Türkiye’de; gerek Doğu yazar ve şairlerine bakıştaki
sorunlar, gerekse de Suriye ile çok uzun yıllara dayalı dostane ilişkilerin
olamayışı nedeniyle, belki de Arap Ulusçuluğunu ilke edinmiş parti kurucusu
olması nedeniyle çok fazla bilinmeyen ya da bilinse de yeterli ilgi
gösterilmeyen ama Dünya şiirinin duayenlerinden, Ortadoğu’nun en büyük şairi, katıldığı
Moskova Dünya Barış Konferansında tanıştığı ve dostluklarını ölüm ayırıncaya
kadar sürdürdükleri Nazım Hikmet’in yaşayan son dostlarından, Dünya PEN
Yazarlar Birliğinden Aziz Nesin’in dostlarından, Arap Dünyasının özgürlüğe
açılan penceresinin büyük yazarı ve şairi Süleyman
El İsa’yı 08.08.2013 akşam saatlerinden kaybettiğimizi öğrenmiş
bulunmaktayım, ışıklar içinde yatsın, üzüntüm büyük olmakla birlikte başta
dayısını kaybeden eşim olmak üzere tüm sevenlerine, yakınlarına ve ailesine baş
sağlığı dilerim.
1982 yılında Asya-Afrika Yazarlar Birliği'nin “Lotus” ödülü sahibi, 2000 yılında “Arap Yaratıcı Şiir Ödülüne” layık görülen,
yüzlerce eseri bulanan ve yaşamını Suriye'nin Başkenti Şam'da sürdürürken yaşamını
kaybeden şair-yazar Süleyman El-İsa'yı
yıllar önce Suriye’nin başkenti Şam’da, kendi ününün muazzamlığına karşın
eşiyle birlikte mütevazı bir yaşam sürdürdüğü evinde ziyaret etmiş, Türkiye
anıları ve yazıları, Asi nehrinde yüzmeleri, Fransızların Hatay’ı işgali ve
onlara karşı verilen kurtuluş amaçlı direniş ve Fransız mapushanelerindeki
çileler başta olmak üzere çok çeşitli konulardaki görüşlerini dinleyip, ilim,
irfan ve feyz almış, özellikle Nazım Hikmet ve Aziz Nesin ile ilgili anılarını
üstadın şiirimsi konuşmaları ile büyülenmiş bir vaziyette ve ayrı bir kulakla
dinlemiş idim, bir hayli ilerlemiş yaşına rağmen Şam’ı gezmemiz sırasında da
gezi rehberliğini bizden esirgememiş koca çınarı büyük bir hayranlıkla izlemiş
idik. Bilahare; Hama, Lazkiye ve Şam’da çekilen sıkıntılar, lise hayatı ve özgürlük,
vatan ve yurtseverlik üstüne yazılan şiir ve yazıların kendisine tutuklamalar
ve yargılamalar olarak geri dönmesi, 2. Dünya savaşı yıllarında daha lise
çağlarında iken Suriye BAAS partisinin, Irak Hükümetinin sağladığı burs ile Arap
dili ve Edebiyatı dalında yüksek öğretim için Bağdat’a gittiği dönemde de Irak
BAAS partisinin kuruluşunda katkı sunduğu dönemlere ilişkin anılarını dinlerken
de, hafızasının diriliği, tazeliği ve derinliğine hayran olmuştuk. Hele, daha
ilkokul 3. sınıf öğrencisi iken öğrendiği ama asla unutmadığı ve aksanından ötürü
dinlemesini çok sevdiğimiz bizler için hiç sıkılmadan defalarca tekrarladığı “inatçı
2 keçi” şiirini nasıl unutabiliriz… Suriye Kültür Bakanlığının 1964’te dört
kitabının yayımlanması üzerine kendisine ödenen telif hakkı olan para ile uzun
yıllar önce terk ettiği Türkiye özlemi ağır basınca, koca çınar, bu parayı
bitip tükenmeyen özlemini gidermek için Türkiye gezisine çıkarak harcamayı
uygun görmüş ve ailesi ile birlikte Türkiye’ye gelmiştir, bu geliş onun ilk ve
son gelişi olup bu gezisinde Hatay, Mersin, Ankara ve İstanbul’u gezmiş ve bu
gezi ile ilgili anılarını kitaplaştırmıştır. Bir defasında, soğuk savaş
günlerinin gerginliği içerisinde başvurduğu Türkiye vizesi için olumsuz yanıt
alması üzerine, kalbinin burukluğunun yarattığı sıkıntı ile bir daha asla vize
talebinde bulunmamış ve şimdilerde Suriye ile savaş ortamı öncesi oluşan olumlu
iklime rağmen bu seferde yaşlılık nedeniyle vize girişiminde bulunmamıştır.
Hatta öğrendiğimiz kadarıyla eski Dışişleri bakanlarından Vahit Halefoğlu ile
ilkokul sınıf arkadaşlığı olmasına rağmen o dönemde bile kalbinin bir kez
kırılmasına katlanamayacağından herhangi bir girişimde bulunmamıştır. Hele
başından hiç çıkarmadığı beyaz şapkası ile önümüze düşüp bizi gezdirdiği Şam’da
ilerlemiş yaşına rağmen bizden kesinlikle geri kalmayışı ayrıca ne denli bir
Şam tarihçisi ve gezi rehberi olduğunu da bizlere göstermiştir, üstat...
1921 yılında Hatay’ın Samandağ ilçesine bağlı Nahırlı Köyü
(şimdiki adıyla Aknehir Beldesi) Besatin-el Asi Mahallesi’nde doğmuş, babası Şıh
Ahmet’in yörenin âlimlerinden olması ve köyünde ilkokul olmaması nedeniyle ilk
öğretmenliğini babasının yaptığı bilinen, iki katlı evlerinin alt katı okul ve
kütüphane olarak kullanıldığını ifade edilen, burada babasından aldığı okuma
yazma kursları ile öğrenimini ilerleten ve Ömer Hayyam’ın rubaileri ile genç
yaşta tanışan, bu tanışıklığın ve aldığı eğitimin ve öğretimin meyveleri daha 9
yaşında iken ortaya çıkar ve ünü Antakya’nın tamamına yayılır ve kendisine “Şair-üs Sagir (Küçük Şair)” denilerek şairlik
süreci başlar. Eşi; Prof Dr Melek Abyad, dünya tatlısı bir insan olmanın yanında,
eşi ile gurur duyduğunu gözlerinin içinde hissettiğimiz birisi olup, başta ve
özellikle Fransız edebiyatında etkisi görülen Cezayirli yazarlar olmak üzere
pek çok yazarın eserlerini Fransızcadan Arapçaya çevirmiştir.
Yaşamı; her özgürlük savaşçısının başına geldiği üzere,
sıkıntı, çile ve zulüm ile doludur, üstelik kurucusu olduğu partinin
iktidarında bile küskünlükler yaşadığı direk kendisinden duyulmasa bile
bilinmektedir, Nazım Hikmet’e Türkiye Cumhuriyeti tarafından reva görülen zulüm
ve işkenceler, Fransızların Hatay’ı işgali sırasında Fransızlarla başlayan
bulunduğu tüm ülkelerde de koca çınar Süleyman El İsa’nın başına da gelmiştir.
Geçen yıl, Suriye Yazarlar Birliğinin de kurucusu olan bu
koca çınar için, doğduğu topraklar olan Antakya Aknehir Beldesinde düzenlenen, Türkiye
Yazarlar Sendikası (TYS), Aalen-Antakya Kültür Derneği ve Aknehir Belediyesi
işbirliğiyle bir saygı paneli düzenlenmiş idi, ne yazık ki orada bulunamamış ve
bulunamadığım için çok üzülmüş idim. Sonradan öğrendiğim kadarı ile başta, Belde
Belediye Başkanı Mehmet Mübarek, TYS Antakya Temsilcisi Mehmet Karasu, Suriye
Yazarlar Derneği Başkanı Dr. Ali Ekle Orsan ve çok sayıda seveni ve davetlilerin
katıldığı panelde, “Bu topraklarda doğmuş, çocukluğunu
burada geçirmiş, ben Aknehirliyim diyen büyük bir ustayı, halkımıza anlatmaktan
dolayı mutluyum. Onun eserlerini konuşmak ve paylaşmak bizler için çok önemli” biçimiyle yapılan tanıtım kendisi
için büyük mutluluk nedeni olmuş…
Değerli şair-yazar ve çevirmen Nuri Sağaltıcı ile yaptığı
görüşmede; “Hayatımda hep insanı
önemsedim. Yalnızca insanı. Ben şairim, şair gibi düşündüm ve şair gibi
yaşadım. Ülkemi ve insanları karşılıksız sevdim.” diyerek, nasıl bir dünya
yorumuna sahip olduğunu samimi ve çok şairane göstermiştir. Nuri Sağaltıcı’nın çevirisi ile Koca Çınarın
buram buram Antakya ve memleket özlemi kokan bir şiiri aşağıdadır.
ANTAKYA’DA KALICIYIZ
Yükseklere
seriver hayalini, serpiştir ovalara
Seriver,
serpiştir yeşil, yemyeşil Antakya’ya
Sevenlerimiz
el ele kursunlar düğün dernek
Salıversin
sevgi çiçeklerini o güzel yurduma
Papatya
yanaklarına kazınmış özümü sarsıver Antakya’nın,
Selam
söyle Antakya’nın söğüt ağaçlarına
Hayallerini
seriver eski köprünün üzerine
Duyguların
boşalıp doruğa çıktığı anlarda
Umutlu
adımlarımızın andına uyuyan evlere seriver düşlerini
Ey
dostum, ey vatana göklerin ve yeryüzünün renklerini armağan eden fırça.
Ey
benim toprağıma özlem duyan olgun çocuk
Antakya’dasın,
Antakya…Sen tarihi efsanesin ey coşkulu kent
Tarih Antakya’dır bende ve Antakya tarihtir aslında.
Dostum, az uğrayıver bizim köyümüze de;
Özüm, çocukluğum, şiirlerimi göreceksin yanı başında.
Biraz
da Asi’ye sapıver kanımda akan
Oradadır
evim, uzanmıştır asi de bir yanında
Bir
soluklan gölgesinde yeşil dut ağacının
Şairin
sırdaşı olan kasideleri, sor o ağaca
Şiirlerimin
nabız atışında vardır o, her zaman
Resmet,
resmet gölgesini bile o sevdalı fırçanla.
Sevdiklerine,
sevdiklerime selamlarımı ilet ey dost
Çam
ağaçları gibi köklüdür onlar, o çamlar gibi, yüksek yamaçlarda
1 yorum:
👍👏👏👍
Yorum Gönder