Cumartesi, Nisan 19, 2014

OTOPARK ve PAZARYERİ PROJELERİ


Çeşme’de yerel seçim çalışmaları sırasında, aday adaylarının çok yoğun bir şekilde proje sunumları arasında öne çıkan birkaç projelerden biri “otopark” diğeri de “Pazaryeri” idi. Evet görünürde ve de ne yazık ki ısrarla tekrarlandığı için de, gerçekmiş gibi görünen bir problem söz konusudur ama çözüm önerileri de ne yazık ki kalıcı olmaktan çok uzak ama janjanlı sunumu nedeniyle de bir o kadar da parlak idi. Bazı aday adayları; otopark sorunun çözümü için, “Çeşme şehir stadı”nı ve terk edilmiş “Hükümet Konağı”nın bulunduğu alanı, kendi projeleri için uygulama hedefi seçmişler ve “Gençlik Spor İl Müdürlüğü’ne ait Çeşme Stadı’nı, Bakanlıktan talep edeceğiz. İstemeyi bileceğiz, eğer vermezlerse Belediye Meclisi’nden alacağımız kararla istimlâk edeceğiz. 2 katlı otopark, üzerine de pazaryerimizi yapacağız, Maliye Hazinesine ait çok büyük, Spor imarlı yerler var, oraya bir spor kompleksi yapacağız..” diye de vaatte bulunmuşlar ve anlaşılan o ki, planlar ve projeler detaylı hazırlanmış, “1000 araç kapasiteli otopark Çeşme Merkez’i ziyarete gelen misafirlerimizin otopark çilesini sona erdirecek.” denilerek kapasite tayinleri bile netleşmiş idi. “Pazaryeri” içinde, “Otoparkın üstüne yapılacak modern pazaryeri ile yaz kış üreticinin, pazarcının ürünlerini temiz ve düzenli bir ortamda tüketiciye ulaştırması hedeflenmiştir” denilmekte idi.  

Bir politikacının, talip olduğu makamın icraatlarına uygun projeler düşünmesinde ve bunları vaat etmesinde bir sakınca olmadığı gibi son derecede takdire şayandır, üstünde çalışılmıştır, fikir üretilmiştir, plan yapılmıştır vs. vs…

“Çeşme’nin en acil çözülmesi gereken sorunlarının başında pazaryeri ve otopark geliyor” sözü doğru mu, peki? Evet, Çeşme’de araçların park edilmesi diye bir sorun var, ama bunun çözümü park yeri icat edilerek mi çözülecek, yoksa çağdaş şehircilik gerekleri mucibince şehir içi, kent merkezi araçlara mı, gerçek sahipleri insanlara mı bırakılmalı sorusu karşısında verdiği cevaptaki gibi tartışmasız, insana bırakılmalıdır, yani araçların şehir içine minimum düzeyde girme ihtiyacı duyacak şekilde düzenlemeler yapılmalıdır… Otopark sorunu çözülecek diye, kesinlikle şehrin içine otopark yapıp, araçlar için cazibe oluşturmaktan ısrarla kaçınılmalı ve yerine şehrin dışına park edilip buradan mümkün ise düzenli ve sık atlı arabalarla insanlar merkeze taşınmalı olamıyorsa da akülü araçlar ile yerine getirilmelidir bu işlemler…

Gelişmiş hiçbir ülkenin, yeni gelişen bölgeleri hariç, hiçbir şekilde bazı yerleri yıkalım otopark yapalım gibi lüzumsuz ve beyhude çabaları olmamaktadır, üstelik te yaşanan çok yoğun ve ağır taş trafiğine rağmen… Hele vakıf iş hanı altına otopark yapalım diyen bir grup olduğu anlaşılıyor ki; anlamak ve anlatmak mümkün değildir bu zevatı… Yahu be adam buraya kadar sen araçların gelmesi için cazibe yaratırsan bu defa da yeni yol ihtiyacı çıkması halinde ne yapacaksın… Peki, bu yeraltı otoparkına yaklaşma yolları, giriş çıkış yolları için gereken standart yapılar için alan nereden karşılanacak, haaaa Melih Gökçek gibi ben yaptım oldu denilecekse sözüm olamaz… Ne yazık ki, şehir içlerini taşıtlar için cazibe merkezi haline getirmek için yoğun çaba sarf edenler revaçta bu ülkede, tabii ki çağdaş şehircilik gereği “insan için şehir yerine taşıt için şehir” yaratmak moda ya, durmak yok yola devam… Bu zevat “demiryolları komünizmin, karayolları hür teşebbüsün ifadesidir” tezinin katıksız ve insafsız taraftarıdırlar ve bu yüzden de canım yurdum çağdaşlaşma hızında yakalanamıyor!!! Diğer taraftan ve bilindiği kadarı ile taşıt trafiğinin pik yaptığı dönemlerde, 1.000 araçlık otopark sorunun çözümüne katkı sunuyor gibi görünse dahi asla ve kata çözüm olamayacağı ve 1.000 araç ortalama 3 kişi ile gelinse 3.000 kişilik bir sorundan bahsediyor gibi algılanacaktır, oysa talep ve arz arasındaki fahiş uçuruma bakıldığında daha farklı ama aynı zamanda köklü çözümler bulunması gerektiği açıktır.

Otoparkların şehir içlerinde tesisi adına, orada uzun yıllar önce inşa edilmiş tesisleri gözden çıkarır isek, daha sonraki iktidarların yeni inşaat biçimlerine göz yumması açıktır, sonra da “hayaldi gerçek oldu” benzeri bir sürü dalga geçeceğimiz slogan üretilir… Denizi ilk doldurur iken eski halin arkasından başlandığında, bugüne gelineceğini iddia edenlerin sayısı bir elin parmak sayısı geçmez iken, bugün kaybın büyüklüğü karşısında hayret edenlerin bir hayli fazla olduğu söylemek de durumu iyi bir şekilde tespit etmektir. Durumu değiştirmek yerine korumanın sağlanmasının en önemli ve en muhteşem örneği Alaçatı’dır ve behemehal örnek alınmalıdır.

Eski Hükümet konağı’nın yerine bırakın otopark yapmayı, Çeşme’yi daha çok yansıtacak, belki de çok önceleri yıkılmış olan kale yakınındaki hükümet konağına benzer bir taş bina yapılabilir hatta bana göre de yapılmalıdır ve “Hükümet Konağı” olarak ta hizmet vermelidir. Arkasındaki cezaevi şehrin kimlik ve ruhunun korunması adına da muhafaza edilmelidir ayrıca…

İstanbul – İzmir otoyolunun tamamlanması ile birlikte, Çeşme’nin bekleyen “İmar sorunu” kontrolsüz aşılırsa, burada artacak taşıt trafiğinin şimdiden düşünülerek, Çeşme’nin ve Alaçatı’nın şehir içine yaklaşılan yerlerine, şehir periferinde olmak kaydıyla büyük otoparklar oluşturulmalı ve buradan çeşitli güzergâhlar ile ulaşımı temin edilmelidir.

Sabah yürüyüş adına, spor adına kilometrelerce yürüyen bazıları ise küçücük ilçemiz içerisinde bile otomobil kullanmakta beis görmemektedirler.

Çokta taraftar olmamama rağmen, taşıtları ile gelecek insan sayısını azaltmanın bir başka yolu da olabileceği görünen “hava ulaşımı” konusuna kalıcı ve hızlı bir çözüm bulunmalıdır. Belki de bazılarının önerdiği gibi “hakkı bokunu” kurtarması hayalde bile kurulamayacak “çılgın proje”ler olmamak kaydı ile deniz ulaşımına çözüm bulunmalıdır.

Kapalı Pazaryeri modasının da geçmiş olmasına rağmen ısrarla takip edilmesini de anlayamıyorum, Pazaryeri dediğinizin sadece alışveriş alanı olmadığını birileri bu yöneticilerimize ya da yönetici adaylarımıza anlatmalı… Gidin görün, öykündüğünüz Avrupa’da Pazaryerlerinin nasıl olduğunu diyesi geliyor adamın, Barcelona gibi çok tarihsel Pazaryerlerini bir kenara bırakır isek, kimse bu kabil yerler için yeni talepte ve ısrarda bulunmuyor… Pazaryeri, Pazar kurulduğu günden itibaren yeni Pazar gününe kadar tekrar eski fonksiyonuna döner ve dönmeli, oysaki özel Pazaryeri kurarsanız burası sadece bu amaçla kullanılır bir daha ki Pazar gününe kadar kullanılmaz…

Bir taraftan taşıt trafiği hukuk kuralları fazlaca zorlanarak hızını ve yönünü sınırlamakta ve düzenlemekte bariyerler kullanacaksın hem de taşıt trafiğinin artmasına da alkış tutacaksın, tam bize yaraşan bir “yaman çelişkidir”…

Stadımıza dokunmayın, Eski Hükümet Konağını yeniden ve bölgemize uygun taş bina olarak yeniden inşa edin, mümkünse Pazaryerini Çeşme Merkezindeki Cumhuriyet Meydanına taşıyın… Pandofilya’yı yeniden eski haline getirin, bankaların merkezden uzaklaştırılmasının yollarını arayın, burada insanlar yeniden, tıpkı eskisi gibi oralara gelerek eğlensin…

Bunları niye mi yazıyorum, hiç işte, biz tarihe not düşelim de…

Hiç yorum yok: