Çeşme’de yerel seçim çalışmaları sırasında, aday adaylarının
çok yoğun bir şekilde proje sunumları arasında öne çıkan birkaç projelerden
biri “otopark” diğeri de “Pazaryeri” idi. Evet görünürde ve de
ne yazık ki ısrarla tekrarlandığı için de, gerçekmiş gibi görünen bir problem
söz konusudur ama çözüm önerileri de ne yazık ki kalıcı olmaktan çok uzak ama
janjanlı sunumu nedeniyle de bir o kadar da parlak idi. Bazı aday adayları;
otopark sorunun çözümü için, “Çeşme
şehir stadı”nı ve terk edilmiş “Hükümet
Konağı”nın bulunduğu alanı, kendi projeleri için uygulama hedefi seçmişler
ve “Gençlik
Spor İl Müdürlüğü’ne ait Çeşme Stadı’nı, Bakanlıktan talep edeceğiz. İstemeyi
bileceğiz, eğer vermezlerse Belediye Meclisi’nden alacağımız kararla istimlâk
edeceğiz. 2 katlı otopark, üzerine de pazaryerimizi yapacağız, Maliye Hazinesine
ait çok büyük, Spor imarlı yerler var, oraya bir spor kompleksi yapacağız..” diye de vaatte bulunmuşlar ve
anlaşılan o ki, planlar ve projeler detaylı hazırlanmış, “1000 araç
kapasiteli otopark Çeşme Merkez’i ziyarete gelen misafirlerimizin otopark
çilesini sona erdirecek.” denilerek kapasite tayinleri bile netleşmiş idi. “Pazaryeri” içinde, “Otoparkın üstüne yapılacak modern pazaryeri ile yaz
kış üreticinin, pazarcının ürünlerini temiz ve düzenli bir ortamda tüketiciye
ulaştırması hedeflenmiştir” denilmekte idi.
Bir politikacının, talip olduğu makamın icraatlarına uygun
projeler düşünmesinde ve bunları vaat etmesinde bir sakınca olmadığı gibi son
derecede takdire şayandır, üstünde çalışılmıştır, fikir üretilmiştir, plan
yapılmıştır vs. vs…
“Çeşme’nin en acil
çözülmesi gereken sorunlarının başında pazaryeri ve otopark geliyor” sözü doğru mu, peki? Evet, Çeşme’de
araçların park edilmesi diye bir sorun var, ama bunun çözümü park yeri icat
edilerek mi çözülecek, yoksa çağdaş şehircilik gerekleri mucibince şehir içi,
kent merkezi araçlara mı, gerçek sahipleri insanlara mı bırakılmalı sorusu
karşısında verdiği cevaptaki gibi tartışmasız, insana bırakılmalıdır, yani araçların
şehir içine minimum düzeyde girme ihtiyacı duyacak şekilde düzenlemeler
yapılmalıdır… Otopark sorunu çözülecek diye, kesinlikle şehrin içine otopark
yapıp, araçlar için cazibe oluşturmaktan ısrarla kaçınılmalı ve yerine şehrin
dışına park edilip buradan mümkün ise düzenli ve sık atlı arabalarla insanlar
merkeze taşınmalı olamıyorsa da akülü araçlar ile yerine getirilmelidir bu
işlemler…
Gelişmiş hiçbir ülkenin, yeni gelişen bölgeleri hariç,
hiçbir şekilde bazı yerleri yıkalım otopark yapalım gibi lüzumsuz ve beyhude
çabaları olmamaktadır, üstelik te yaşanan çok yoğun ve ağır taş trafiğine
rağmen… Hele vakıf iş hanı altına otopark yapalım diyen bir grup olduğu
anlaşılıyor ki; anlamak ve anlatmak mümkün değildir bu zevatı… Yahu be adam
buraya kadar sen araçların gelmesi için cazibe yaratırsan bu defa da yeni yol
ihtiyacı çıkması halinde ne yapacaksın… Peki, bu yeraltı otoparkına yaklaşma
yolları, giriş çıkış yolları için gereken standart yapılar için alan nereden
karşılanacak, haaaa Melih Gökçek gibi ben yaptım oldu denilecekse sözüm olamaz…
Ne yazık ki, şehir içlerini taşıtlar için cazibe merkezi haline getirmek için
yoğun çaba sarf edenler revaçta bu ülkede, tabii ki çağdaş şehircilik gereği “insan
için şehir yerine taşıt için şehir” yaratmak moda ya, durmak yok yola devam… Bu
zevat “demiryolları komünizmin,
karayolları hür teşebbüsün ifadesidir” tezinin katıksız ve insafsız taraftarıdırlar
ve bu yüzden de canım yurdum çağdaşlaşma hızında yakalanamıyor!!! Diğer
taraftan ve bilindiği kadarı ile taşıt trafiğinin pik yaptığı dönemlerde, 1.000
araçlık otopark sorunun çözümüne katkı sunuyor gibi görünse dahi asla ve kata
çözüm olamayacağı ve 1.000 araç ortalama 3 kişi ile gelinse 3.000 kişilik bir
sorundan bahsediyor gibi algılanacaktır, oysa talep ve arz arasındaki fahiş
uçuruma bakıldığında daha farklı ama aynı zamanda köklü çözümler bulunması
gerektiği açıktır.
Otoparkların şehir içlerinde tesisi adına, orada uzun yıllar
önce inşa edilmiş tesisleri gözden çıkarır isek, daha sonraki iktidarların yeni
inşaat biçimlerine göz yumması açıktır, sonra da “hayaldi gerçek oldu” benzeri
bir sürü dalga geçeceğimiz slogan üretilir… Denizi ilk doldurur iken eski halin
arkasından başlandığında, bugüne gelineceğini iddia edenlerin sayısı bir elin
parmak sayısı geçmez iken, bugün kaybın büyüklüğü karşısında hayret edenlerin
bir hayli fazla olduğu söylemek de durumu iyi bir şekilde tespit etmektir.
Durumu değiştirmek yerine korumanın sağlanmasının en önemli ve en muhteşem
örneği Alaçatı’dır ve behemehal örnek alınmalıdır.
Eski Hükümet konağı’nın yerine bırakın otopark yapmayı,
Çeşme’yi daha çok yansıtacak, belki de çok önceleri yıkılmış olan kale
yakınındaki hükümet konağına benzer bir taş bina yapılabilir hatta bana göre de
yapılmalıdır ve “Hükümet Konağı” olarak ta hizmet vermelidir. Arkasındaki
cezaevi şehrin kimlik ve ruhunun korunması adına da muhafaza edilmelidir
ayrıca…
İstanbul – İzmir otoyolunun tamamlanması ile birlikte, Çeşme’nin
bekleyen “İmar sorunu” kontrolsüz
aşılırsa, burada artacak taşıt trafiğinin şimdiden düşünülerek, Çeşme’nin ve
Alaçatı’nın şehir içine yaklaşılan yerlerine, şehir periferinde olmak kaydıyla
büyük otoparklar oluşturulmalı ve buradan çeşitli güzergâhlar ile ulaşımı temin
edilmelidir.
Sabah yürüyüş adına, spor adına kilometrelerce yürüyen
bazıları ise küçücük ilçemiz içerisinde bile otomobil kullanmakta beis
görmemektedirler.
Çokta taraftar olmamama rağmen, taşıtları ile gelecek insan
sayısını azaltmanın bir başka yolu da olabileceği görünen “hava ulaşımı” konusuna kalıcı ve hızlı bir çözüm bulunmalıdır.
Belki de bazılarının önerdiği gibi “hakkı bokunu” kurtarması hayalde bile
kurulamayacak “çılgın proje”ler
olmamak kaydı ile deniz ulaşımına çözüm bulunmalıdır.
Kapalı Pazaryeri modasının da geçmiş olmasına rağmen ısrarla
takip edilmesini de anlayamıyorum, Pazaryeri dediğinizin sadece alışveriş alanı
olmadığını birileri bu yöneticilerimize ya da yönetici adaylarımıza anlatmalı…
Gidin görün, öykündüğünüz Avrupa’da Pazaryerlerinin nasıl olduğunu diyesi
geliyor adamın, Barcelona gibi çok tarihsel Pazaryerlerini bir kenara bırakır
isek, kimse bu kabil yerler için yeni talepte ve ısrarda bulunmuyor… Pazaryeri,
Pazar kurulduğu günden itibaren yeni Pazar gününe kadar tekrar eski
fonksiyonuna döner ve dönmeli, oysaki özel Pazaryeri kurarsanız burası sadece
bu amaçla kullanılır bir daha ki Pazar gününe kadar kullanılmaz…
Bir taraftan taşıt trafiği hukuk kuralları fazlaca
zorlanarak hızını ve yönünü sınırlamakta ve düzenlemekte bariyerler
kullanacaksın hem de taşıt trafiğinin artmasına da alkış tutacaksın, tam bize
yaraşan bir “yaman çelişkidir”…
Stadımıza dokunmayın, Eski Hükümet Konağını yeniden ve
bölgemize uygun taş bina olarak yeniden inşa edin, mümkünse Pazaryerini Çeşme
Merkezindeki Cumhuriyet Meydanına taşıyın… Pandofilya’yı yeniden eski haline
getirin, bankaların merkezden uzaklaştırılmasının yollarını arayın, burada
insanlar yeniden, tıpkı eskisi gibi oralara gelerek eğlensin…
Bunları niye mi yazıyorum, hiç işte, biz tarihe not düşelim
de…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder