Pazartesi, Nisan 29, 2013

ÇEVRE ve MÜHENDİSLİĞİ ÜZERİNE

Çevre mühendisliği, doğal kaynakların doğru ve yerinde kullanımının insan sağlığına ve ihtiyaçlarına uygun olabilmesi dikkati ile doğaya ve dengelerine azami özen ve hassasiyeti gösterme beceri, yetenek ve ahlakını bilimsel değer düsturu kabul eden bir mühendislik disiplinidir ve asla da mensupları tarafından kanunlara uygun doğa nasıl kirletilir, sömürülür hatta yok edilir kampanyalarının bilimsel aleti değildir. Siz bakmayın bazı çevrelerde; temiz su temini, atık su arıtma, toprak kirliliğini önleme, hava kirliliğinin kontrolü, katı atık bertarafı vs vs gibi disiplin tariflerine, bunun böyle algılanmasını isteyen çevreler böyle diktelerle uğraşırlar oysa çevre mühendisliği disiplini, doğanın; insan yaşamı ile uyum içerisinde dengeli ve ölçülü, yenilenebilirlik ahlak ve disiplinine helak getirmeden, doğal ortam ve dengelere saygı gösterilerek asıl olanın kirliliklere yol açmadan kaynak kullanımının yol ve yöntemlerini uygular olmasının iştigal alanıdır. Yoksa sermaye sahiplerinin kendi varlıklarını ve değerlerini büyütmesi adına doğanın yok edilmesi ya da yenilenebilme kabiliyetinin yitirilmesinin ardından timsah gözyaşları içerisinde, ahlarla vahlarla kirletilenlerin temizlenmesinin yöntemlerinin bulunması değildir bu bilim dalı, ayrıca olmamalıdır da… Tüm diğer mühendislik disiplinleri doğanın sunduğu kaynakları, şüphesiz ki bilimsel ve ahlaki bir ölçü dâhilinde nasıl kullanırımın yolunu arar ve açarken, “Çevre Mühendisliği” disiplini ise doğanın ve doğal kaynakların tüketilmesini değil doğanın sahip olduğu ve insanoğluna sunduğu değerlerin ölçülü ve minimal kullanımını ve insanın doğadan aldığının asla ve kata yenilenebilirliğin üstünde olmamasına özen gösterme üzerine kafa yoran ve doğadan alındığı kadar geri verilmesinin yöntemini arayandır ve anlamayanlar için bir kez daha yineleyelim olmalıdır da…
 
Âdemoğlunun doğanın sunduklarının sınırsız olduğunu anlamadığı ve ne yazık ki görünür bir gelecekte de anlayamayacağının aşikâr olduğu bu ortamda, bıkmadan usanmadan yeni yaşam kurallarının belirlenmesi, kaynakların kullanımında azami tasarrufa gidilmesi gereğinin tayin ve tespiti, daha az tüketilerek yaşanabilmesinin yollarının aranmasının gereği, dünya nüfusunun geldiği nokta ve ne yazık ki bugün muktedirlerin sömürülecek genç ve ucuz emek yaratmak adına yaptıkları yaygaraya bakarak ta gelinecek noktanın katmerleşeceği düşünülürse, minimal yaşama geçmenin kaçınılmazlığı ortadadır. Bugün alışıla gelen ve bilinen yaşam kurallarının sunduğu konforun artarak devam etmesi halinde doğanın ve sunduğu kaynakların takatinin ne kadar daha sürebileceği üzerine bilimsel çalışmalar yapan insanlara adam gibi kulak verirse eğer tablonun ne kadar karanlık olduğunu ve ne kadar hızlı hareket edilmesi gerektiğini görecektir Âdemoğlu… Muktedirlerin düşüncesiz hatta acımasız kara propagandası altında bunların görülebilmesi ihtimalinin yüksek olduğu düşünmek safdillik olur diye düşünüyorum, ancakkkkk doğanın hızlı ve ahlaksız tüketiminin yarattığı doğa intikamlarının, su ve sel baskınlarının, büyük kitle ölümlerine yol açan depremlerin ve salgın hastalıkların, muhtemel ozon tabakası delinmesinin yaratacağı kitlesel kanser vakalarının yaşanması vs vs aklı başa devşirmeye yol açacaktır, çünkü en ilkel ama en kalıcı öğrenme yöntemi olan “dene-yanıl”ı aşamamış durumdayız, be adam işte olma ihtimali olan şeyler ortada, önlem alsana desen de kar etmiyor…
Konu ile ilgili daha sayfalarca yazmak mümkün ama bu kadar ile iktifa edip, muktedirlerin bitmez tükenmez ekonomik saldırıları karşısında Çeşme vadisini çevreleyen başta Karadağ olmak üzere 4 tepeyi de korumak adına tekrar önümüze dayatılanlara ve bu uğurda söylenen yalanlara hadi yalan demeyelim diyorum ama bilgisizliğe mi diyelim, yoksa bizi Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında dış dünya ile yeni tanışmış kabilelere mi benzetiyorlar diyelim, vallahi bilemiyorum… Ancak bildiğim kadarıyla her 3 durumda rezalettir…
Çeşme’ye karşı açılan bu ahlaksız ekonomik saldırının, özür dileyerek diyeceğim, ama daha hafif bir kelime bulamıyorum da ondan, erketeliğine soyunan, hangi yalan ile bizi kandırabileceğinin planını bile doğru dürüst yapmamış, ancak öncüllerinden ve maaşını aldığı ekipten iyi ilim, irfan ve feyz aldığı görüntüsü veren ve aynı zamanda canım yurdum insanının zayıf noktalarını iyi hatim ettiği her halinden belli olan ve kartvizitinde ne yazık ki “Çevre Mühendisi” yazan vatandaş özetle ne diyor;
“Proje sahası Orman arazisi içinde bulunmaktadır, bu nedenle şahıs arazisinin kullanımına gerek kalmamaktadır” ,
“Karadağ RES projesi İlçenin ihtiyacı olan elektrik enerjisinin üretilmesini sağlayacak ve aynı zamanda İlçede daha güçlü ve kaliteli turizm ve yatırım imkânları sağlayacaktır”, “İlçe halkının temiz enerjiye erişimi güvence altına alınmış olacaktır”,
“hem inşaat sırasında hem de işletme sırasında İlçe’mizde iş olanağı sağlayarak istihdama katkı sağlayacaktır. Her iki aşamada da projeye sahibi şirket çalışanlarını yerel halktan sağlamayı tercih etmektedir. İstihdamın yanı sıra projenin, taşeronlar ve satın almalar ile de yerel ekonomiye çok önemli katkıları olacaktır”,
“Proje yatırım çerçevesinde bu tepe ilgili Kurum ve Kuruluşlar’dan izin almak sureti ile ağaçlandırma kampanyası çerçevesinde Karadağ’ın ağaçlandırılması planlamaktadır. Bu proje ile birlikte, Karadağ bundan sonra Yeşildağ olarak Çeşme’ye ve Çeşme yarımadasına bir nevi akciğer görevi görecektir”…
 
Bu görüşlerin hangisinden başlayayım değerlendirmeye ya da toptan görmezden mi geleyim, bu mühendislikten ziyade piyasa kalfalığı düzeyindeki (tüm kalfalardan özür dileyerek yazıyorum” ucuz yaklaşımı…
Ben haddimi bilirim; bu kartvizitinde ne yazık ki “Çevre Mühendisi” yazan vatandaşın mühendisliğini tartışmayı ne haddim ne de hakkım olarak görürüm, ona diploma verenler bu alanda faaliyet gösterme konusunda kendisini yeterli bulmuşlar demek ki, ne yapalım, ama mühendisliğe “mühendis yemini” ile sadık kalması gerektiği konusunda yeminin metnini hatırlatarak her türlü eleştiriyi yapmaya kendimi mezun ve hak sahibi görüyorum. Nasıldı Mühendis yemini; “Bana verilen mühendislik unvanına daima layık olmaya, onun bana sağladığı yetki ve yüklediği sorumluluğu bilerek, hangi şartlar altında olursa olsun onları ancak iyiye kullanmaya, yurduma ve insanlığa yararlı olmaya, kendimi ve mesleğimi maddi ve manevi alanlarda yükseltmeye çalışacağıma namusum üzerine yemin ederim.” Şimdi bu mezkûr meslektaşım çıkıp kendimi maddi olarak yükseltiyorum tam da bu nedenle mühendis yemini ettim diyebilir, kendisine neyi yakıştırıyorsa onu yapmaya yetki ve hak sahibidir, bize ancak Allah selamet versin demek düşer. Ancak mühendis yeminine bağlı değil de, dert; dünya nimetlerinden olabildiğince yararlanmak adına gözleri, cüzdanları ve kasaları bir türlü doymayan ve dolmayan patrona bağlılık ve sadakat temelinde mühendis postu altından çanak yalama tekliflerini bizim önümüze nimet diye koyma ise, işte buna itirazımız ve şiddetli tepkimiz vardır, olacaktır da… Mühendislik ve müsveddeliğinin* karıştırıldığı her durumda itiraz etmeyi de “haddini bilmeyene haddini bildirmeyen haddini bilmeyendir” prensibinin bir gereği olarak görmekteyim.
 
Şimdi gelelim; janjanlı kelamın eleştirilerine; mesele şahıs arazisi üstünde olması ya da olmaması değil ki, derdimiz de şahıs arazileri elden gidiyor biçiminde değil, ayrıca arazinin Orman arazisinde olması daha da kötüdür ya, ormanı yok etme riski taşıyor, ancak bunların dışında bir anlamı var sözlerinin başında söylediği cümle ile birleşince daha anlamlı ve dolayısıyla daha tehlikeli ve tehditkar oluyor, ne diyor konuşmanın başında bu muhterem; “santralın kurulumu için resmi kuruluşlardan olumlu görüşmeler ve izinler alındığını” bu cümlenin ardına koyarsanız arazinin mülkiyet sorununu, Türkçe meali şu hale geliyor, “yukarıdakilerle iş tamam”… Bu elektriğin Çeşme’nin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere üretilmeyeceğini bilebilecek kadar bi adamız biz kardeşim, bırak bize salak muamelesini, velev ki sen ürettiğin enerjiyi devlete sattın, “enterkonnekte şebekeye” vereceksin, oradan TEİAŞ ve TEDAŞ ile vatandaşa ulaşacak, ya da özel anlaşmalarla özel sektöre satacaksın ama iletim sistemi aynı ama çocuğun dediğinin Türkçe meali şu, “bi karışmayın ya kolay ve az yatırımla bi para kazanacağız”… Gelelim “Yeşildağ” meselesine, adama sorarlar sen orman arazisini ve doğal SİT alanını bozuyorsun, bırak bu sonradan yeşillendireceğim numaralarını… Esas ise Canım Yudumun insanının en önem verdiği ve de ne yazık ki bu duruma getirildiğinden ötürü de dar anlamda çok haklı olduğu, kendisine iş ve aş verileceği vaadine, işte buna diyebilecek bir lafım olamaz, sen burayı verdikten sonra bunun karşılığı 3 ya da 5 kişiye istihdam olarak dönecek diye destek verilecekse, o da destek vereceklerin sorunu… Bu boyutuna yönelikte çok da uzun yazabilirim ama yer ve yen dar geliyor gayri…
 
Yalnız böylesine pespaye ve demode görüşleri bize matah bir şeymiş gibi anlattığına göre çocukta kabahat yok Vallahi, bunları yiyebileceğimizi düşündüğü için kabahat bizde demek biz böyle bir izlenim veriyoruz, sevsinler senin mühendisliğini… Adama derler, enerji kararlılığı açısından toplam üretilen enerji içinde rüzgâr enerjisi payının % 15 ten fazla olmaması gerekir, Canım yurdumun da meskûn mahaller dışındaki alanları bu oranın çok üstünde bir potansiyele haizdir, git oraları bitir ve hala gereksinim var ise buraya da gelirsin, o zaman kimse ses çıkarmaz…
 
Ancak; aslolan sıkıntı, küçük bir grup idealist ve yurdunu karşılıksız seveni hariç tutarsak, kimsenin enerji tasarrufundan bahsetmiyor olmasıdır, muktedirler ve onların çok büyük ölçüde kara propagandasının etkisinde kalanlar daha çok enerji üretilmesini istiyor gibi görünmesindedir, tüketilsin ve sonuçta daha çok üretilsin ki sermayedarlar daha çok kazansın, kimin umuruna kayıp ve kaçağın toplam üretilen enerjinin %33 üne vardığı, ne gam ne tasa, yaşasın tüketim sloganı ile aslında dünyanın tükendiğini ne zaman anlayacağız, umalım ve dileyelim ki bu kadar kötü kullanılan hatta saldırılan doğanın intikamı vahim olmasın…
 
*Müsvedde: Bir şeyin kötü benzeri. (Türk Dil Kurumu büyük Türkçe sözlük)

Hiç yorum yok: