Cumartesi, Ağustos 10, 2013

SÜLEYMAN-EL İSA (ŞAİR-ÜS SAGİR)

Türkiye’de; gerek Doğu yazar ve şairlerine bakıştaki sorunlar, gerekse de Suriye ile çok uzun yıllara dayalı dostane ilişkilerin olamayışı nedeniyle, belki de Arap Ulusçuluğunu ilke edinmiş parti kurucusu olması nedeniyle çok fazla bilinmeyen ya da bilinse de yeterli ilgi gösterilmeyen ama Dünya şiirinin duayenlerinden, Ortadoğu’nun en büyük şairi, katıldığı Moskova Dünya Barış Konferansında tanıştığı ve dostluklarını ölüm ayırıncaya kadar sürdürdükleri Nazım Hikmet’in yaşayan son dostlarından, Dünya PEN Yazarlar Birliğinden Aziz Nesin’in dostlarından, Arap Dünyasının özgürlüğe açılan penceresinin büyük yazarı ve şairi Süleyman El İsa’yı 08.08.2013 akşam saatlerinden kaybettiğimizi öğrenmiş bulunmaktayım, ışıklar içinde yatsın, üzüntüm büyük olmakla birlikte başta dayısını kaybeden eşim olmak üzere tüm sevenlerine, yakınlarına ve ailesine baş sağlığı dilerim.

1982 yılında Asya-Afrika Yazarlar Birliği'nin “Lotus” ödülü sahibi, 2000 yılında “Arap Yaratıcı Şiir Ödülüne” layık görülen, yüzlerce eseri bulanan ve yaşamını Suriye'nin Başkenti Şam'da sürdürürken yaşamını kaybeden şair-yazar Süleyman El-İsa'yı yıllar önce Suriye’nin başkenti Şam’da, kendi ününün muazzamlığına karşın eşiyle birlikte mütevazı bir yaşam sürdürdüğü evinde ziyaret etmiş, Türkiye anıları ve yazıları, Asi nehrinde yüzmeleri, Fransızların Hatay’ı işgali ve onlara karşı verilen kurtuluş amaçlı direniş ve Fransız mapushanelerindeki çileler başta olmak üzere çok çeşitli konulardaki görüşlerini dinleyip, ilim, irfan ve feyz almış, özellikle Nazım Hikmet ve Aziz Nesin ile ilgili anılarını üstadın şiirimsi konuşmaları ile büyülenmiş bir vaziyette ve ayrı bir kulakla dinlemiş idim, bir hayli ilerlemiş yaşına rağmen Şam’ı gezmemiz sırasında da gezi rehberliğini bizden esirgememiş koca çınarı büyük bir hayranlıkla izlemiş idik. Bilahare; Hama, Lazkiye ve Şam’da çekilen sıkıntılar, lise hayatı ve özgürlük, vatan ve yurtseverlik üstüne yazılan şiir ve yazıların kendisine tutuklamalar ve yargılamalar olarak geri dönmesi, 2. Dünya savaşı yıllarında daha lise çağlarında iken Suriye BAAS partisinin, Irak Hükümetinin sağladığı burs ile Arap dili ve Edebiyatı dalında yüksek öğretim için Bağdat’a gittiği dönemde de Irak BAAS partisinin kuruluşunda katkı sunduğu dönemlere ilişkin anılarını dinlerken de, hafızasının diriliği, tazeliği ve derinliğine hayran olmuştuk. Hele, daha ilkokul 3. sınıf öğrencisi iken öğrendiği ama asla unutmadığı ve aksanından ötürü dinlemesini çok sevdiğimiz bizler için hiç sıkılmadan defalarca tekrarladığı “inatçı 2 keçi” şiirini nasıl unutabiliriz… Suriye Kültür Bakanlığının 1964’te dört kitabının yayımlanması üzerine kendisine ödenen telif hakkı olan para ile uzun yıllar önce terk ettiği Türkiye özlemi ağır basınca, koca çınar, bu parayı bitip tükenmeyen özlemini gidermek için Türkiye gezisine çıkarak harcamayı uygun görmüş ve ailesi ile birlikte Türkiye’ye gelmiştir, bu geliş onun ilk ve son gelişi olup bu gezisinde Hatay, Mersin, Ankara ve İstanbul’u gezmiş ve bu gezi ile ilgili anılarını kitaplaştırmıştır. Bir defasında, soğuk savaş günlerinin gerginliği içerisinde başvurduğu Türkiye vizesi için olumsuz yanıt alması üzerine, kalbinin burukluğunun yarattığı sıkıntı ile bir daha asla vize talebinde bulunmamış ve şimdilerde Suriye ile savaş ortamı öncesi oluşan olumlu iklime rağmen bu seferde yaşlılık nedeniyle vize girişiminde bulunmamıştır. Hatta öğrendiğimiz kadarıyla eski Dışişleri bakanlarından Vahit Halefoğlu ile ilkokul sınıf arkadaşlığı olmasına rağmen o dönemde bile kalbinin bir kez kırılmasına katlanamayacağından herhangi bir girişimde bulunmamıştır. Hele başından hiç çıkarmadığı beyaz şapkası ile önümüze düşüp bizi gezdirdiği Şam’da ilerlemiş yaşına rağmen bizden kesinlikle geri kalmayışı ayrıca ne denli bir Şam tarihçisi ve gezi rehberi olduğunu da bizlere göstermiştir, üstat...

1921 yılında Hatay’ın Samandağ ilçesine bağlı Nahırlı Köyü (şimdiki adıyla Aknehir Beldesi) Besatin-el Asi Mahallesi’nde doğmuş, babası Şıh Ahmet’in yörenin âlimlerinden olması ve köyünde ilkokul olmaması nedeniyle ilk öğretmenliğini babasının yaptığı bilinen, iki katlı evlerinin alt katı okul ve kütüphane olarak kullanıldığını ifade edilen, burada babasından aldığı okuma yazma kursları ile öğrenimini ilerleten ve Ömer Hayyam’ın rubaileri ile genç yaşta tanışan, bu tanışıklığın ve aldığı eğitimin ve öğretimin meyveleri daha 9 yaşında iken ortaya çıkar ve ünü Antakya’nın tamamına yayılır ve kendisine “Şair-üs Sagir (Küçük Şair)” denilerek şairlik süreci başlar. Eşi; Prof Dr Melek Abyad, dünya tatlısı bir insan olmanın yanında, eşi ile gurur duyduğunu gözlerinin içinde hissettiğimiz birisi olup, başta ve özellikle Fransız edebiyatında etkisi görülen Cezayirli yazarlar olmak üzere pek çok yazarın eserlerini Fransızcadan Arapçaya çevirmiştir.

Yaşamı; her özgürlük savaşçısının başına geldiği üzere, sıkıntı, çile ve zulüm ile doludur, üstelik kurucusu olduğu partinin iktidarında bile küskünlükler yaşadığı direk kendisinden duyulmasa bile bilinmektedir, Nazım Hikmet’e Türkiye Cumhuriyeti tarafından reva görülen zulüm ve işkenceler, Fransızların Hatay’ı işgali sırasında Fransızlarla başlayan bulunduğu tüm ülkelerde de koca çınar Süleyman El İsa’nın başına da gelmiştir.

Geçen yıl, Suriye Yazarlar Birliğinin de kurucusu olan bu koca çınar için, doğduğu topraklar olan Antakya Aknehir Beldesinde düzenlenen, Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), Aalen-Antakya Kültür Derneği ve Aknehir Belediyesi işbirliğiyle bir saygı paneli düzenlenmiş idi, ne yazık ki orada bulunamamış ve bulunamadığım için çok üzülmüş idim. Sonradan öğrendiğim kadarı ile başta, Belde Belediye Başkanı Mehmet Mübarek, TYS Antakya Temsilcisi Mehmet Karasu, Suriye Yazarlar Derneği Başkanı Dr. Ali Ekle Orsan ve çok sayıda seveni ve davetlilerin katıldığı panelde, “Bu topraklarda doğmuş, çocukluğunu burada geçirmiş, ben Aknehirliyim diyen büyük bir ustayı, halkımıza anlatmaktan dolayı mutluyum. Onun eserlerini konuşmak ve paylaşmak bizler için çok önemli” biçimiyle yapılan tanıtım kendisi için büyük mutluluk nedeni olmuş…

Değerli şair-yazar ve çevirmen Nuri Sağaltıcı ile yaptığı görüşmede; “Hayatımda hep insanı önemsedim. Yalnızca insanı. Ben şairim, şair gibi düşündüm ve şair gibi yaşadım. Ülkemi ve insanları karşılıksız sevdim.” diyerek, nasıl bir dünya yorumuna sahip olduğunu samimi ve çok şairane göstermiştir.  Nuri Sağaltıcı’nın çevirisi ile Koca Çınarın buram buram Antakya ve memleket özlemi kokan bir şiiri aşağıdadır.

ANTAKYA’DA KALICIYIZ

Yükseklere seriver hayalini, serpiştir ovalara
Seriver, serpiştir yeşil, yemyeşil Antakya’ya

Sevenlerimiz el ele kursunlar düğün dernek
Salıversin sevgi çiçeklerini o güzel yurduma

Papatya yanaklarına kazınmış özümü sarsıver Antakya’nın,
Selam söyle Antakya’nın söğüt ağaçlarına

Hayallerini seriver eski köprünün üzerine
Duyguların boşalıp doruğa çıktığı anlarda

Umutlu adımlarımızın andına uyuyan evlere seriver düşlerini
Ey dostum, ey vatana göklerin ve yeryüzünün renklerini armağan eden fırça.

Ey benim toprağıma özlem duyan olgun çocuk
Antakya’dasın, Antakya…
 
Sen tarihi efsanesin ey coşkulu kent
Tarih Antakya’dır bende ve Antakya tarihtir aslında.

Dostum, az uğrayıver bizim köyümüze de;
Özüm, çocukluğum, şiirlerimi göreceksin yanı başında.

Biraz da Asi’ye sapıver kanımda akan
Oradadır evim, uzanmıştır asi de bir yanında

Bir soluklan gölgesinde yeşil dut ağacının
Şairin sırdaşı olan kasideleri, sor o ağaca

Şiirlerimin nabız atışında vardır o, her zaman
Resmet, resmet gölgesini bile o sevdalı fırçanla.

Sevdiklerine, sevdiklerime selamlarımı ilet ey dost
Çam ağaçları gibi köklüdür onlar, o çamlar gibi, yüksek yamaçlarda

 

1 yorum:

Unknown dedi ki...

👍👏👏👍