Pazar, Temmuz 28, 2013

YA TARAF YA BERTARAF


Demokrasi talepleri ile İstanbul Taksim Gezi Parkında başlayan ve adım adım tüm Canım Yurdumu saran eylemler evrile evrile başka boyutlar alarak, kökü dışarıdadır, arkalarında gizli örgütler vardır yalan ve kara propagandasına rağmen halen devam etmektedir ve görünen o ki uzunca bir süre devam da edecektir. Adalet, hak hukuk arayışı süreçlerinde; Baro, Tabip Odaları başta olmak üzere diğer tüm meslek kuruluşları gibi Mühendis Odaları da yerlerini geçmişte olduğu gibi bugün de almış ve alacaklardır, 3-5 kendini bilmez istiyor diye bu işten mühendislerin vazgeçeceği düşünülüyorsa çok yanılıyorlar. Mühendisler ve onların meslek kuruluşları bu mağrur muktedirlerin yaptığı yasalar ile kurulmuş olmalarına ve o kurallara uygun çalışmalarına rağmen neden sürekli hedef olmuşlardır diye baktığımızda; Süleyman Demirel, Turgut Özal, Tansu Çiller, Necmettin Erbakan devri iktidarlarında imar numaralarının yarattığı mamanın büyüklüğünün başta çevre katliamı yaratan rant ekonomisine ve yarattığı çarpık kentleşme ve onun sonuçlarının doğurduğu sağlıksız toplumsal ilişkilere hep direnmişlerdir. Ancak bu sığ (hatta sığ bile denmez ya) zihniyetin en önemli temsilcilerinden birisi; bir tarihlerde kenti otoyollara çevirme girişimi olan ardı ardına inşa edilen onlarca alt-üst geçitlere karşı çıktığında TMMOB ni hedefe koyarak, kontrolünde tuttuğu şehir içi yolcu taşımacılığının en önemli unsuru minibüslerin arka camlarına “mühendisler siz işinize bakın köprü yapmak bizim işimiz” afişleri yapıştırtacak kadar da komikleşmişlerdi, ancak bu komikleşmeden nasip ve murat canım yurdumun insanları tarafından alınamadığı gibi o kurumda çalışan yüzlerce yandaş mühendisten de ses çıkmamıştı… Oysa mühendis yandaş olmaz, mühendis sadece kendisine, ilgili disiplinin yemini mucibince yüklenen misyon doğrultusunda, teknik, sosyal, ekonomik ve bunların sonuçlarının siyasal yaşama yansımasına uygun davranışları ahlaken göstermek durumundadır, yoksa “beni işten atarlar”, “ne yapayım bana emir verildi” gibi saiklerle değerlendirmeler başlamışsa ki maalesef bol miktarda örnek var bu konuda, artık kelamın kar etmediği noktada olduğumuzun yegane kanıtıdır bu.

Günümüzde de maalesef bazı meslektaşlarımız “Ya taraf ya da bertaraf” kara propagandasının yarattığı etki alanının, etki ya da tılsımı mucibince oluşan korku ortamında ses çıkaramaz hale gelmişlerdir, muktedirlerin sürekli toplumu rencide edecek karar üretimleri sonucunda “biz seçimle geldik” gibi kafa karıştırmaya yönelik abuk subuk yaklaşımlarına ses çıkaramaz, fikir beyan edemez noktasındaki bu aklı kiradaki muhteremler de, üstelik kendilerinin de katıldıkları seçimler sonucunda oluşmuş oda yönetimlerine destek vermeleri ya da en azından saygı göstermeleri gerekmez mi? Yahu kardeşim hani seçim kutsaldı, hani seçim muteberdi, hani seçimle gelen her şeyi yapabilir idi, bunların birer palavra olduğu gün gibi aşikâr da tabii ki görebilene… “Ya taraf ya da bertaraf” gibi faşist kafanın, hadi biraz yumuşatarak söyleyelim demokrasiye yatkın olmayan kafanın dışa vurumunun en önemli öğesi olan bu cümleyi kullanıp devamında da “bugün sessiz kalanların, yarın huzurumuza gelmesi halinde biz de sessiz kalacağız”  demesini, içlerine sindirmesini ya da bu görüşe tepkisiz kalışını ya da şiddetle ret etmeyişlerini olsa olsa “yetmez ama evet” çiler ile “babadan kalma ya da doğuştan evet”çiler becerebilirler…

Ancak kafalarının ardı çok karanlık bu fikri sadıkların, karanlık dedikse belirsiz demedik, karanlık dedik çünkü biz göremiyoruz, aydınlık ve net dedik çünkü kendileri adım adım neyi, nasıl ve ne zaman yapacaklarını, çok uzun yıllar önce karanlık mahfillerde yapılan plan doğrultusunda, bilerek uygulamaktadırlar.

Hatırlıyorum; bu ardı karanlık zihinlerin öncüllerinden bir muktedir bir zamanlar, cezaevlerindeki mahkûmları “Kuran”ı birkaç kez hatim etmeleri halinde serbest bırakalım diyebilecek kadar ileri götürmüş idi konuyu… Doktorların meslek icra ettiği yerlerin kendileri açısından bir rant kapısı olmaması halinde eminim ki, hiç sıkılmadan doktorların yerine üfürükçü hocaların ikame edilmesi önerisini bile getirebilirler… Eeeee ne olacak Öğretmen okullarını kapatıp yerine ziraat mühendislerini öğretmen atayan zihniyetlerin memleketi taşıyacakları yer ancak burası olabilir, her şeye rağmen yine de iyi sayılırız bir bakıma, bu kadar iç ve dış düşman saldırısı altında bu kadar dayanabilmek ve direnebilmekte mahir bir durumdur…

Gündemimizi Mısır’daki darbeci ordu ve darbe mağdurları gibi gösterilen İhvan (Müslüman kardeşler) hareketi oluşturuyor ya, oysa dünya âlem biliyor ki bunlar birbirlerinin mütemmim cüzüdürler, orayla çok ilgiliyiz ya keçinin koyuna popon göründü gerekçesi ile eleştirisi misali… Malum hikâye, koyun telin üstünden atlarken sürekli poposunu kapatan kuyruğun kalkması neticesinde, keçi ki kuyruğu sürekli kalkık ve popo sürekli görülür vaziyettedir, koyunla popon göründü şamatası yapması… Memleket yangın yeri, kimin umurunda, varsa yoksa Mısır, eeeee görev aşkı bu olsa gerek…

Şimdi; tüm yasa yapma temayüllerinin aksine komisyonlarda bile görüşülmeksizin, Meclis genel kurulunda gezi parkı eylemlerinin hiçbir mahkeme kararı olmaksızın sorumlusu ve kusurlusu ilan edilerek, Türkiye mühendislik hayatını çok olumsuz etkileyecek kararlar olan ve TMMOB yasası diye anılan ve Mühendis ve Mimarların ve de onların mesleki kuruluşu odalarının yetkilerinin önemli bir kısmının bakanlığa devri ile ortalık çalkalanmaktadır. Sanki Canım Yurdumun tek derdi, odaların denetim yapma yetkisinin neticeleridir de, yemeden içmeden torba yasaya bu konuda hemen atılıverip çorbaya devam edilmiştir. İddia edildiği üzere futbol oynarken kendisine faul yapanı bile asla unutmayan liderin Geziyi de unutmayacağını iddia edenler bir kez daha haklı çıkmış, ancak kişisel bu husumet ötesinde tüm memleketin bir arsa görülüp daha fazla rant nasıl üretilir modelinin önü açılmıştır, umarım destekçiler bunun farkındadır. Bugün bu subukluklara destek verenlerin; yapılmak istenenin mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı faaliyetlerinin mesleki disiplin içerisinde yürütülmesinin, koordine edilmesinin teminini sağlayan meslek örgütlerinin yürüttüğü kamusal hizmeti, rant peşinde koşanlara devrederek ve bunları yetkilendirmek suretiyle de tüm Türkiye’nin rant alanlarına dönüştürülmesinin amaçlandığını görmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde ahhh Türkiyem Vahhh Türkiyem demenin bir manası yoktur… Eksiğiyle gediğiyle ülkesini, meslek onurunu, doğayı, suyu, toprağı savunmaya çalışan meslektaşlarımıza nasıl bir kindir bu anlayamadım, ama yukarıdaki satırlarda da bahsettiğim üzere, Mühendislerin köprü yapımına müdahil olmalarından bile rahatsız bir muktedir profili ile karşı karşıya olununca yapacak fazlaca bir şey kalmıyor, direnmekten başka, bu saldırılara karşı durmaktan başka… Bu köprü meselesine taktığımı dillendirenlerin olduğunu duyuyor gibiyim, inanmayan varsa gitsin Ankara Sıhhıye meydanındaki ucube köprünün kaç denetim firması değiştirilmek suretiyle ulaşıma açıldığına baksınlar yeter…

Mısır’da, Mısır Elektrik İdaresinin yürüttüğü ve şirketimizin üstlendiği bir dolu projeden birinin çalışmalarını yürüttüğümüz bir dönem, bu vesile ile de idarenin farklı departmanlarında günlük işlerin takibi için bulunduğumuz sürelerde çalışanların birbirlerine görev farkı gözetmeksizin “başmuhendiz” benzeri bir sözcükle seslendiklerine şahit olmuş ve kendilerine, birbirlerine neden böyle seslendiklerini, burada çaycının bile böyle çağrılmasının nedeninin ne olduğunu sorduğumda, aldığım yanıt bir hayli ilginç idi. Ülkede 2 tür mühendis olduğunu, “mühendis el fenni” ve “mühendis el ehli” diye tanımlandıklarını, bunlardan birincisini mühendislik mektebi mezunlarının, ikincisini ise alaylı diye nitelenecek şekilde şantiyelerde uzun süre çalışmasının neticesinde edinilebildiğini hayretler içinde kalarak öğrenmiş idim… Evet; artık AK günlere az kaldı, adalet bakanı Kuran’ı hatim edenleri serbest bırakalım, diğeri köprüleri-altgeçitleri mühendisler değil şöförler yapsın, kontrol etsin, şimdide istermisiniz bu yasayla birlikte canım yurdumun inşaat faaliyetlerini “mühendis el ehli” vasıtasıyla yürütsünler ve mimar ve mühendisleri de amele atasınlar…

 

Hiç yorum yok: