“Uluslararası 1. Çeşme tarih ve kültürü sempozyumuna”
sunulan ve Ege Üniversitesi İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof.
Dr. Necmi Ülker tarafından kaleme alınan “Aydın
vilayeti salnamelerine göre XIX. Yüzyılın sonlarında Çeşme Kazası” adlı
bildiride; Salname-i Vilayet-i Aydın 1296 shf. 97 referansı ile, “Çeşme’de
üretilen arak’ın (rakı) kalitesinin
tecrübeyle ispatlandığı iddia edilmektedir” şeklinde aktarılan bilgi bizleri rakı üretim
sürecinin en önemli 2 ayağı olan Anason ve Üzüm konusunda, Çeşme’nin önemine
bir kez daha dikkat etmemizi gerektirmektedir. Daha önceki yazılarımda da aynı
kaynaklardan aktardığım bilgiler ile mezkûr ürünlerin üretim rekoltelerindeki
tespitler, Çeşme’yi sadece bu ürünlerin ihracatçısı olmaktan öteye taşımış
olmalıdır fikrini doğurmaktadır nitekim konu gerek yazılı gerekse de sözlü
kaynaklardan incelendiğinde müthiş bir rakı üretim çeşitliliğinin söz konusu
olduğu görülmektedir. Çeşme’nin mikroklima ortamının önemini anlayan ve
üretimde buna uygun atılımların yapılması gerektiğini sürekli öne çıkaran, Coşkun
Vural büyüğümüzün, konu ile ilgili anlatımları daha derin incelemelerin
yapılmasının zaruretine işaret etmektedir.
Çeşme’nin özellikle de Çiftlik’in, dünyada bir eşinin sadece
ABD de Kaliforniya yakınlarındaki bir bölgede olduğu söylenen, mikroklimatik
ortamının Rakının önemli katkılarından anason için çok uygun bir ortam
oluşturduğu bilinmektedir. Zaten biraz literatür karıştırıldığı, özellikle “Büyük Larousse” ilgili maddesine bakıldığı
zaman da Çeşme Anasonunun kıymetli bir ürün olduğu ortaya çıkmaktadır. Çok eski
devirlerden bu yana; anason, tıbbi nedenlerle mide bağırsak rahatsızlıklarında,
hazımsızlık giderici, idrar söktürücü, iştahsızlık giderici ve sakinleştirici
gibi rahatsızlıklarda doğal tedavi aracı olarak kullanılmasının yanında rakı
başta olmak üzere bazı alkollü içkilerde tatlımsı tadı ve özgün kokusu
nedeniyle çeşni katmak amacıyla kullanılmaktadır. Bilindiği üzere anason
tohumlarındaki yağ, anasonun mezkûr tadını ve kokusunu temin eder ve alkolde
kolaylıkla çözünür ve bu nedenle de anasonlu içkiler suyla karıştırıldığında
beyazlaşır.
Çeşme’nin bu güzel esanslı ve aromalı anasonu Rakı
üreticilerinin her zaman tercihi olmasına rağmen neden yok olmuştur ya da yok
edilmiştir, burada bir plan varmıdır, yoksa kendiliğinden turizmin öne çıkması
ile birlikte geneldeki Çeşme tarımının gerilemesine paralel bir gerilememidir
sorun, çok bilemiyoruz, belki hepsi… Yine araştırmalardan anlayabildiğimiz
kadarı ile Dünyanın en kaliteli olan bu anasonunu ki, rakının 100 kg sine 4 ya da 4,5 kg ilave edilirken,
Denizli anasonundan aynı miktara 11-12 kg ilave edilmesi gerekmekte olup dünyanın
en büyük üreticilerinden olan İspanya’nın anasonundan da yaklaşık miktarlar
kullanılmaktadır.
Diğer taraftan; yine bilinen başka bir gerçek daha,
Çeşme’nin kaliteli üzüm yetiştiriciliğine en uygun iklime sahip olduğu ve üzüm
yetiştirilen arazilerin teraslanmış tepeler olması hasebiyle de denizden esen rüzgârların
üzüm üzerine eşit miktarda etkisinden ötürü de bu üne kavuştuğudur. Kaliteli
üzüm üreticiliğinde de gerek şart olan bu klimatik ortamın, üzümün
fermantasyonu ile mezkûr anason birlikteliği olan rakı imalatına uygun bir
coğrafya oluşturduğu da aşikârdır.
Bu bilgilerin toparlanması sırasında öğrenebildiğim
kadarıyla; Osmanlı’da Çeşme bir arak(rakı) üretim merkezi iken, aynı yoğunluk
Cumhuriyet döneminde de devam etmektedir ve başta “Kabadayı”, “Gelincik”
gibi markalar olmak üzere tam tamına 12 adet üreticinin varlığı tespit
edilmektedir. Ayrıca; kayıtlara göre merkezi İzmir Bornova olan ve Çeşmeli
Behçet adlı bir üreticinin varlığı da anlaşılmaktadır, üretilen “hayat rakı”
Çeşme’nin ünlü anasonundan imal edilmiştir ibaresiyle satışa sunulmakta imiş
ama bu imalatçının Çeşme ile olan bağı tarafımca anlaşılamamıştır.
1925 tarihli bir gazetede Alman İmparatoru Wilhelm’in,
Almanya’da severek içtiği Halk Rakısını, yerinde doya doya içmek üzere İzmir’e
gideceğine dair sözlerinin yer aldığından bahsedilmektedir ancak bunun
doğruluğu kanıtlanmış değildir.
Moskova’da “votka müzesini” gezerken, ev üretimlerinden,
küçük imalathanelere oradan da kocaman bir sanayiye dönüşümün muhteşem tarihini
öğrenme fırsatını bulmuştum. Türkiye’de de benzer gelişmelerin Osmanlı’dan
itibaren yürütülememesinin bugünkü oluşan vurdumduymazlığa ve savsaklamaya
kadar gelmesinin sosyal, kültürel ve dini izahları vardır şüphesiz, ama halen
Fransa’dan etil alkol ithalatının, canım Yurdumun üzümün üretim miktarları
açısından 2. si iken, ihracaatçı olarak da 74. sü olma gerçeğinden bihaber
dolaşmaktadır ortalık yerde kasım kasınarak, bu tarımı geliştirdik diyenler…
Ayrıca; muhtemelen genç Cumhuriyet ekonomik tercihleri nedeniyle ve ülkenin
yeni yöneticilerinin sermaye sahipleri arasında tercih yapma hissiyatlarından
olsa gerek 1926 yılına kadar devam eden üretimler, çıkarılan “İnhisar kanunu”
ile oluşan “Tekel” tarafından özel sektöre verilen üretim serbestliğini
bitirmiştir. 2000li yıllarda alkollü içeceklerin üretimi üzerinden tekelin
nihayetlendirilmesi ve kamuya ait işletmelerin özelleştirilmesi neticesinde
rakı üretimine yönelik özel sektör ilgisi canlanmış iken, bu seferde siyasi ve
dini mülahazalarla önce reklâmına, sonra satışına kısıtlamalarla ve nihayetinde
de oluşturulacak kırmızı alanlarla kent dışına taşınmak istenen alkollü içecek
satan yerler yaklaşımı ile konu gündemdeki yerini korumaktadır. Ama özelleştirmeler
sırasında, 180 milyon dolara satılan fabrikaların sonra 800 milyon dolara
yabancılara satışına bilahare de bir başka yabancıya yaklaşık 2 milyar dolara
satılması gibi kısa sürede oluşabilen büyük rantların komisyonlarının iştah
kabartmaları insanoğlunun aklında hep canlı kalacaktır, biline…
Bu yazıda aslında rakı ve alkollü içecek üretimini öne
çıkarmak istemedim ama Çeşme tarımının dünyaca ünlü anasonunun giderek yok
olmasına dikkat çekmek ister iken mecburen anasonun ilgili süreçlere katılımı
ve katkısını da anmak gerekmekteydi. Bazı rakı şişelerinin üzerinde “Çeşme anasonu” ibaresi var ise bu
bizim için öne çıkarılabilecek bir detaydır çünkü Çeşme tarımının kurban
edilmiş olması beni çok üzmektedir, hele de konu dünyanın en güzel esanslı ve
aromalı anasonu ise.
Rakı zararlıdır diyenlere, önce bize rakıya katmak üzere
daha az zararlı su kullanma imkânı vermeleri gerektiği söylenmelidir. İlaveten
de, sakın birileri çıkıp ta alkol kötüdür zararlıdır gibi subuk kelamlar etmeye
adama sorarlar, sizin alkol ve domuz eti konusundaki hassasiyetiniz neden,
altın madenciliği yüzünden doğanın arsenik zehrine gömülmesine, imar rantı
uğruna direk insan hayatını tehdit eden derelerin kapatılarak sel baskınları
tehdidine, radyasyon tehlikesi ile insan hayatının tehdidine, vs. vs. gelince
birden ortadan kalkıyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder