Pazar, Şubat 09, 2014

ÇEŞME ANASONU ve RAKI ÜRETİMİ


“Uluslararası 1. Çeşme tarih ve kültürü sempozyumuna” sunulan ve Ege Üniversitesi İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Necmi Ülker tarafından kaleme alınan “Aydın vilayeti salnamelerine göre XIX. Yüzyılın sonlarında Çeşme Kazası” adlı bildiride; Salname-i Vilayet-i Aydın 1296 shf. 97 referansı ile, “Çeşme’de üretilen arak’ın (rakı)  kalitesinin tecrübeyle ispatlandığı iddia edilmektedir” şeklinde aktarılan bilgi bizleri rakı üretim sürecinin en önemli 2 ayağı olan Anason ve Üzüm konusunda, Çeşme’nin önemine bir kez daha dikkat etmemizi gerektirmektedir. Daha önceki yazılarımda da aynı kaynaklardan aktardığım bilgiler ile mezkûr ürünlerin üretim rekoltelerindeki tespitler, Çeşme’yi sadece bu ürünlerin ihracatçısı olmaktan öteye taşımış olmalıdır fikrini doğurmaktadır nitekim konu gerek yazılı gerekse de sözlü kaynaklardan incelendiğinde müthiş bir rakı üretim çeşitliliğinin söz konusu olduğu görülmektedir. Çeşme’nin mikroklima ortamının önemini anlayan ve üretimde buna uygun atılımların yapılması gerektiğini sürekli öne çıkaran, Coşkun Vural büyüğümüzün, konu ile ilgili anlatımları daha derin incelemelerin yapılmasının zaruretine işaret etmektedir.

Çeşme’nin özellikle de Çiftlik’in, dünyada bir eşinin sadece ABD de Kaliforniya yakınlarındaki bir bölgede olduğu söylenen, mikroklimatik ortamının Rakının önemli katkılarından anason için çok uygun bir ortam oluşturduğu bilinmektedir. Zaten biraz literatür karıştırıldığı, özellikle “Büyük Larousse” ilgili maddesine bakıldığı zaman da Çeşme Anasonunun kıymetli bir ürün olduğu ortaya çıkmaktadır. Çok eski devirlerden bu yana; anason, tıbbi nedenlerle mide bağırsak rahatsızlıklarında, hazımsızlık giderici, idrar söktürücü, iştahsızlık giderici ve sakinleştirici gibi rahatsızlıklarda doğal tedavi aracı olarak kullanılmasının yanında rakı başta olmak üzere bazı alkollü içkilerde tatlımsı tadı ve özgün kokusu nedeniyle çeşni katmak amacıyla kullanılmaktadır. Bilindiği üzere anason tohumlarındaki yağ, anasonun mezkûr tadını ve kokusunu temin eder ve alkolde kolaylıkla çözünür ve bu nedenle de anasonlu içkiler suyla karıştırıldığında beyazlaşır. 

Çeşme’nin bu güzel esanslı ve aromalı anasonu Rakı üreticilerinin her zaman tercihi olmasına rağmen neden yok olmuştur ya da yok edilmiştir, burada bir plan varmıdır, yoksa kendiliğinden turizmin öne çıkması ile birlikte geneldeki Çeşme tarımının gerilemesine paralel bir gerilememidir sorun, çok bilemiyoruz, belki hepsi… Yine araştırmalardan anlayabildiğimiz kadarı ile Dünyanın en kaliteli olan bu anasonunu ki, rakının 100 kg sine 4 ya da 4,5 kg ilave edilirken, Denizli anasonundan aynı miktara 11-12 kg ilave edilmesi gerekmekte olup dünyanın en büyük üreticilerinden olan İspanya’nın anasonundan da yaklaşık miktarlar kullanılmaktadır.

Diğer taraftan; yine bilinen başka bir gerçek daha, Çeşme’nin kaliteli üzüm yetiştiriciliğine en uygun iklime sahip olduğu ve üzüm yetiştirilen arazilerin teraslanmış tepeler olması hasebiyle de denizden esen rüzgârların üzüm üzerine eşit miktarda etkisinden ötürü de bu üne kavuştuğudur. Kaliteli üzüm üreticiliğinde de gerek şart olan bu klimatik ortamın, üzümün fermantasyonu ile mezkûr anason birlikteliği olan rakı imalatına uygun bir coğrafya oluşturduğu da aşikârdır.

Bu bilgilerin toparlanması sırasında öğrenebildiğim kadarıyla; Osmanlı’da Çeşme bir arak(rakı) üretim merkezi iken, aynı yoğunluk Cumhuriyet döneminde de devam etmektedir ve başta “Kabadayı”, “Gelincik” gibi markalar olmak üzere tam tamına 12 adet üreticinin varlığı tespit edilmektedir. Ayrıca; kayıtlara göre merkezi İzmir Bornova olan ve Çeşmeli Behçet adlı bir üreticinin varlığı da anlaşılmaktadır, üretilen “hayat rakı” Çeşme’nin ünlü anasonundan imal edilmiştir ibaresiyle satışa sunulmakta imiş ama bu imalatçının Çeşme ile olan bağı tarafımca anlaşılamamıştır.

1925 tarihli bir gazetede Alman İmparatoru Wilhelm’in, Almanya’da severek içtiği Halk Rakısını, yerinde doya doya içmek üzere İzmir’e gideceğine dair sözlerinin yer aldığından bahsedilmektedir ancak bunun doğruluğu kanıtlanmış değildir.

Moskova’da “votka müzesini” gezerken, ev üretimlerinden, küçük imalathanelere oradan da kocaman bir sanayiye dönüşümün muhteşem tarihini öğrenme fırsatını bulmuştum. Türkiye’de de benzer gelişmelerin Osmanlı’dan itibaren yürütülememesinin bugünkü oluşan vurdumduymazlığa ve savsaklamaya kadar gelmesinin sosyal, kültürel ve dini izahları vardır şüphesiz, ama halen Fransa’dan etil alkol ithalatının, canım Yurdumun üzümün üretim miktarları açısından 2. si iken, ihracaatçı olarak da 74. sü olma gerçeğinden bihaber dolaşmaktadır ortalık yerde kasım kasınarak, bu tarımı geliştirdik diyenler… Ayrıca; muhtemelen genç Cumhuriyet ekonomik tercihleri nedeniyle ve ülkenin yeni yöneticilerinin sermaye sahipleri arasında tercih yapma hissiyatlarından olsa gerek 1926 yılına kadar devam eden üretimler, çıkarılan “İnhisar kanunu” ile oluşan “Tekel” tarafından özel sektöre verilen üretim serbestliğini bitirmiştir. 2000li yıllarda alkollü içeceklerin üretimi üzerinden tekelin nihayetlendirilmesi ve kamuya ait işletmelerin özelleştirilmesi neticesinde rakı üretimine yönelik özel sektör ilgisi canlanmış iken, bu seferde siyasi ve dini mülahazalarla önce reklâmına, sonra satışına kısıtlamalarla ve nihayetinde de oluşturulacak kırmızı alanlarla kent dışına taşınmak istenen alkollü içecek satan yerler yaklaşımı ile konu gündemdeki yerini korumaktadır. Ama özelleştirmeler sırasında, 180 milyon dolara satılan fabrikaların sonra 800 milyon dolara yabancılara satışına bilahare de bir başka yabancıya yaklaşık 2 milyar dolara satılması gibi kısa sürede oluşabilen büyük rantların komisyonlarının iştah kabartmaları insanoğlunun aklında hep canlı kalacaktır, biline…

Bu yazıda aslında rakı ve alkollü içecek üretimini öne çıkarmak istemedim ama Çeşme tarımının dünyaca ünlü anasonunun giderek yok olmasına dikkat çekmek ister iken mecburen anasonun ilgili süreçlere katılımı ve katkısını da anmak gerekmekteydi. Bazı rakı şişelerinin üzerinde “Çeşme anasonu” ibaresi var ise bu bizim için öne çıkarılabilecek bir detaydır çünkü Çeşme tarımının kurban edilmiş olması beni çok üzmektedir, hele de konu dünyanın en güzel esanslı ve aromalı anasonu ise.

Rakı zararlıdır diyenlere, önce bize rakıya katmak üzere daha az zararlı su kullanma imkânı vermeleri gerektiği söylenmelidir. İlaveten de, sakın birileri çıkıp ta alkol kötüdür zararlıdır gibi subuk kelamlar etmeye adama sorarlar, sizin alkol ve domuz eti konusundaki hassasiyetiniz neden, altın madenciliği yüzünden doğanın arsenik zehrine gömülmesine, imar rantı uğruna direk insan hayatını tehdit eden derelerin kapatılarak sel baskınları tehdidine, radyasyon tehlikesi ile insan hayatının tehdidine, vs. vs. gelince birden ortadan kalkıyor…

Hiç yorum yok: