Çeşme Belediyesi tarafından 1990’lı yılların başında yeniden
düzenlenerek kongre ve sergi merkezi olarak hizmete sunulan “Haralombos Kilisesi”, mezkûr yıllarda yine
bir sergi için tahsis edildiğinde, emekli öğretmenler sergide görev almaktadırlar.
Yeni işlevler için tahsis edilen bu dini mabetteki sergiye gelenlerin binanın
yapımına ve tarihçesine yönelik sorular karşısında gerekli bilginin olmaması
nedeniyle Belediye ilgili birimine gidilir bilgi edinmek adına, ancak görülür
ki düzenlemeyi yapan makamın da yeterli bir bilgisi yoktur. Aynı soru ile
Turizm Müdürlüğü, Müze ve Kale Müdürlüğü kapıları da ancak ne yazık ki kilise
üzerine herhangi bir bilgiye ulaşılamaz. Bu süreçte başvurulan herkes konu ile
ilgili bilgi sahibi olma ihtimali en yüksek kişinin, Hüsnü Karaman olabileceğini
telaffuz etmiş ve bilahare de kendisine başvurulmuş, ne yazık ki onun da detaylı
bilgisinin olmadığı anlaşılmıştır. Ama tarih ve kültür konularıyla ilgili bilgi
edinme merakı yüksek olan Hüsnü arkadaşımız, o anda kendisine ziyarete gelen
bir Yunanlı arkadaşının önerisi üzerine hemen İstanbul Fener Rum Patrikliğine bir
yazı ile başvurur ve ellerindeki bilginin kendileri ile paylaşılması konusunda
olabildiğince edebiyat parçalayarak ricada bulunur. Kendisine ulaşan cevabi yazının;
bölgede çok miktarda kilise kaydı bulunuyor olması nedeniyle, mezkûr kilisenin
bulunduğu yer için detaylı bilgi talebi ve teşekkür kelamları ile bezelidir. Bu
müracaattan da murat edilen bilginin elde edilmesi adına bu sefer önce Çeşme Belediyesinden
lokasyon bilgileri ve Çeşme Tapu Sicil Müdürlüğünden de alınan tapu kayıtları
ile yeniden mezkûr makama başvurulur bu sefer de cevap verme nezaketi dahi
gösterilmez. Çeşme Tapu Sicil Müdürlüğünde dönemin Müdürünün nazik ve görev
anlayışı içindeki davranışı ile ilgili bilgileri Hüsnü arkadaşımıza verirken, eski
Belediye Başkanlarından bir büyüğümüzde tesadüfen orada bulunmaktadır ve
tarihe, kültüre ve geçmişe nasıl baktığını adeta tarihe not düşecek ve müstehzi
bir şekilde, “Kilise ile bu kadar ilgileneceğine
biraz da Camilerle ilgilen” diyerek meseleye duhul olmuş ve bilahare de
Sakız Adasından bir restoratörün kilisenin ikonalarını bilabedel yapma
önerisine de, kamunun öncelikleri arasında olmaması hasebiyle de olumsuz yanıt
vermiştir. Bilahare Hüsnü Karaman arkadaşımız, halen Yunanistan da yaşayan ve
konunun başlangıcına da tanık olan dostlarına müracaat eder ve nihayetinde
yeterince ve anlaşılır bilgiye oradan gelen “ERITRAI” adını taşıyan bir kitaptan ulaşılır ve en azından mezkûr
kilisenin 1832 tarihinde yapılmış olduğu gibi kesin bir bilgi başta olmak üzere
daha başka bilgilere de ulaşılır. Oysaki aynı dönem itibari ile yukarıda
referans edilen bu zihniyetin öncül ve ardıllarının tıpatıp benzer olması
hasebiyle kayıt altına almamız gerekir ki; İzmir Valiliği İl Kültür Müdürlüğü
tarafından 2001 tarihinde bastırmış olduğu
“Çeşme Karaburun” adlı kitapta bile sadece laf olsun kabilinden yazılmış şu
not bulunmaktadır; “yapılış tarihi kesin olmamakla birlikte 19. yüzyıl
olduğu düşünülmektedir. Bazilikal planlı, üç nefli ve iki katlıdır. İkinci
katında galeri bulunur. Yığma taştan bir yapıdır. Orta nefin üzeri tonozla
geçilmiş çapraz tonozlar ile kapatılmış dıştan orta nefin çatısından aşağıda
kalan ve ona dayanan düz damlı sundurma çatılar ile örtülmüştür. Tavanlarda ve
apsislerde yer alan freskler alçı ile örtüldüğü için kısmen korunmuştur”. Görüldüğü üzere kocaman bir
tarihten geriye sadece bu kadar yazılabiliyor oysaki Çeşme’nin geriye kalmış en
önemli tarih, kültür ve turizm figürü için olan bu kilise için arşivleri ve
yönetimleri elinde bulunduranların daha fazla bilgiye sahip olmaları
gerekmektedir. Osmanlı Arşivlerine girilebilse ya da sıra bu konuya gelebilse, bu
kilisenin yapımı, yapımcıları ve cemaati üzerine ciddi bilgilere ulaşılabilir
görülmektedir. Örneğin; tevatür olarak güne gelen “kilisenin yapım ölçüleri ve
planları için Bab-ı Ali’ye başvuran cemaat alınan izne ilaveten dönemin
uygulaması gereği bina ölçüsünün iki ucu balmumu ile mühürlenerek kapatılmış
bir şişedeki ölçü iplerinin daha uzunları ile değiştirilerek binanın verilen
izin dışında bir ölçüye çıkarılmış olması” bilgisi konusunda bir tezahüre
ulaşılabilir.
Bilindiği üzere; “Haralombos Kilisesi” çeşitli tarihlerde, Elektrik
santralı, Belediye Otogarı, Belediye araç tamir atölyesi, Üretici toptancı hali,
çeşitli dükkânlar gibi farklı farklı amaçlara yönelik kullanılmış, şimdilerde
ise sergi, müzik sunu ve konserleri için kullanılmaktadır. Bu kullanımlara
tahsis edildiği 1960 öncesi bir dönemde, belki “gavur izi kalmasın” saikiyle
belki de imar beklentisi gereği ile yıkım kararı alınır, DP’li belediye
yönetimi tarafından… Yıkım başlar ve bugün artık binanın restore edilmiş
halinde de bulunmayan “çan kulesinin” yıkılması tamamlandığında, geçen süre ve
gerekli atık taşıma araçları ile gereken işçinin yarattığı maliyetin büyüklüğü
ve zorluğu ya da dinamit gibi patlayıcıları kullanmanın riskli olması konusundaki
zorluklar nedeniyle yıkım ileri bir tarihe ertelenir. Yıkım ile ilgili bu
yaşananlar dönemin belediye meclis üyesi bir büyüğümüz tarafından aynen bu
biçimiyle anlatılmış olup nihayetinde bir anı aktarımıdır, abartılı ve aksi
bilgiler olup olmadığı bilinmemektedir.
Diğer taraftan; kilisenin son restorasyonları kapsamında
güney bölümünde, şimdilerde yıkılmış olan eski Belediye pasajının bulunduğu
alanda yapılan kazılarda, yukarıda referans edilen kitapta da bulunan mevcut
kilisenin aslında kendisinden önceki ve tamamen yıkılmış bir kilisenin temelleri
üzerinde yükselmektedir. Bu bilgilerin doğruluğu konusunda iddia sahip olmamın,
konunun uzmanı olmamam nedeniyle söz konusu olamayacağının altını özellikle
çizerek, tüm bunları etrafında neler oluyor konusunda ve tarihine ve kültürüne
gerçek anlamda ilgi duyan bir vatandaş duyarlılığı ile yazılmış yazı ve
sorulmuş sorular olarak görerek, bilgi eksikliğini gidermeye çalışan biri
kabulüyle, bu kabil bilgilerin ilgili makamlar tarafından toplanması ve
derlenmesi ve halkımızın hizmetine güvenilir bilgiler haliyle sunulması
gerektiğinin aşikâr olduğunu söyleyerek iktifa etmek istiyorum.
Çeşme’nin kamu tarafından kurulan “ilk elektrik santrali” bu kilisede kurulmuş olup dönem itibariyle
sadece aydınlatma için ve karanlık çökmesiyle başlayan ve gece saat 23:00 ile
sınırlı olan bir enerji üretimi söz konusudur. Şu anda ismini ne yazık ki
anımsayamadığım ama “Sn. Bay” diye
bir lakabı olan bir büyüğümüzün teknik sorumluluğunda çalıştırılan yine
anımsayabildiğimiz kadarı ile “mak” marka dizel motor ile müteharrik bir
jeneratör vardı. Üretilen elektrik, yaşanan dönemin ekonomisinin, teknolojisinin
ve aklı baliğin konfordan azade ihtiyacın karşılanması ile iktifa edildiğinden,
elektrik sadece aydınlatma amacıyla kullanılmıştır. Gece saat 23’e yaklaşınca,
birkaç kez arka arkaya elektrik voltajının düşürülmesi marifetiyle insanlar
uyarılır, kısa süre içinde elektrik enerjisinin kesileceği tebarüz ettirilir ve
herkesin işini ve durumunu ayarlaması sağlanırdı. Soğutma suyu olarak,
kilisenin kuzey ucunda ve kapalı alan dışındaki havuzda bulunan su kullanılır
(ya da ben böyle hatırlıyorum) dizel motora buradan uzatılan borularla
devridaim imkânı sağlanırdı.
Kilise ile ilgili, gerek anı gerekse de bilgi düzeyinde
paylaşımlara önümüzdeki haftalarda da devam edeceğim, umarım tüm bu çabalar
daha geniş bilgiye ulaşma ve varsa yanlış anımsamalarımızın düzeltilmesi
çerçevesinde bir girişim olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder