Pazar, Şubat 02, 2014

ÇEŞME ILICA ve KAPLICALARI


Tarih boyunca ve de özellikle Roma İmparatorluğu ve Osmanlı döneminde öne çıkan, şifalı su ve çamur banyolarından faydalanılan Çeşme-Ilıca, kayıtlardan anlaşıldığı kadarı ile çok sayıda hastanın şifa bulduğu bir yer olarak anılmaktadır, o kadar ki karayolu ile ulaşımın bir hayli zor ve meşakkatli olduğu bu alana düzenli “Gemi seferleri”nin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu şifa bulanlardan en ünlüsünün de Mısır Hidiv’inin oğlu Tosun Paşa olduğu bilinmekte olup, yürüyemez vaziyette geldiği Ilıca’lardan gayet sağlıklı ayrıldığı ve bulduğu sağlığın hürmetine binaen de kendi adıyla anılan bir çeşme ve cami yaptırdığı yine bu kayıtlardan anlaşılmaktadır. Zaman içinde buranın ününün çok arttığını ve önemine mukabil cazibe alanı olduğunu tevsik edecek miktarda otel yapılmıştır ki bunların bir kısmı hala o günlerdeki adları ile anılmakta ve restorasyonlarını müteakip halen hizmet vermektedirler.

“Uluslararası 1. Çeşme tarih ve kültürü sempozyumuna” sunulan ve Ege Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi Bölümünden Şule Sevinç Kişi tarafından kaleme alınan “Çeşme Ilıcaları” adlı bildiride; “sözcük anlamı olarak Ilıca ya da Kaplıca, “maden sularından yararlanma amacıyla kaynarcaların çevresinde kurulan tesislere verilen genel ad” ya da “kaynak sularının tedavi amacıyla kullanılması için kurulan ve hekimlik, sağlık ve konaklama tesis ve araçlarını içeren kurum” olarak tarif edilmektedir. Bununla birlikte Ilıca, sıcak maden suyuna verilen ad olup, Kaplıca sözcüğü de ılıcanın üstüne bir hamam yapılması sonucunda ortaya çıkan tesisin “kaplı-ılıca” biçiminde tanımlanmasından türemiştir.” denilerek, konuya iyice anlaşılması açısından giriş yapılmıştır. Görüldüğü üzere, tarihin her döneminde Ilıcalar birer sağlık, şifa kaynağı ve hekimlik aracı olarak görülmüştür.

Çeşme-Ilıca’daki termal suları bence en geniş şekilde ele alan ise; “Geçmişten günümüze Çeşme Termal Suları” adlı kitabı yazan İsmail Gezgin olmuş ve mezkûr eserinden de olabildiğince ve ulaşabildiğince arşiv ve kaynak taraması yapmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu eserde, birçok kaynak taranırken öne çıkan ise, Yusuf Cemal’in eseri gibi görünmekte olup, termal su tedavisinin tüm Avrupa’da yükselmesinin yansımaları olarak, Anadolu’da da başta Çeşme-Ilıca termal suları olmak üzere öne çıkmış bir dolu ılıca-kaplıca bulunmakta ve görece ulaşım kolaylıklarından ötürü ise de Çeşme-Ilıca’nın payitaht tarafından da tercih edilir hale geldiği anlaşılmaktadır. Aynı esere dayanılarak ulaşım içinde şu bilgiler verilmektedir; “İstanbul’dan direk olarak Çeşme ve Sakız’a uğrayan vapurlar olmasının yanı sıra İzmir’den de Çeşme’ye düzenli vapur seferleri düzenlendiğini söyleyen Yusuf Cemal bazı şirketlerin de adını vermektedir. Nemçe, Pnadeleon, Hacı Davud ve Bulgar Kumpanyalarının vapurları, İzmir-Çeşme arasında muntazam seferler düzenliyorlardı. Bu nedenle de Çeşme’ye ulaşım genellikle deniz yoluyla yapılmaktaydı. Bununla birlikte Çeşme’den Ilıca’ya ulaşımı sağlayan arabalar çalışmaktaydı. Ayrıca yoğun olan yaz aylarında Nemçe ve Bulgar vapurları yolcuları direk olarak Ilıca’ya indiriyorlardı”  Ayrıca yine başka kaynaklardan bazı Avrupalı başta da ‘Lloyd Triestino’ isimli firma olmak üzere pek çok firma vapur seferleriyle Çeşme’ye yolcu taşırdı.

Cumhuriyet döneminde ise; Ilıca’nın şifalı su ve çamuru yörenin denizgüzelliğiyle birlikte yeniden keşfedilmesi 1950li yılların sonrasına rast gelmekte olup, bu farkına varma anlamındaki keşfetme sonrası bugünlere kadar sürecek turizm çalışmalarının merkezi haline gelmiştir.

1960lar sonrası ise; Doktor Halis Temel’in yoğun çaba ve çalışmaları neticesinde, yerli şifa arayanlara Avrupalılarda katılmış bu çerçevede Ardıç Oteli, Şifne Oteli tesisleri gerçekleştirilmiştir. Sahipsiz ve bakımsız haldeki Şifne termal suları ve çamur banyoları ile şifa veren içme suları uzun bir aradan sonra yeniden yükselen değer haline gelmiş ve yerli ve yabancı turistler için bir çekim merkezi olmuştur. Doktor Halis Temel’in, Çeşme’ye katkılarından sayılacak ağaçlandırma, kamping ve termal turizmine açılma gibi çalışmaları başta olmak üzere diğer tüm çalışmalarını bir başka yazı konusu yapmak üzere bu bahsi burada nihayetlendiriyorum. Ancak termal sular konusunda mevcut tesisler yeterlimidir, uygun kalite ve teknolojik donanıma sahipmidir diye sorulacak olursa, bir ikisi dışında kayda değer bir şey yoktur, hele Çeşme Belediyesine ait olan ise tam evlere şenliktir.

Diğer taraftan; Ilıca’nın Eylül başı ile Ekim sonu arasında özellikle de Manisa, Akhisar, Turgutlu, Ödemiş taraflarından yaz hasadının tamamlanmasını müteakip gerek yazın yorgunluğunun atılması gerekse de çetin geçecek kışa daha zinde girilmesi hazırlığı için yoğun bir yerli turist akını olurdu ve bu yaklaşık 80li yılların ortalarına kadar sürmüş ancak Çeşme ve Ilıca’nın turizm profil değişikliği ve bağlı olarak burada tatil yapmanın maliyetlerinin bir hayli yükselmesi ile de nihayetlenmiş olup behemehal yeniden kazanılmalıdır.

Termal turizminin 90lı yıllarda unutulmaya yüz tutmuş olmasına karşın, başta yapılan yatırımlarla turistik otellere kadar termal sularının hazırlanan iletim şebekeleri ile dağıtılmasının yarattığı turistik reklam artışları, gerekse de başta Dr. Ilgaz Nacakoğlu gibi bu işe gönül vermiş insanların önderliğinde yoğun tanıtım çalışmalarının yapılması yeni bir trend yaratmış görünmektedir. Hele ki; Dr. Ilgaz Nacakoğlu’nun sunumlarıyla, Yunanlı coğrafyacı Pavsanyus’un Ilıcadaki bu termal suları, deniz kenarında hatta içlerinde bulunması ve ihtiva ettiği sodyum klor benzerliğinden hareketle “deniz Ilıcaları” diye tanımlaması, belki de nihai noktası olacak “thalassoterapi” gibi başlı başına bir turizm figürü ortaya çıkmıştır. Bilindiği üzere kısaca; sıcak ya da ısıtılmış deniz suyu ile tedavi olarak anılan Thalassoterapi, Roma döneminden beri kullanılan bir teknik olmakla birlikte günümüzde hem fiziksel hem de psikolojik rahatlamalar yaratması nedeniyle tekrar trend olmuştur. Konunun uzmanlarının çoklukla bahsettiği üzere, sinir ve dolaşım sistemi üzerindeki olumlu etkilerinin yanında romatizmal ağrılar, selülit ve toksin atma gibi tedavilerde 10 – 12 günlük terapilerle gayet başarılı sonuçlar alınmakta imiş. Yine Dr. Ilgaz Nacakoğlu’nun daha önceki yazılarından anladığımız kadarı ile Ilıca ve Şifne yöresindeki termal suyun; deniz suyunun magmaya kadar inmesi ve doğal yollardan ısınarak tekrar yeryüzüne çıkması nedeniyle, ısıtılmış deniz suyu tercihinde 1. sıraya oturmakta ve bu anlamdaki şifa değerinin diğer bölgelerinkilere göre yüksekliği söz konusu olup esasen de bu kaynakların denize yakın bulunmaları kıymetlerini arttırmaktadır. Stres, Gerginlik, Uykusuzluk, Yorgunluk, Enerji azlığı, Şişmanlık, Selülit, Ödem, Adale ağrıları, Kramp, Artozi Kireçlenme, Sakatlıklar, Romatizma, Astım, Hazımsızlık, dolaşım bozuklukları, Karaciğer, Pankreas, Böbrek, Şeker, Cinsel isteksizlik, Lumbago, Siyatik, Kısırlık, Sedef, Egzama, Mantar, Menepoz gibi zihinsel ve bedensel hastalıklarında önlenmesinde ve giderilmesinde ciddi katkılar sağladığı da beyan edilmektedir.

Bugün, Ilıca termal sularının yeniden öne çıkarılma çalışmalarının yerel ve merkezi yönetimler tarafından kayıtsız şartsız desteklenmesi gerekmekte olup, Çeşme’nin eşsiz ve uçsuz bucaksız plajlarının yanı sıra termal sularının da gereken ilgi ve yatırıma kavuşması sağlanmalıdır.

Hiç yorum yok: