Pazar, Nisan 06, 2014

BEN BİR İNSANIM


Boğazımı sıkıyorlar… Gırtlağımı sıkıyorlar… Bir el gırtlağımı yakalamış iyice sıkıyor… Sanki koparacak… Her yanıma darbeler iniyor… Zor nefes alıyorum. Boğazıma soğuk sivri bir metal dayanıyor… Konuş, yoksa gırtlağını keseceğim, boğazını keseceğim… Nefes nefeseyim… İşkencecilerin her biri bir tehdit savuruyor… Bıçak deriyi yırtıyor… İşkenceciler pür dikkat… Keseceğim lan keseceğim konuş, diyor… Sessizlik içindeyim… Bıçağın ucunu biraz daha batırıyor işkenceci… Gene sessizim… Konuş ulan, konuş, konuş geberteceğim… Kan sızıyor boğazımdan…

Cinsel organıma bir şey bağlanıyor, metal soğukluğunda bir tel olduğunu anlıyorum... Sol ayağımın küçük parmağına da bir tel kablo bağlanıyor... Kablo bağlanan yerlere bir sıvı dökülüyor... Islanıyorum... Serinlik içimi ürpertiyor... Çevir değirmenci, çevir, diyor şef...

Vücudumun ağırlığı kollarımı kopartacak gibi ağrımaya başlıyor... Oysa daha bir iki dakika bile olmadı...

Birden cinsel organımdan, sol ayağımdan, kablonun bağlı bulunduğu yerden müthiş bir şok... Burkulma... Parçalanma duyuyorum... Sarsılıyorum... Avazım çıktığı kadar bağırıyorum... Kendi sesime kendim ürküyorum... Ürkünç çığlıklar atıyorum...

Kollarım tel tel kopuyor… Bütün sinirlerim kollarıma, boynuma toplanmış parçalanıyor… Omuzlarımdan boynuma doğru müthiş bir acı, sanki boynum kopuyor… Elektrik şokları… Şoklar… Avazım çıktığı kadar çığlık çığlığa bağırıyorum… Kollarım, içim, sinirlerim, damarlarım, etlerim parçalanıyor. Sanki bir burgu ile tüm vücudum parçalanıyor. Tüm vücudum sinire kesmiş… Sinirler bir matkapla buruluyor, parçalanıyor… Dayanılacak gibi değil… Çığlıklarım o kadar yaban ki, kendim dinleyip ürperiyorum.

M…tıma bir şey zorluyorlar... Acı ve bitkinlikten ne yaptıklarını anlamıyorum... Acıdan, yorgunluktan ayrılan ağzıma katı bir şey sokuyorlar... Hep birlikte iğrenç bir biçimde gülüyorlar... Ye bakalım b…nu... Ye bakalım b…nu... Tadı nasıl? K…ndan çıkardık ağzına soktuk... Ye bakalım... Tadı nasıl, tadı?

Manyeto şokları duruyor... Kabloyu dolaştırmayı bırakıyorlar. Bu kez kabloyu m…tıma sokuyorlar... Şoklar m…tımdan tüm barsaklarımı sarıyor... Barsaklarım, midem, tüm iç organlarım parçalanıyor...

Ayağa kaldırıyorlar... Başımdan serpe serpe su döküyorlar... Su buz gibi... İşkenceden, gerilimden, tekmelerden, yumruklardan yanan vücuduma bu kez buz gibi su bıçak gibi işliyor... Bir yere sürükleyip tutuyorlar... Bütün vücuduma buz gibi ayaz çarpıyor... Titriyorum... Ayaz iliklerime işliyor... Ayaz her yanımı bıçak gibi kesiyor... Zangır zangır titriyorum... Titrememi durdurmam mümkün değil...

Gel bakalım koca t…klı, t…kların nasılmış bakalım... Hayalarımı avuçluyor... Epey de varmış... Gülüşmeler insana ürküntü veren hırıltılar gibi... Yumurtalarımı avucunda yakalamaya çalışıyor, ellerin işinde usta olduğu anlaşılıyor... Parmaklarının arasında sıkışıyor yumurtamın biri, sıkışıyor... Acı, sıkıştıkça artıyor... Kasıldıkça kasılıyorum... Acı çekişimi izlediklerini anlıyorum... Yumurta kayıyor… Tekrar yakalıyor, sıkıyor sıkıyor… Hayalarım patlayacak gibi. İnliyorum… Ah çekiyorum, yumurtam kayıyor… Rahatlıyorum… Polisin eli usta mı, usta… Kim bilir kaç haya sıktı, ezdi… Bu kez yumurtalarımın ikisini birden sıkıyor… Tek tek sıkıyor… Acı gittikçe artıyor… Yumurtalarım patlayacak gibi dayanılmaz bir acı…

Artık s…n de çalışmayacak ib.., diyor işkenceci... Çocuğun da olmayacak... Burada erkekliğin de bitti senin, erkekliğin bitti... Değer mi oğlum buna...

Sabaha karşı ablamı alıp getirdiklerini anlıyorum... Ablama benim için işkence yapacaklar... Yapmayın, ah... Çığlıklar... Tiz çığlıklar... Vallahi bilmiyorum... Nerede kaldığını bilmiyorum... Bilmiyorum... Çığlık, çığlık, ablamın çığlıkları beynimi, yüreğimi tırmalıyor... Ne yapabilirim? Çaresizim... Soyun, diyorlar ablama… Hayır, hayır yapamam diyor… Sizin ananız, bacınız yok mu? Hayır yapamam… Çığlık, çığlık…

Düşünüyorum, dünyada acaba kendi nesline, insan kadar türlü türlü aletler icat ederek, işkence yapan, acı veren bir varlık var mıdır? İşkenceciler acaba gerçekten insan mıdır? İnsanlık sevgisi taşımak ne güzel, ne yüce bir duygu… İnsanları çok seviyorum!

İşkencecilerde bir yorgunluk, kızgınlık, sinirlilik... İçim yırtılırcasına elektrik şokları sonucu boşaldı... Ağzım köpükler içinde... Neredeyse askıda uyuyorum, gözlerim kapanıyor... Bu o…pu çocuğu burada uyuyor, diyerek başıma vuruyorlar... Öyle uykusuz ve halsizim ki...

Uykusuzum... Yakalandığımdan bu yana uyutmadılar... Bitkinim... Gözü bağlı bir odaya alıyorlar... Oda önceki gibi halı ya da halıfleks kaplı... İçerisi gene kalabalık gibi... Gene ne tekliflerde bulunacaklar bakalım, diyorum... Çok yaşlanmış, diyor biri benim için... Beni daha önceden tanıyor olmalı, diye düşünüyorum... Evet, ben de onu tanıyorum. Bu Kemal Yazıcıoğlu... Tabancasını eline alıyor... Bir mekanizma sesi geliyor... Namlu kulağımda... Namlu şakağımda... Namlu ağzımda... Ama öyle yorgunum ki yere kendiliğimden çöküyorum... Saçımdan çekip kaldırıyorlar, bırakınca yeniden yığılıyorum... Boş çuval gibiyim... Saçlarımı yolmaya başlıyor... Favorimden yukarı doğru şakaklarımdan yukarı doğru, boyun kısmımdan, önden saçlarımı tutam tutam yoluyorlar... Saçlarımdan kıvılcım çıkıyor, fazla elektrik vermişsiniz diyor Kemal Yazıcıoğlu, özellikle acıyan bölgeleri yoluyorlar... Bıyıklarıma el attı... Bıyıklarımı yoluyor şimdi... Sanki suratımı koparıyorlar, Memduh bedava tıraş yapıyoruz Memduh, diyorlar... Yarı yarıya saçım azaldı... Yorgunluk ve bitkinlikten acıya bile tepki gösteremiyorum. Başımdan ve yüzümden kanlar sızdığını hissediyorum... Sürükleyerek çıkartıyorlar odadan...

Ben bir insanım, diyorum…
Ben bir insanım…
Ben bir insanım ey işkenceciler…
Ben bir insanım…

Yukarıdaki satırlar Yazar, Mahmut Memduh UYAN’ın “BEN BİR İNSANIM” adlı belgesel tadındaki kitabından ve bir direnişin tanıklığı olarak, insan sevgisinin, yoldaşlığın sınırsız fedakârlığı ile vücudun fizik ve kimyasının özellikle de insan sinirinin dayanma gücünün adeta test edildiği bir süreci gözler önüne seriyor. Canım Yurdumda; uzun süre, iğrençliğin ordinaryüslüğünün ispatı kabilinden, çok büyük bir çoğunluk tarafından duymazdan, bilmezden ve görmezden gelindi, işkence ve bu ahlaksız tutsaklıklar, adeta yaşanan bu insanlık dramına ve suçlarına ahlaki açıdan ortaklık edercesine… Bu belgesel anlatı, insan hakları savaşı, bir onur direnişine davet olup her kim olunursa olunsun ve zaman ve koşul öngörmeksizin çığlık niteliğindedir, dün bugün ve yarın için…  

1 yorum:

Lem-Tanga dedi ki...

Sn Çilek
Her rejimin içinde faşizm var.Bu faşizminde köpekleri de var.Bu itler her zaman aynı itlerdi sadece romada,selçukluda,osmanlıda ve benzer imparatorlukta da farklı farklıydı ama hep vardı.Devlet varsa insanlık kadar eski ve köklü bu terör olacaktır.Devlet kendi kurumunu ayakta tutabilmek için kendi faşizmini yaratır.Öyle ya da böyle.Sorunun kökeni insanlıkta yatmakta.Sevgiler