(amcalara masallar–1)
Canım Yurdumun, güzel bir kasabasında, tüm kasabalılar tarafından tanınan-bilinen işadamlarından birisinin eşi çağımızın belası olan hastalık nedeniyle hakkın rahmetine kavuşur, defin işlemleri ve arkasından gelen gelenek ve görenek gereği tüm vecibeler, işlemler ve sefahat tamamlanır. Mezkûr işadamının sahibi olduğu geniş ve ulaşımı kolay restoranda vefat eden eşinin arkasından “mevlit” okutulması kararı verilir ve konu ile kasabanın din önderleri ve ileri gelenlerine danışılır, sual olunur ki “her daim alkol servisi yapılan bu restoranda, mevlit okutulmasının dinimizce uygunluğu varmıdır”, işadamının en azından bu vecibeler konusunda bir hayli cömert olabileceği beklenti ve öngörüsüne dayanılarak cevaz-ı fetva derç edilir. Diğer taraftan görevi sürekli gezerek Belediye adına kontrol ve izleme görevi yapan ya da yapması gereken bir de “zabıta”mız vardır bu hikâyenin bir tarafında ve davetli olmanın dışında mezkûr ortamlara en azından mesai saatleri içinde zinhar dâhil olmaması gerekirken kendisini sürekli bu tür faaliyetlerin ayrılmaz bir parçası kabulü ile de mütemadiyen asli işinin dışında bu kabil faaliyetleri takip ederek, metazori katılımlar gerçekleştirmektedir, vazifesi nedeniyle de sürekli Belediye dışında olması ise ortadan kaybolmasına çok uygun bir ortam oluşturmaktadır ve hedefi başlıkta verilen işte bu muhterem çocuğun hikâyesidir, hikâyemiz. Diğer meslektaşları, gerek motosikletler gerekse de yürüyerek, yaz kış, uzun ve meşakkatli mesai saatleri demeden çalışırken, bahse konu beyzade, çağımızın kolaycı ve müşterisi bol olan malum bezirgânlık faaliyetlerine hiç ara vermeden devam etmekte ve birlikte hareket edeceği bir de grubun içinde de yer almaktadır. Bu konuda ilerideki yazılarımızda inşallah değinebileceğimiz üzere, soruşturma ve yaptırımlara da uğramıştır bu muhterem çocuğumuz…
Neyse biz fazla uzatmadan hikâyemize dönelim şimdilik. Fetva
mucibince mevlit vakti saatinde, mevlit için katılımcılar kendileri için,
faaliyete uygun düzenlenen mezkûr restoranda yerlerini alırlar, burada bu
okumanın gerçekleşmesinin, dinen caiz ve helal olacağı cevaz-ı fetvasını veren
dini önder grubundan ağır toplar, başta da dini önder bey olmak üzere, mezkûr
zabıtamızın da katılımıyla, mevlit başlatılmıştır. Sulh selah ile dinlenen
mevlid-i şerifi müteakip merhumenin arkasından hayır dualar edilir, helallikler
verilir ve katılımcılar bir taraftan muhterem okuma heyetine teşekkürlerini
diğer taraftan da eşini kaybeden işadamına başsağlığı dileklerini ileterek
birer birer ayrılmaktadırlar. Nihayetinde, gelenek ve görenekler gereği,
merhumenin hayırlarla ve dualarla anılması sefahati tamamlanır, mevlit
okumasını gerçekleştiren başta dini önder bey olmak üzere tüm zevata ılık
içecek ve bir miktarda yiyecek servisi yapılır ve kısmen de olsa muhabbet
faslına geçilir. Bir taraftan eşini yitirmiş olmanın acısını içten yaşayarak
çok üzülen hatta yıkılan ancak okunan mevlidin yarattığı ortamın ve
katılımcıların hayır dualarının oluşturduğu huş içinde, dini önder beyin
yanında oturarak yerini alan işadamımız, her ne kadar bu iş için herhangi bir
ödeme talebinin olmamasına rağmen cebinden çıkardığı ve 2 ye katlanmış, iç içe
konulmuş olan 200 Euro’yu dini önder beyin gömlek cebine yerleştiriverir.
İşadamı kendisine bahşedilen bu ortamda eşine son bir kez daha helallik
görevini yerine getirmiş olmasının yarattığı iç huzuru ile fazlaca cömert
sayılmasa bile bu miktar ödemede bir tereddüt göstermemiş ve içinden de yarı
mırıldanarak helallik vermiştir. Artık dini telkin ve görevlerinde gün
itibariyle sonuna gelinmiş ve artık ayrılma vakti gelmiştir ancak mezkûr
muhterem zabıtamız 200 Euro’dan kendisine bir pay ayrılmamış olacağı öngörüsü
ya da umutsuzluğu içinde konuya odaklanmış ve kendisine nasıl bir pay
oluşturabileceği konusunda kafa patlatmaktadır sadece. Tam ayrılmak üzere iken,
fırsat kollayan zabıtamız için bir ışık doğmuştur aniden, def-i haceti için
lavaboya giden dini önder beyin hemen peşine takılır ve lavabo önünde erkete
vaziyetinde ancak avını bekleyen kaplan hazırlığı ve çevikliğinde pozisyon
alır. İçeriden rahatlamış olmanın huzuru ve cebindeki paranın keyfiyle çıkan dini
önder bey henüz yıkamış olduğu ellerinin daha ıslaklığını kurutamadan, kaplan
çocuğumuzun eli büyük bir maharet ve kıvraklıkla derhal gömlek cebindeki 2 ye
katlanmış iç içe konulmuş 200 Euro’ya yönelir ve 2 parmağı ile adeta kapar ve
artık 200 Euro yer değiştirmiştir. Ancak zabıta çocuğumuz aldığı eğitim ve aile
terbiyesi mucibince, özenle 2 ye katlanmış ve iç içe bulunan 200 Euro’dan bir tanesini
alır diğerini dini önder beyin gömlek cebine tekrar yerleştirir. Eeee çocuk, hem eğitimli, hem terbiyeli öyle
hepsinin üstüne yatacak değil elbette, aslında konu buralara da gelmezdi ama
dini önder beyde kendisine bilahare kırışırız ya da paylaşırız gibi bir ışık
vermemişti, bir işaret çakmamıştı, böyle bir işaret çakmış olsaydı eğer, böyle
terbiyesizlik addedilecek bir harekete zinhar kalkışmazdı… Diğer taraftan dini
önder beyde önce hepsinin gittiği korkusuna kapılıp bilahare yarısının yeniden
cebine girmesinin verdiği bir rahatlamayı yaşarken, gençliğinin ve cesaretinin
hatta girişiminin neticesi, oluşan bütçenin yarısının cebinde olmasının
rahatlığı da mezkûr ve muhteşem zabıtamızın yüzüne vurmuştur, gayri…
Bu hikâyenin gerçek olup olmadığını düşünecektir bazı
okurlarımız, valla ben gerçek değildir diye cevap vermek isterim sadece… Peki,
böyle bir hikâye yaşanmış olabilir mi, diyebilir bir kısmı, eee yaşanır tabii,
neden yaşanmasın ki… Haftaya da hatırlayabilirsem eğer, devamı kabilinden
uydurduğum bölümünü yazacağım, duruma göre…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder