Cuma, Nisan 25, 2014

DOĞA MI KORUNACAK?


Malum ve çok bilinip az hatırlanan hikâye; “Bir Meksika sahil kasabasına yolu düşen Amerikalı iş adamı, kıyıya yanaşan kayıktaki balıkçıyla çok az balık yakalamış olması nedeniyle konuşur. “neden daha fazla denizde kalıp da daha çok balık tutmadın?”
“Bu kadarı bugünlük aileme yeter.”
“Peki”, der Amerikalı iş adamı.
“Geri kalan zamanın nasıl dolduruyorsun?”
“Sabahları geç kalkıyorum. Sonra birkaç balık tutuyorum. Sonra çocuklarla oynuyorum. Öğleden sonra eşimle biraz şekerleme yapıyorum. Akşamları da kasabaya iniyorum; Amigolarla birşeyler içip gitar çalıyoruz. Böylece hayatı dolu dolu yaşıyoruz, senyör.”
Amerikalı iş adamı bu hayatı son derece sevimsiz bulur.
“Ben Harvard mezunuyum, sana yardımım dokunabilir” der.
“Herşeyden önce, daha fazla balık tutmalısın.”
Balıkçı hayretle sorar: “Niçin senyör?”
“Artan balıkları satar, daha çok kazanırsın.”
“Sonra senyör?”
“Zamanla kendine daha büyük bir tekne alırsın.”
“Sonra senyör?”
“Daha büyük tekneyle daha çok balık tutar, daha çok kazanırsın.”
“Sonra senyör?”
“Daha başka tekneler alır, bir filo kurarsın.”
“Sonra senyör?”
“Sonra balıkları işlemek için kendin konserve tesisleri kurarsın. Böylece kârın önemli bir kısmını başkalarına kaptırmamış olursun.”
“Sonra senyör?”
“Tabii, bütün bu işleri böyle küçük bir sahil kasabasında yürütemezsin. bu arada Los Angeles veya New York gibi büyük bir dünya kentine taşınmış olursun.”
“Sonra senyör?”
“Yeteri kadar büyüyünce halka açılır, hisse senetlerini satarsın. Büyük zengin olursun. Milyonlarca doların olur.”
“Sonra senyör?
“Bu kadar paran olduktan sonra çalışmana gerek kalmaz. Emekliye ayrılır, bir sahil kasabasında kafanı dinlersin. Sabah geç saatlere kadar uyursun. Biraz balık tutar, çocuklarla oynar, öğlenleri de şekerleme yaparsın. Akşamları ise amigolarınla bir şeyler içip gitar çalarsın.”
“Şu an bunları yapıyorum zaten senyör!..”

Yukarıdaki kıssadan, vatandaş teorik olarak ne hisse çıkarır bilemem ama yaşadıkları hayata bakarak pratik olarak ne hisse çıkardıklarını görerek kahroluyorum. İFRAT… İFRAT… İFRAT… Ne adına ifrat, sözde konfor adına yaratılan motivasyonun (güdülemenin), sömürüye türban oluşturması adına… Konfor artıyor, doğa batıyor, ne gam ne tasa…

Isısı birkaç derece düşük tutulmuş ya da azaltılmış evlerde hayat sürme tercihi neden yapılmaz ki? Neden klimalarla iklimlendirilmiş ortamlarda yaşama tercihi yapılır? Neden soğuk havalarda evimizde otururken, biraz daha kalın, sıcak havalarda ise ince giyinme tercihi yapmayız? Örneğin, “Herkes içlik giysin yeni HES’lere ihtiyaç kalmaz” diye bir ileti dolaşmakta “facebook” ta, katılmamak ne mümkün, çünkü bu yüzyılda yaşayanların konforu uğruna önümüzdeki yüzyılların, gelecek nesillere zindan edilmesi söz konusu… Ama kimin umurunda, ne gam ne tasa…

Neden “derin dondurucularda” büyük enerji tüketimlerine rağmen gıda saklama ihtiyacı duyar insanoğlu? Oysaki “derin dondurucular” çıktı, gıda koruma teknolojileri gelişti de ne oldu, kimyasal proseslerin hastalıklara neden olduğu bu kadar ayan beyan bilinirken, özellikle hücre hastalıkları bu kadar fazla artmış iken, neden hala derin dondurucu kullanma ısrarı sürmekte? Oysaki sadece doğal ortamlarında ve hücre yazılımlarına uygun şartlarda yetişmiş sebze, meyve tüketiminden ne zarar gördü de insanoğlu şartlar bu kadar manipüle edildi?  Bir arkadaşımın annesi hala klasik mevsiminde sebze meyve yemektedir ki, bence doğrusu da budur, üstelik damak tadı üstüne methiyeler düzülen “gastronomi” programları hatta kitapları el üstünde tutulurken, mevsiminde yetişmemişliğin oluşturduğu bu kabil lezzetsizliklere neden katlanır insanoğlu…

Yürüme mesafesindeki yerlere mutlaka yürünmeli iddiasını sürekli canlı tutmalıyız bence… Yürüyerek gidilip işlerimizin halledileceği yerlere bile araç ile gitme tercihi ne kadar akli bir yoldur acaba? Yürüyerek gidilecek yerlere araç ile gidip, sonra spor yapıyoruz adına kilometrelerce yol yürüme tercihi nasıl bir tercihtir acaba? Bizlerin yürüyerek gittiği okullara şimdi çocuklarımızı servislerle gönderiyoruz, ne kadar doğru yapıyoruz acaba? Konfor adına otobüsler boş gidip gelmekte, yakıta mı yanarsın egzost ile yaratılan hava kirliliğine mi… Toplu taşıma yerine bireysel ulaşımın kutsanması, sürekli “batı”da 1.000 kişiye düşen otomobil sayısına ulaşamamış olmanın hayıflanması ne kadar ahlaki acaba? Yürümek yerine araç kullanma arttı ya da mezkûr zevatın iddiasına göre konfor arttı ama sonuçta bel kalınlıklarımız da arttı sağlık bozuldu vs. vs… Bu tüketime, bu hoyratlığa, bu görgüsüzlüğe, bu kahredici doğa tahribatına, bu alçakça talana, hülasa bu konfora, ne doğa, ne can, ne imkân, ne de üretim dayanır…

“Biz çevrecinin daniskasıyız” diyerek yaratılan yanılsama ortamında, adeta kapitalizmin gölgesini satamadığı ağacı keser sözünü doğrulatırcasına sadece gölgesini satacakları ağacı korumaya çalışarak,   tam anlamı ile bir talan ortamı oluşmaktadır. Tılsımlı söz; “daha çok üretim” yerine “daha az tüketim” ya da “daha ekonomik tüketim” ya da en doğrusu “ihtiyaç kadar tüketim” olmalı ve kutsal kelam ilan edilmeli bence…

Sürekli reklâm, sürekli tüketimin pohpohlanması, sürekli marka olalım palavraları üstünden maksat kapitalist sömürü, yaşasın artan üretimin yarattığı muktedirlerin cebine dolan kârlar… Kapitalizm ve muktedirler, bize, üretimin ihtiyaçtan fazla yapılarak abartılı tüketilmesinin kutsiyeti üstüne nutuklar atarak, yarattıkları büyülü, tılsımlı ve göz boyayıcı ortamda, daha çok artı değer, daha çok sömürü yaratılmış, sonuçta da muktedirler için ve adına tek yol sömürmek ve tüketim toplumu yaratmaktır murat ve bu aynı zamanda caiz ve mubahtır… Kapitalizmin, insanoğlunun kollektif bilinçaltını kontrol altına alarak hatta ele geçirerek, yarattığı bu uyuşmuşluk ve uyuşukluk hali sürmeye devam etmekte ve aynı zamanda da doğanın katline yeni fermanlar yazılmaktadır…

Azıcık çaba ve uğraşı, azıcık para ve imkân, azıcık dert ve kaygı ile doğaya uygun ama son derece mutlu bir hayat sürmek mümkün iken edilgen ve tepkisiz kalarak, fiziki ve akli atalet içinde, her geçen gün sefalet ve çaresizliğe gark olunmasının kanıksanmasını anlamak ve kabullenmek nasıl bu kadar kolay olur acaba?

Yazının başındaki balıkçının yerine koyun kendinizi bir an ve daha fazla konfor ve şaaşa, debdebe için, maddiyat elde etmek adına geçen zamanın bedelinin, kocaman bir yaşam olduğunu görün lütfen…

 

Hiç yorum yok: