına bakarmısınız, “bu proje ile birlikte, Karadağ bundan sonra Yeşildağ Çeşme’ye ve Çeşme yarımadasına bir nevi akciğer görevi yapacaktır”, bu ne nobranlık bu ne bilgiçlik, eeee haklı tabii ki çocuk, Afrika’nın balta girmemiş ormanındaki ağaç kadar bile bilgili değiliz gözünde, pes doğrusu, hele başka bir yerde “proje orman sahasında kalıyor, bu nedenle şahıs arazisi kullanımına gerek yoktur” vallahi haklı, gördü tabii karşısındaki kazmaları frene basmadan atmış yokuş aşağı boşa gidiyor, sanki dert şahısların arazilerinin kamulaştırılmasıymış gibi düşünmemizi istiyor ya, kimse de demiyor çocuğa, hadi kalk git şuradan, dalga mı geçiyorsun… Peki şahıs arazileri üzerinde orman yönetiminin hak iddia ettiği durumlardaki saldırganlığı, tavizsiz tutumunu aramıyormuyuz bu konuda, arıyoruz şüphesiz, peki neden herhangi bir karşı duruş göstermiyor orman yönetimi, hadi onu da düşünün bakalım…
Şimdi geriye dönülüp bakılması gereken algılamaların başında, kendilerini kaybedircesine özel sektöre tapıcı insanlar ve yönetimler yaratmanın görüleceği çok açıktır, başta bugünlerde emekli Cumbaba olarak gerdan kıran muhterem olmak üzere, ardılı şişman zat ve bunların muhtelif takipçi ve yoldaşları o kadar kutsadılar ki bu özel sektörcülüğü, yer yer adeta kendilerinden geçerek kurumsal kontrol ve denetimi, sanki canım Yurdumun garip vatandaşı yaratmışçasına, kahrolsun bürokrasi diyerek, sanki gereksiz birşeymişcesine adeta işverenler için hiçbir kayıt, denetim ve kontrol istenmiyordu ve canım Yurdum insanı da bunlara onay verdi durdu ve vermeye de devam ediyor sanki doğrusu buymuşçasına, memleket de bu kabil yatırımcılara tahsis edilmiş sanki… İşte böyle sonradan görme işverenlerin goygoyluğunda koskoca ülke ekonomisi şekillendirilmeye çalışılırsa olacağı buydu, şimdi hiçbir işveren nerdeyse tamamen denetimsiz kontrolsüz iş yapabilme peşinde, son birkaç yılda nerdeyse 5 kez SİT uygulamaları değiştirilirse hemde sadece bu kabil yatırımcılar lehine kim ne yapabilir, böylesine şeytana pabucunu ters giydirecek uygulamalar ile aşılamayan bürokrasi de atamalar yoluyla aşılıyordu, eeeeeeee ne de olsa artık durmak yok idi prensip… Bir de Yurdum İnsanının algılaması varya kahroluyorum vallahi, neymiş, bunlar para sahibi imiş paralarını buraya yatırım olarak getiriyormuş, muş mış ve müş vs. vs. yahu emin olun ki bunlar ceplerinden 1 TL koymazlar, o kadar koymazlar ki “özsermaye”yide kredi içinden devşirmeye çalışırlar, eeeeee nasıl olsa ürettiğini kendin satamıyorsan bile gel devlet garantisi de var yaklaşımı sayesinde 2 ila 7 yıl içinde projeler amorti olabiliyor, daha ne istiyorsunuz, sonraki minimum 42 yıl paralar çuvallara, pasta üstü çilek bu olsa gerek…
Bu tür dayatmaların görsel, estetik ve kentleşme açısından sanki bu şehirde yaşayanları cezalandırmak istercesine gözümüze ve kulağımıza ve hatta zihnimize ve estetik değerlerimize bir saldırı şeklinde algılanmasının önüne geçemiyorum, açıkçası… Üretilen enerjinin ana şebekeye aktarılması için enerji nakil hatlarının geçeceği bölgelerdeki elektromanyetik alanın olumsuzluklarının göz ardı ediliyor vs. vs…
Bu her şeyi para kazanma-istihdam yaratma ikilemi içinde göstererek Canım Yurdum İnsanını en hassas noktasından yakalama çabaları içinde olanlara, daha az istihdamla daha büyük paralar kazanılabileceğini de hatırlatmak isterim, üstelik az istihdam ama çok geniş ekonomik güvence yaratılabilir, kolayca anlaşılacağı üzere. Bırakın insanları “kırk katır mı, kırk satır mı” cenderesine sokmayı…
Sonuç olarak kentleri insan odaklı düşünmüyor ve planlamıyor iseniz tabii ki sözümüz olamaz, zaten tüm gelişmeler de bize muktedirlerin ve onun yoğun etkisi altındakilerin dert ve tasalarının “insanın kendisinin” olmadığı biçiminde olduğunu göstermektedir, bir taraftan şehirleri otobanlara çevirerek övünenler, diğer taraftan kentin ortasına termik santral yapıp dünyanın en çevreci termik santralini yaptık diyerek yalan söyleyenler, nihayetinde artık ustalaşınca da “çevrecinin babasıyız” mertebesine ulaşanların bizi getireceği nokta, çevrenin tüketildiği nokta olacaktır. Tam da bu nedenle KARADAĞ da rüzgâr türbinlerine hayır diyoruz…

Son olarak bir Afrika Yerli Sözü:

Son ırmak kuruduğunda,
Son ağaç yok olduğunda,
Son balık öldüğünde;
Beyaz adam paranın yenilemeyen bir şey olduğunu anlayacak!

Hiç yorum yok: