Tarih boyunca ve de özellikle Roma İmparatorluğu ve Osmanlı
döneminde öne çıkan, şifalı su ve çamur banyolarından faydalanılan Çeşme-Ilıca,
kayıtlardan anlaşıldığı kadarı ile çok sayıda hastanın şifa bulduğu bir yer
olarak anılmaktadır, o kadar ki karayolu ile ulaşımın bir hayli zor ve
meşakkatli olduğu bu alana düzenli “Gemi seferleri”nin yapıldığı
anlaşılmaktadır. Bu şifa bulanlardan en ünlüsünün de Mısır Hidiv’inin oğlu
Tosun Paşa olduğu bilinmekte olup, yürüyemez vaziyette geldiği Ilıca’lardan
gayet sağlıklı ayrıldığı ve bulduğu sağlığın hürmetine binaen de kendi adıyla
anılan bir çeşme ve cami yaptırdığı yine bu kayıtlardan anlaşılmaktadır. Zaman
içinde buranın ününün çok arttığını ve önemine mukabil cazibe alanı olduğunu
tevsik edecek miktarda otel yapılmıştır ki bunların bir kısmı hala o günlerdeki
adları ile anılmakta ve restorasyonlarını müteakip halen hizmet vermektedirler.
“Uluslararası 1. Çeşme tarih ve kültürü sempozyumuna”
sunulan ve Ege Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi Bölümünden Şule
Sevinç Kişi tarafından kaleme alınan “Çeşme
Ilıcaları” adlı bildiride; “sözcük anlamı olarak Ilıca ya da Kaplıca, “maden
sularından yararlanma amacıyla kaynarcaların çevresinde kurulan tesislere
verilen genel ad” ya da “kaynak sularının tedavi amacıyla kullanılması için
kurulan ve hekimlik, sağlık ve konaklama tesis ve araçlarını içeren kurum”
olarak tarif edilmektedir. Bununla birlikte Ilıca, sıcak maden suyuna verilen
ad olup, Kaplıca sözcüğü de ılıcanın üstüne bir hamam yapılması sonucunda
ortaya çıkan tesisin “kaplı-ılıca” biçiminde tanımlanmasından türemiştir.” denilerek, konuya
iyice anlaşılması açısından giriş yapılmıştır. Görüldüğü üzere, tarihin her
döneminde Ilıcalar birer sağlık, şifa kaynağı ve hekimlik aracı olarak
görülmüştür.
Çeşme-Ilıca’daki termal suları bence en geniş şekilde ele
alan ise; “Geçmişten günümüze Çeşme
Termal Suları” adlı kitabı yazan İsmail Gezgin olmuş ve mezkûr eserinden de
olabildiğince ve ulaşabildiğince arşiv ve kaynak taraması yapmış olduğu
anlaşılmaktadır. Bu eserde, birçok kaynak taranırken öne çıkan ise, Yusuf Cemal’in
eseri gibi görünmekte olup, termal su tedavisinin tüm Avrupa’da yükselmesinin
yansımaları olarak, Anadolu’da da başta Çeşme-Ilıca termal suları olmak üzere
öne çıkmış bir dolu ılıca-kaplıca bulunmakta ve görece ulaşım kolaylıklarından
ötürü ise de Çeşme-Ilıca’nın payitaht tarafından da tercih edilir hale geldiği
anlaşılmaktadır. Aynı esere dayanılarak ulaşım içinde şu bilgiler
verilmektedir; “İstanbul’dan direk olarak Çeşme ve Sakız’a uğrayan
vapurlar olmasının yanı sıra İzmir’den de Çeşme’ye düzenli vapur seferleri
düzenlendiğini söyleyen Yusuf Cemal bazı şirketlerin de adını vermektedir.
Nemçe, Pnadeleon, Hacı Davud ve Bulgar Kumpanyalarının vapurları, İzmir-Çeşme
arasında muntazam seferler düzenliyorlardı. Bu nedenle de Çeşme’ye ulaşım
genellikle deniz yoluyla yapılmaktaydı. Bununla birlikte Çeşme’den Ilıca’ya
ulaşımı sağlayan arabalar çalışmaktaydı. Ayrıca yoğun olan yaz aylarında Nemçe
ve Bulgar vapurları yolcuları direk olarak Ilıca’ya indiriyorlardı” Ayrıca yine başka kaynaklardan bazı
Avrupalı başta da ‘Lloyd Triestino’
isimli firma olmak üzere pek çok firma vapur seferleriyle Çeşme’ye yolcu
taşırdı.
Cumhuriyet döneminde ise; Ilıca’nın şifalı su ve çamuru
yörenin denizgüzelliğiyle birlikte yeniden keşfedilmesi 1950li yılların
sonrasına rast gelmekte olup, bu farkına varma anlamındaki keşfetme sonrası
bugünlere kadar sürecek turizm çalışmalarının merkezi haline gelmiştir.
1960lar sonrası ise; Doktor
Halis Temel’in yoğun çaba ve çalışmaları neticesinde, yerli şifa arayanlara
Avrupalılarda katılmış bu çerçevede Ardıç Oteli, Şifne Oteli tesisleri
gerçekleştirilmiştir. Sahipsiz ve bakımsız haldeki Şifne termal suları ve çamur
banyoları ile şifa veren içme suları uzun bir aradan sonra yeniden yükselen
değer haline gelmiş ve yerli ve yabancı turistler için bir çekim merkezi
olmuştur. Doktor Halis Temel’in, Çeşme’ye katkılarından sayılacak ağaçlandırma,
kamping ve termal turizmine açılma gibi çalışmaları başta olmak üzere diğer tüm
çalışmalarını bir başka yazı konusu yapmak üzere bu bahsi burada
nihayetlendiriyorum. Ancak termal sular konusunda mevcut tesisler yeterlimidir,
uygun kalite ve teknolojik donanıma sahipmidir diye sorulacak olursa, bir ikisi
dışında kayda değer bir şey yoktur, hele Çeşme Belediyesine ait olan ise tam
evlere şenliktir.
Diğer taraftan; Ilıca’nın Eylül başı ile Ekim sonu arasında
özellikle de Manisa, Akhisar, Turgutlu, Ödemiş taraflarından yaz hasadının
tamamlanmasını müteakip gerek yazın yorgunluğunun atılması gerekse de çetin
geçecek kışa daha zinde girilmesi hazırlığı için yoğun bir yerli turist akını
olurdu ve bu yaklaşık 80li yılların ortalarına kadar sürmüş ancak Çeşme ve
Ilıca’nın turizm profil değişikliği ve bağlı olarak burada tatil yapmanın
maliyetlerinin bir hayli yükselmesi ile de nihayetlenmiş olup behemehal yeniden
kazanılmalıdır.
Termal turizminin 90lı yıllarda unutulmaya yüz tutmuş
olmasına karşın, başta yapılan yatırımlarla turistik otellere kadar termal
sularının hazırlanan iletim şebekeleri ile dağıtılmasının yarattığı turistik
reklam artışları, gerekse de başta Dr. Ilgaz Nacakoğlu gibi bu işe gönül vermiş
insanların önderliğinde yoğun tanıtım çalışmalarının yapılması yeni bir trend
yaratmış görünmektedir. Hele ki; Dr. Ilgaz Nacakoğlu’nun sunumlarıyla, Yunanlı
coğrafyacı Pavsanyus’un Ilıcadaki bu termal suları, deniz kenarında hatta
içlerinde bulunması ve ihtiva ettiği sodyum klor benzerliğinden hareketle “deniz Ilıcaları” diye tanımlaması,
belki de nihai noktası olacak “thalassoterapi”
gibi başlı başına bir turizm figürü ortaya çıkmıştır. Bilindiği üzere kısaca; sıcak
ya da ısıtılmış deniz suyu ile tedavi olarak anılan Thalassoterapi, Roma
döneminden beri kullanılan bir teknik olmakla birlikte günümüzde hem fiziksel
hem de psikolojik rahatlamalar yaratması nedeniyle tekrar trend olmuştur.
Konunun uzmanlarının çoklukla bahsettiği üzere, sinir ve dolaşım sistemi
üzerindeki olumlu etkilerinin yanında romatizmal ağrılar, selülit ve toksin
atma gibi tedavilerde 10 – 12 günlük terapilerle gayet başarılı sonuçlar
alınmakta imiş. Yine Dr. Ilgaz Nacakoğlu’nun daha önceki yazılarından
anladığımız kadarı ile Ilıca ve Şifne yöresindeki termal suyun; deniz suyunun
magmaya kadar inmesi ve doğal yollardan ısınarak tekrar yeryüzüne çıkması
nedeniyle, ısıtılmış deniz suyu tercihinde 1. sıraya oturmakta ve bu anlamdaki
şifa değerinin diğer bölgelerinkilere göre yüksekliği söz konusu olup esasen de
bu kaynakların denize yakın bulunmaları kıymetlerini arttırmaktadır. Stres, Gerginlik,
Uykusuzluk, Yorgunluk, Enerji azlığı, Şişmanlık, Selülit, Ödem, Adale ağrıları,
Kramp, Artozi Kireçlenme, Sakatlıklar, Romatizma, Astım, Hazımsızlık, dolaşım
bozuklukları, Karaciğer, Pankreas, Böbrek, Şeker, Cinsel isteksizlik, Lumbago,
Siyatik, Kısırlık, Sedef, Egzama, Mantar, Menepoz gibi zihinsel ve bedensel
hastalıklarında önlenmesinde ve giderilmesinde ciddi katkılar sağladığı da
beyan edilmektedir.
Bugün, Ilıca termal sularının yeniden öne çıkarılma
çalışmalarının yerel ve merkezi yönetimler tarafından kayıtsız şartsız desteklenmesi
gerekmekte olup, Çeşme’nin eşsiz ve uçsuz bucaksız plajlarının yanı sıra termal
sularının da gereken ilgi ve yatırıma kavuşması sağlanmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder